|
|
................... |
|
................... |
ADİGE DÜĞÜNÜ |
Prof. MEMBET H.
Tarih Bilimleri
Doktoru
Çeviri : BABUG Ergün
Yıldız |
|
|
................... |
|
................... |
Adige gelenekleri arasında
aynıyla uygulanıyor olmasa da pek çoğu günümüze kadar ulaşmış
güzel gelenekler mevcuttur.
Aşağıda bahsedeceğimiz evlilik töreni de bazı değişikliklere
uğramakla birlikte bize kadar ulaşan bu tür geleneklerimizden
birisidir. Bu
yazıda 18 yüzyılda Kafkasya'da çeşitli görevlerle bulunmuş
Polonyalı Teofil Lapinski’nin gözlemlediği ve sonradan kaleme
aldığı şekli ile o dönemin Çerkes kavimlerinde evlenme ve gelin
alma törenini anlatacağız.
Lapinski notlarında Çerkeslerde evlilik konusunu aşağıdaki şekilde
anlatır : Adigelerde bir genç kızın veya erkeğin istemediği birisi
ile evlendirilmesi geleneği yoktur, aile o bireyin seçimine saygı
duyar ve bu konuda baskı yapmazlar.
Fakat gençler de aynı saygıyı anne babalarına gösterirler, onların
bilgisi olmadan ve onların rızası alınmadan evlenilmez.
Adigeler kadın erkek ilişkilerinde diğer toplumlarda pek
görülmeyen bir serbesti ve hoşgörü sahibidirler.
Genç kızlar ve erkekler bu hoşgörüyü istismar etmeden arkadaş
olabilir birbirlerini daha yakından tanımaya çalışırlar.
Eğer kızın ailesi o erkeğin kendi evlerine rahatça gelip gitmesine
kızları ile arkadaşlık etmesine izin vermişlerse , bu hoşgörü
ailenin o gence güveni olduğunu gösterir ve bu güven asla istismar
edilmeğe çalışılmaz. Fakat bu durum aynı zamanda ileride gençler
arasında evlilik gündeme gelirse ona karşı bir önyargılarının ve
olumsuz tavırlarının olmayacağına da işaret eder. Tabii bu
arkadaşlığın evlilik ile sonuçlanabilmesi için delikanlının genç
kızın gözüne girmesi , kendini ona beğendirmesi ve genç kızın
kalbini kazanması gerekir.
Çok ilginçtir, her iki genç anlaştıkları halde genç kızın
kaçırılarak evlenilmesi neredeyse bir kural haline gelmiştir
Adigelerde.
Eğer iki gencin arkadaşlığı ileriye dönük ciddi bir biçim alır ve
evlenmeye karar verirlerse geriye evlilik için gün belirlemek
kalır , iki genç kendi aralarında bu günü belirlerler.
İki gencin kararlaştırdıkları gece genç damat adayı yanında
güvendiği birkaç arkadaşı ile gelerek kıza işaretini verir. Zaten
hazırlanmış beklemekte olan genç kız sessizce dışarıya çıkar ve
delikanlı onu kaptığı gibi atının üzerine alarak uzaklaşır.
Bu esnada genç damat adayı ve arkadaşları silahlar sıkarak
ıslıklar çalarak, sevinç naraları atarak uzaklaşırlar.
Bu çığlıklar, ıslıklar ve silah seslerini duyanlar bir genç kızın
kaçırıldığını bilirler.
Genç kızın anne ve babası o gece olacaklardan haberdar olmalarına
karşın silah sesi duyuluncaya kadar hiçbir şeyden haberdar
değilmiş gibi davranırlar.
Fakat silah sesleri, ıslıklar ve naralar duyulduktan sonra genç
kızın kardeşleri, akrabaları ve yakınları silahlarını alarak
atlarına biner, hızla uzaklaşan grubun peşine düşerler.
Buna karşılık genç kızı kaçıran grup değişik yönlere dağılarak
takip edenlerin genç kıza ve erkeğe ulaşmasını önlemeğe çalışır,
onları yanıltarak oyalamaya gayret ederler.
Eğer takip eden grup kaçırılan kıza ve damat adayına ulaşır onları
yakalarlarsa, kızı kaçıran erkeğe bir hırsız muamelesi yapılır.
Bu durumda bu erkeğin atı, silahı ve giysilerine el konularak
utanç verici bir durumda ortalıkta bırakıverirler.
Çoğu kez bu duruma düşen erkekler alay konusu olurlar ve hatta
onlara dair küçümseyen ve alay eden şarkılar, tekerlemeler
söylenir.
Erkeğin düştüğü bu aşağılayıcı durumdan kurtulabilmesi için
atını,silahını ve giysilerini karşı tarafın biçtiği ve genellikle
değerinin çok üzerinde olan miktarı ödeyerek geri satın alması ve
ikinci kez genç kızı kaçırması gerekir.
Fakat böyle durumlarda genç kızın ikinci kez kaçırıldığı çok ender
görülen bir şeydir. .
Çünkü genç kız, kalkışılan bu işi başaramayan ve yakalanarak
utanılacak duruma düşen (aynı zamanda kendisini de utandıran)
erkeği istemez, o kişinin henüz tam bir erkek olmadığını düşünerek
evlenmekten vazgeçerdi.
Eğer her şey yolunda gider ve erkek yakalanmadan genç kızı
kaçırarak takip edenlerin elinden kurtulursa, onu daha önceden
haberdar ettiği ve hazırlıklı olan bir arkadaşının evine götürür o
evde nikah kıyılır.
Genç kız ve erkek geldikleri bu evde bir ay süre ile kalırlar,
fakat erkek bu bir aylık süre içerisinde anne babasına ve diğer
yaşlılara görünmez. Sabah erkenden evi terk eder, gece yarısı
herkes çekildikten sonra eve döner, gündüzleri ise bir başka
arkadaşının evinde kalır. Bir aylık bu sürenin sonunda genç kızın
annesi ve bekar kız kardeşi gelini ziyarete gelirler.
Gelin getirildiği ve bir ay kaldığı bu evden alınarak annesi ve
kız kardeşinin de refakatinde şarkılar (ueridade)
söylenerek,silahlar sıkılarak törenle erkeğin evine yakın bir
başka eve götürülür.
Gelin, getirildiği bu evde de 8 gün annesi ve kız kardeşleri ile
birlikte misafir edilir. Bu 8 günlük zaman zarfında gelin ve damat
hiç görüştürülmezler.
Dokuzuncu gün tüm komşular, akrabaları ve yakınları ve arkadaşları
en iyi giysilerini giyerek toplanırlar.
Erkekler bir grup, kadınlar bir grup olmak üzere kapı önünde
dizilerek şarkılar (ueridade) söylerler.
Erkekler damadın yiğitliğini cesaretini ve diğer maharetlerini
överek şarkılar, maniler söyler gelinin böyle bir erkeğe varmakla
ne kadar şanslı olduğunu anlatırlar.
Kadınlar da buna karşılık olarak gelini metheden sözler ve
manilerle gelinin güzelliğini, maharetini, zarafetini metheder;
erkeğin böyle birisi ile evlendiği için ne kadar şanslı olduğunu
ve damadın eşine layık olmak için elinden gelen her şeyi yapması,
onu mutlu etmesi gerektiğini anlatırlar.
Yukarıda anlatıldığı şekilde gelin, annesi ve kız kardeşleri ile
birlikte bulunduğu evden alınarak damadın evine getirilir ve
kaynanasının karşısına çıkartılarak onunla tanıştırılır.
Bu tören çok büyük bir titizlikle yapılır ve her şeyin usulüne
uygun olması için azami özen gösterilir.
Gelinin annesi, damadın annesini başıyla selamladıktan sonra kendi
eli ile kızının duvağını açar ve daha sonra iki anne sarılarak
selamlaşırlar.
Bunun akabinde gelin eğilerek kaynanasının elini tutar.
Erkeğin annesi gelinin el tutmasından sonra onu bir süre tepeden
tırnağa süzer, inceler ve daha sonra gelininin kendi düşündüğünden
de daha güzel olduğunu, oğlunun en doğru seçimi yaptığını
söyleyerek artık genç kızın da bu ailenin bir ferdi olduğu ve
benzer iltifatlar eder.
Bu merasimden sonra ise sıra sofra kurulmasına gelir.
Gelin bu sofraya oturmaz, kendisine eşlik eden iki kadın ile
birlikte odadan çıkartılarak duvağı açık bir şekilde kapı önüne
getirilir.
Orada bekleyen insanlar şarkılarla ve alkışlarla sevinçlerini
belli ederler. Gelin burada bir süre düğüne gelen topluluğa
gösterildikten sonra eşlik edenler tarafından kendi odasına
götürülür.
Adige geleneğinin gereği olarak, gelin kendi hazırladığı bazı el
işi eşyaları gelen misafirlerden daha saygın ve daha yaşlı olan
bazı kişilere hediye eder.
Tüm bunlar bittikten sonra kapı önünde düğün kurulur.
Mızıka ile çalınan müziğe erkekler el çırparak ve koro halinde
söylenen şarkılarla (deju) eşlik ederler.
Erkekler el çırparak oyuna çıkar ve oynamak istedikleri kızın
yanına giderler.
Erkek sözleri kendisine ait kısa bir şarkı veya mani söyleyerek
oyuna davet ettiği genç kızın omzuna dokunur ve genç kız oyuna
çıkar.
O anda erkeğin arkadaşları veya genç kızı beğenen, çekici bulan
diğerleri silahlarını çekerek gökyüzüne doğru ateş etmeye
başlarlar.
Böyle anlarda oyuna çıkan genç kız ne kadar beğenilen birisi ise
atılan silah o kadar fazla olur. .
Oyuna çıkan bir genç kız için silah sıkılmaması o genç kıza saygı
duyulmadığı, beğenilmediği anlamına gelir ki, Adigelerde bu durum
çok ayıp ve o genç kıza saygısızlık olarak kabul edilir.
Düğün bu şekilde bir süre devam ettikten sonra genç kızlar ve
erkekler el ele tutuşarak bir halka oluşturur çeşitli oyunlarla,
şarkılarla eğlenmeye devam ederler.
Bu eğlencelerin devamı olarak at yarışları ve atıcılık yarışmaları
yapılır, kazananlara çeşitli ödüller verilir.
Tüm bu eğlencelerin sonunda düğüne gelenlere verilen yemekle tören
son bulur.
Gelen misafir kadınlar ve genç kızlar gelini tekrar görerek
selamlaşır damadın büyüklerine iyi dileklerde bulunduktan sonra
ayrılırlar.
Gelinin annesi ve kız kardeşi de düğünün ertesi günü ayrılırlar.
Bütün herkes dağılıp aile normal düzenine döndükten sonra gelin
ailenin büyüğü (thamade) ile tanıştırılır.
Adigelerde kadınlar diğer Müslüman halklarda olduğu gibi eve
kapatılıp dış dünya ile ilişkisi kesilerek köle gibi davranılmaz.
Kadının tüm akrabaları onun herhangi bir sorunu olduğunda koşulsuz
yardımcı olmak ve ona sahip çıkmakla yükümlüdürler, dolayısıyla
kadına yeni ailesinde kötü davranılması iki aile arasında büyük
kavgalara neden olabilir.
Lapinski, Adigelerin ailelerine çok değer verdiklerini, büyüklere
ve kadına duyulan saygının Adige töresinde çok önemli bir yeri
olduğunu, kadının baskı görmediğini ve dolayısıyla ezik
yetişmediğini fakat bu serbestiyetin de hiçbir zaman kadını
şımartarak utanılacak durumlara sebebiyet verecek şekilde istismar
edilmediğini anlatır. .
Bu konudaki hassasiyetin diğer toplumlarca da imrenilerek örnek
alınmaya çalışıldığından bahseder.
Genç kızlar evlendikten sonra aile içerisinde önemli sorumluluklar
üstlenmelerine ve gereğinde eşlerine de yardım etmelerine karşın
bekarlık döneminde bu tür görevler üstlenmekleri gibi zor ve ağır
işlerle de uğraşmazlar.
Aile genellikle genç kızın biçki, dikiş, nakış gibi beceriler
kazanmasına çalışır.
Yukarıda Lapinski’nin bahsettiği gelenekler bu gün bizim
yaşattığımız “evlilik ve Çerkes düğünü” ile ilgili geleneklerimize
temel teşkil etmektedir Elbette zaman içerisinde geleneklerimizde
yaşadığımız koşullara ve zamana paralel olarak önemli
değişiklikler olmuştur.
Fakat yinede bizim kültürümüzün bir parçası olarak bunların
bilinmesi ve öğretilmesi gerektiğini düşünüyorum.
(LAPINSKI (1827-1886), W. Zamoyski komutasında Sultan Kazakları
Tümeni dağıldıktan sonra binbaşı rütbesiyle Polonyalı askerlerin
Haydarpaşa kışlasında kalışlarını denetleme görevi almıştır.
1857'de ise topçu albay rütbesiyle Ruslara karşı savaşan Çeçenlere
yardım maksadıyla örgütlenen Polonya askeri seferine katılır.
Kafkas kavimlerinin yenilgiye uğramalarından sonra, 1859'da
İstanbul'a geri döner.) |
|
|
|
|
|
|
|