Böyle demekle
birlikte, bu konu ile alakalı açıklama da yapmak gerekiyor.
İlerlemiş yaştaki bir yaşlı beş-altı yaşlarındaki çocuk içeri
girdiğinde ayağa kalarak selamını alıyor.
Onu görenler arasında; «'-Allah, Allah!' sabi çocuk için kalkmasan
olmaz mı!?» diyenlerde çıkar.
Yaşlı adam «Ben sadece sabi çocuk için kalkmıyorum kendi
insanlığım için de kalkıyorum.» der.
Çerkeslerde bu kısa öykü darbımesel olarak kaldı. Bu öyküyü ben
Çerkesim diyipte duymayan insan herhalde yoktur. Bu öykünün
gösterdiği şeyler arasında öncelikle insana, yaşına bakılmaksızın
değer verilmesinin gerektiğidir. Ardından dilimizde anlatılan bu
örnek alınası öykü kılavuz ve yardımcı olucu niteliklerde. Bu
yüzden günümüzde Çerkes ulusunun bildiği xabzenin özü böylesi
örnekler ve öykülerle elele vermiş bir şekilde yol alıyor. Yaşamın
kendi gelişmişliği içerisinde etkinliğini yitirmiş uygulanmaz
olmuş davranış şekilleri, xabze kurallarının dilimizde geçmişe ait
söylencelerde anıtsal olarak kaldığını ve ulus bilincinde yer
aldığını görüyoruz:
* Beysen de padişahsan da erkek gibi şapka giyiyorsan bayanla
karşılaştığında attan inmelisin;
* Guaşe kızı isen
de, bir iş için yola çıkan atlı grubla karşılaştığında giymiş
olduğun Pheçuake (ç.n. Ahşaptan yapılmış önü ve arkasında yüksek
topukları olan, giysi ve ayakkabıların yere sürtmesini,
pislenmesini engelleyen bir çeşit nalın) üzerinden inip onlara
saygı göstermelisin...
Günümüz Çerkes yaşantısında, çağdaş yaşamda hal-davranış
imkanlarımız (atın yerini motorlu taşıtların almış olması, yoldan
geçiş kurallarını trafik ışıklarının belirlediği, sakin köy
yollarının yerini kalabalık şehir caddelerine bırakmış olması)
nedeniyle, yol üzerinde karşılaşan bayan ve erkekler daha önceleri
belirlenmiş muaşeret kurallarına uymamaktadır. Fakat bu konudaki
xabze söylencelerimizde yer alıyor. Bu söylenceler ile günümüzdeki
Çerkes bayan ve erkekleri bilgilendirilerek saygı dolu yaklaşıma
yönlendiriliyor. Her ne kadar bunlar zaman ve günümüz yaşamının
dişlileri arasında sıkışmış olsada geçmişdeki Adıgağe, bu davranış
şekline özendirme yaparak aydınlatılıyor. Bu konuda etkili olan
şey sadece xabzeye uygun davranış şekilleri değil, xabzeyle her
zaman birlikte olan dilde yer alan söylencelerdir de.
Adıgağe - Ulusu inşa eden köklerdendir
Adigenin, Adıgağesi ile xabzesi ulus (kendisi) olması ile birlikte
başlıyor. Bütün milletlerde aynı olan şey ulus ile o ulusa ait
xabzelerinin yaştaş ve aynı dönemde birlikte oluşmuş olmasıdır.
Adige xabzesinde bunu açık olarak görmek mümkün ve böyle olduğunu
da kendi kendisine kanıtlar niteliktedir.
Daha önceleri Adigeler arasında yaşayan uluslar ve günümüzde yine
onların yanında bulunan halklar arasında iyilik ile kötülüğü,
uygun ile uygunsuzu ayırd eden xabze kurallarına değinirken
bunları kendi ulusal ismi ile ilişkilendiren hiç bir halkın
olmadığını görüyoruz.
Bu yaklaşımı, düşüncelerinde dillerinde belirtenler ise
Adigelerdir: Adige, Adıgağe
Bu, yapım eki ile oluşturulmuş kelime Adige ulusu ile adıgağe'nin
birbirinden ayrılamayacak şekilde tarih içerisinde katettiğimiz
yolu aldığını açık olarak anlatıyor.
İyi ile kötünün ilişkisi ve irdelenmesini yapan felsefe biliminin
ortaya çıktığı döneme kısa bir dönüş yapalım. 2400 yıl kadar önce
Antik Rum (Grek) bilimadamı Aristotales Etika'yı Felsefeye bağlı
bir bilimdalı olarak sınıflandırdı. Bu kavrama verdiği isim ise
'yer-bölge' kelimesinden türetilmişti. Orta çağlarda ise Latin
dili konuşan uluslarda aynı anlama gelen bir başka terimle 'moral'
karşılaşıyoruz. Bu terimin kelime anlamı ise 'adet, huy -
temperament' idi. XVIII. yüzyılda Ruscada aynı anlama sahip
'Nravstvennost' kelimesi ilk defa Rusca sözlüğe girer. Bu
kelimeninde kökeninde 'adet, huy - nrav, karakter' kelimesi yatar.
Bu türetilmiş kelimenin oluşturulmasında Latincesinin tekrarı
olduğu görülüyor.
Çerkesce de 'etika -moral' anlamında kullanılan türetilmiş
sözcüğe köklük eden kelime ulusun kendi ismidir: Adige, Adıgağe
Bu konuda akla gelen en önemli husus ise Adigelerde Adige olmak
ile yeterli yetişim ve eğitimin aynı olmasıdır: Eğer Çerkessen
'iyilik', 'güzellik', 'etika' ve 'moral'in kabul ettiği,
davranışlar yaşam şekline sahip olmalısın - Adıgağe içerisinde
olmalısın.
Diğer uluslar için tarihsel olarak adet ve davranış şekilleri ne
gibi önem arzediyorsa Xabze de aynı şekildedir. Fakat Xabzenin
diğerlerinden ayrıldığı en büyük özelliği kendisine eski çağlardan
beri norm olarak koyduğu şeylerle Adigelerin ulus olduğu yani
Adıgağe, xabze'nin ulus kurucu kök olması ile ulusumuzun
kurulmasına imkan vermesidir. Bu yönü ile Adıgağe dünya kültüründe
örneği olmayan bir insanlık ölçütü, bir felsefenin köküdür.
Adıgağe- Xabze ulus için benzeri olmayan şekilde yüklendiği
sorumlulukları yerine getirmiştir.
Adigeler için Xabze ulus kurucu bir kök olmuştur. Bu Adıgağenin
gerçekleştirdiği ilk vazifesidir. Dil ile birlikte Xabze
milletimizi biraraya getirdi.
Başka pek çok ulus için devlet kurmak veya tek tanrılı dinler
milleti biraraya getiren etmenlerden oluyordu.
Dünyada izlenen tarihi gelişime göz atacak olursak - bir dil, bir
yaşam şekli, bir ortak kültüre sahip insanların biraraya gelerek
birlikteliklerini güçlendirecek usuller seçerek, ulus ulus
yapılandıklarını görüyoruz.
Adigelerin de tarihte devlet yapılanmasını zaman zaman
kazandıklarını görüyoruz. Arkeoloji ve tarihi belgelere göre
Adigelerin ataları olan Sind'ler 2500 yıl kadar önce antik bir
devlet kurdular. Yüzyıl kadar sonra ise Antik Adige topraklarının
bir kısmına ve Kırıma yerleşen Rumlar (Grekler) Bosfor krallığını
kurarlar. Sind ve Bosfor devletleri yüzyıl kadar komşuluk ilişkisi
içerisinde olan ayrı ayrı devletler olarak varlıklarını
sürdürürler. İsa'dan önce 380 yılında Sindika devleti Bosfor
krallığına katılmak zorunda kalır. O tarihten itibaren Antik
Adigeler ile Kafkasyaya yerleşmiş antik Rumlar 700 yıl kadar aynı
devletin çatısı altında birlikte yaşayıp aynı tarihi yolda
ilerlerler.
Antik dönem Adigelerinin bu devlet deneyimlerinin uluslaşmalarında
bir kök, bir etki sağladığında da şüphe yoktur. Antik grek
belgelerinde yazdığına göre Adige topraklarında, Kuzey batı
kafkasya'da Adigeler 10-15 farklı isimle yaşıyorlardı. Bu dönem
İsa'dan önce yaklaşık 600'lü yıllardı. Ardından gelen yüzyıllarda
ise bu pek çok ismin yavaş yavaş daha azaldığını Sind, Meot ve Zih
şekline dönüştüğünü görüyoruz. İsanın doğduğu yıllara ise Adigeler
tek bir ulusal isimle ulaşmışlardı. Bu, eski etnonimimiz olan
Zih'tir. Dilbilimciler Zih ulusal ismini oluşumsal (etimolojik)
olarakta günümüzde ulusun kendisine verdiği Adige ismi ile
ilişkilendiriyorlar: Adige - Adzıhe - Zih. Belirtmemiz gereken bir
başka husus ise XVI. yüzyıl başlarına kadar Adigelere ulusal isim
olarak Zih'te söylenmeye devam edegeldi. Bunun bir kanıtı da
Cenevizli C. İnteriano'nun (1502 yılında) yayınlanan eserinde
'...Çerkesler hakkında, zihler böyle isimlendirilir.' şeklinde
geçer. Bütün bunların ışığında Adigeler kendilerini
isimlendirdikleri ulusal adın bir formu olan 'zih' ile yazılı
tarihte 2000 yıldan uzun süredir yer alıyor. Bu endoetnonim (Adige
- zih) in Adigeler için tek bir isimlendirme olarak ise İsadan
önceki yüzyılın başlangıcından itibaren kullanılmaktadır.
Bir insan grubunun kendisini bir ulusal isimle adlandırması
başkalarınında onu tek bir isim altında anmaya başlamaları o insan
grubunun ulus oluşturma konusunda bir sınıra ulaştığı, dili,
kültürü, düşünce şekli ile ortak birlikteliğe ulaştığı,
birliklerinin bilincine vardıkları diğer uluslarcada bunun aşikar
olduğu anlamına gelir.
Buradan yola çıkarak Adigelerin Adige oldukları, bir ulus olarak
kendilerini görmeye başlamaları 20 - 22 yüzyıl kadar öncesine
dayanıyor. Bunun oluşumunda etkin rol oynamış ve onunla birlikte
gelişmiş olan, ulusun başına ne gelirse gelsin ulusun varlığını
koruyan ulusal belirteçlerden en uzun ömürlüsü Adige Xabze'dir.
Bu bakış açısının temelini bir daha belirtecek olursak; Ulusun
bireyinin dünya üzerinde attığı her adımına kılavuzluk yapan
xabzenin isminin ulusun isminden türemiş olasıdır. Adige - Adıgağ.
Yarın da aynı vazifeyi üstlenecek olan ulus ve ulusal Xabze
arasındaki bu ilinti bu gün Adigelerin tutunduğu daldır. |