|
|
................... |
|
................... |
YAMÇI ÜSTÜNE BİRKAÇ SÖZ |
Yamçı
Yamçı Dergisi,
Mayıs 1977-Şubat 1978 |
|
|
................... |
|
................... |
Gelişmemiş ülkelerde dergilerin, genel olarak
periyodik yayın organlarının pek çok ortak sorunları
vardır ve yayın yaşamını aksatmadan sürdürebilenler pek
azdır.
Bu durum, sermayenin destek ve güdümünde egemen
güçlerin sözcülüğünü yapan yayın organları için söz konusu
olmayabilir ama egemen güçlerin şartlandırarak istismar ettiği
geniş halk kitlelerinin bilinçlenmelerine,
kendi sorunlarımı: çözümü doğrultusunda örgütlenmelerine
katkıda bulunma çabasındaki hemen tüm yayın organları için
aynı engeller ve korkulu sonuç söz konusudur.
Sözü edilen ikinci gruptaki yayın organları seslendiği
kitle ile sağlıklı bir demokratik etkileşme ilişkisi
kurabildiği, kısaca onunla bütünleşebildiği ölçüde başarılı
olur, gelişerek yaşamlarını sürdürebilirler. Kuşkusuz genelde
bile kolay olmayan bu işi başarmak, tüm ülke halkı üzerindeki
genel baskılara ek olarak egemen ulus yönetimlerinin özel
ulusal baskıları altındaki ulusal azınlıklar ve azınlık ulusal
özelinde daha da zorlaşmaktadır. Yüzyılı aşkın bir süredir
tarihsel-ulusal eşitsizliklerle doğal direnci kırılıp kendine
yabancılaştırılmak, dili unutturulmak, tarihi çarpıtılmak ve
asimile edilmek istenen dağınık Çerkes ulusal azınlığına
seslenecek bir yayın organının karşısındaki sorunlar daha
karmaşık, önündeki engeller de daha zorlu olacaktır.
İşte böyle bir ulusal azınlığın, Çerkes ulusal
azınlığının sorunlarını konu edinen Yamçı dergisi bu tür zorlu
engellerle karşılaşmış bir yayın organıdır. Burada, daha
sonraki çalışmalar için yararlı olabileceği düşüncesiyle
-yüzeysel de olsa- Yamçı dergisine ilişkin kısa ve genel bir
değerlendirme yapmaya çalışmak gerekir.
1970'lerde tümüyle amatör bir deneme olarak yayımlanan
Kamçı gazetesi
12 Mart ara rejimi nedeniyle 12 sayılık deneme süresini
tamamlayamadan yedinci sayısından sonra yayınını durdurmak
zorunda kalmıştı. Buna rağmen, bu kısa sürede bile ulaştığı
düzey küçümsenemeyecek boyutlara varmış ve umut verici
olmuştu. Gerçi onu da sakıncalı, sivri, zararlı, tehlikeli
diye niteleyenler, evinde bulundurmaktan bile çekinenler yok
edildi. Bunlar arasında toplumunu çok seven Çerkes aydını
olduğu iddiasındaki kimseler de vardı ama bunlar yanında
halkımızdan, gerçek aydınlarımızdan dağıtım konusunda olsun,
içeriğine katkıda bulunma konusunda olsun gördüğü ilgi şu
sonucu ortaya koyuyordu.
Topraklarından koparılıp dağıtıldığı günden bu yana var
olan ulusal-tarihsel eşitsizliklere, uygulanan kendine
yabancılaştırma ve baskı yöntemlerine, asimilasyoncu
politikalara rağmen Çerkes halkı tümüyle yok edilememiştir.
Çerkes halkı bugün de kendi sosyal ve ulusal sorunlarına sahip
çıkabilecek bir potansiyele sahiptir, gerçek aydınlarımızın
görevlerini yapmaları ölçüsünde ulusal ve sosyal kurtuluş
amaçlı mücadelesini yükseltebilecektir, bilgilenmeye ve
bilinçlenmeye açıktır, böyle bir bilinci taşıyacak yayın
organlarına gerçekten gereksinme duymaktadır.
Bu gereksinmeyi bastıran 12 Mart faşizmi Türkiye
demokratik güçlerinde de önemli değişimler yapmıştır.
Türkiye'deki Çerkes halkının ülkedeki genel koşullardan
soyutlanamayacağı gerçeği, şu varsayımların düşünülmesini
kolaylaştırmaktadır: Çerkes aydınları gözleri önünde olup
bitenlerden olumlu dersler çıkarmış, sıcak mücadele yerine
bilgilenme ve bilinçlenme düzeyini yükseltecek demokratik
ulusal kültür birikimi sağlamaya yönelik çalışmaların sosyal
ve ulusal kurtuluş savaşımındaki önemini kavramış
olmalıdırlar. Anti-feodal, anti-faşist, anti-emperyalist
ulusal kurtuluş mücadelesinin böyle bir tabanda filizlenip
sağlıklı biçimde yükselebileceği gerçeğini görmüş, kısaca
Çerkes aydınları hem nicel, hem de nitel bir gelişme göstermiş
olmalıdırlar. Bu potansiyele dayalı olarak böyle bir ortamda
çıkarılacak bir yayın organı en az Kamçı gazetesi kadar ilgi
görebilmeli, demokratik etkileşmeyle gelişerek yayınını
sürdürebilmelidir.
İşte Yamçı dergisi böylesi umut ve beklentilerle yayıma
girmişti.
Yamçı dergisinin, kaba çizgileriyle de olsa
muhaceretteki halkımızın somut durumunun ve bu durumdaki bir
halkın muhaceret koşullarında ulaşabileceği çözüm yollarının
ve statülerin genel tahlilinden, anayurdumuz Kuzey
Kafkasya'nın bugünkü durumundan, ulusların kendi kaderlerini
tayin hakkı ilkesinin özünden ve bu ilkenin diyalektik bir
yaklaşımla somut durumumuza uygulanma çabalarının
sonuçlarından kaynaklanan bir görüşü vardı kuşkusuz. Ama asıl
amaç ''Anayurda Dönüş'' biçiminde söylenebilecek olan salt bu
görüş doğrultusunda yayın yapmak değildi. Çerkes ulusal
sorununu somut olarak demokratik tartışma ortamına
getirebilmek, her nasılsa başka siyasal grup ve kliklerde yer
almış olup kendi ulusal sorunlarıyla yeterince ilgilenmekten
uzak kalmış Çerkes kökenli yetenekli ve deneyimli kişilerin
dikkatlerini çekebilmek, böylece sosyal ve ulusal
sorunlarımızın çözümüne ilişkin çeşitli çözüm yolu
önerilerinin sadeleşerek kitle tabanına ulaşmasını sağlamaya
çalışmak derginin başlıca amaçlarındandı. Bu anlamda,
sorumluluk yazarının olmak üzere, sayfaları, kendisinin
katılmadığı görüşlere de açıktı.
Yamçı dergisinin neleri, ne ölçüde yapabildiğinin
takdiri kuşkusuz okuyucuya aittir. Şu kadarı söylenebilir ki,
Yamçı dergisi; Çerkeslik sorununu demokratik tartışma ortamına
koymakla, az da olsa ulusal kültür birikimi sağlamaya katkıda
bulunabilecek çeviri, inceleme vb. yazılarla, kimi ulusal
sorunlarımızı dile getirmeye çalışan fikir, sanat ve edebiyat
ürünleriyle, Anayurt Kafkasya'ya ilişkin çeşitli yazı ve
röportajlarla, özellikle bu son sayıdaki alfabelerle
muhaceretteki Çerkes halkı ve aydınları üzerinde olumlu
etkilerde bulunmuş, ulusal sorunlarımıza yönelinmesine,
yüzyıldan fazla bir süredir kopuk olduğumuz ve bize hep yanlış
tanıtılmış olan anayurdumuz Kuzey Kafkasya'daki soydaşlarımız
ve yaşamları ile ilgili olumsuz şartlanmaların hiç değilse
yumuşamasına katkıda bulunması bakımından yararlı olmuş
sayılabilir.
Ne var ki; yapılması gerekenler ve yapılabilecek
olanlar, kuşkusuz, yapılmış olanlardan çok daha fazladır.
Bunların ilk akla gelen başlıklarını şöyle özetleyebiliriz.
Etnik kökenimiz ve ulusal tarihimize ilişkin konularda
araştırma ve inceleme yapmak üzere çalışma grupları
oluşturulabilirdi. Ulusal adımızla ilgili yararsız hatta
zararlı kavram karmaşıklığını gidermek üzere Türkiye çapında
yaygın ve etkin olabilecek açık oturumlar düzenlenebilirdi;
değişik sayılarda, kimileyin aynı sayıda hatta aynı yazıda
farklı nitelikte ulusal adların kullanılmış olması bu açık
oturumun gerekliliği doğrultusunda bir kamuoyu oluşturmaya
başlamıştı bile.
Araştırma ve incelemeleri kolaylaştırmak ve özendirmek
bakımından bir bibliyografya çalışması örgütlenebilir, kaynak
tarama ve derlemeleri başlatılabilirdi. Sözlü kültür
ürünlerimiz toplanmaya başlanabilir, anadil eğitiminin
yaygınlaşmasına katkıda bulunabilecek biçimde düzenlenerek
yayımlanabilirdi.
Türkiye'deki halkımızın nüfus ve konumu saptanabilir,
elde edilen verilerin ışığında her sayıda halkımızın yoğun
olarak bulunduğu bir yöre veya bir köy tanıtılabilirdi. Vase
(başlık) gibi kimi toplumsal sorunlarımızın çözümüne katkıda
bulunmak amacıyla çeşitli yörelerde anketler, toplumumuzun
çeşitli kesimlerinin katıldığı röportaj, açık oturum ve
forumlar düzenlenebilirdi.
Çerkes muhaceret edebiyatının oluşmasına, diğer
çalışmaların hızlanıp yetkinleşmesine katkıda bulunmak
amacıyla çeşitli konularda ödüllü yarışmalar yapılabilirdi.
Bütün bunlar neden yapılamadı ve şimdi de neden
susuyoruz?
Özellikle şunu belirtmek gerekir ki; yazımızın
başlarında belirtmeye çalıştığımız varsayımlar ve
beklentilerimiz umduğumuzdan ve kabaca saptamaya
çalıştığımızdan çok farklıydı. Çerkeslik sorununun ve çözüm
yollarının kimi güvensizlikleri ve kuşkuları giderebilecek
ölçüde bilimsel olarak ortaya konulamamış olması, 12 Mart
baskısından sonraki siyasal hareketlilik ortamında politize
olmuş insanlarımızın çeşitlilik ve gruplara itilmesini,
çekilmesini ve böylece kendi öz ulusal sorunlarından koparak
dağılmasını getirdi. Belirtilen çalışmaların gereği gibi
sürdürülebilmesi kuşkusuz yeterli kadroların varlığı temel
koşuluna bağlıdır. Tüm aksaklıkların nedenini bu kadrolaşmanın
sağlanamamasında aramak gerekir.
Türkiye'deki gerici hareketlerin, sorunlarımızı gerçek
anlamda çözme çabalarımıza karşı çıkmalarını doğal karşılamak
gerekir. Ne var ki, halkların kendi yazgılarını belirleme
çabalarına katkıda bulunması, sosyal ve ulusal kurtuluş amaçlı
mücadelelerin yanında olması gereken ilerici hareketlerin
çoğunda bir Türk şovenizmi etkisi hala görülmektedir.
Bunlardan etkilenen ilerici Çerkesler de şovenizm fobisi ile
öz ulusal sorunlarına gerektiği gibi eğilenle inektedirler.
Daha önemlisi, aydınımız olması gerekenler, kendine özgü
nitelikleri bulunan, en kaba hatlarıyla da olsa programı,
strateji ve taktikleri henüz belirlenmemiş olan Çerkes ulusal
sorunu gibi karmaşık bir sorunun üzerine gitmekten
kaçınmaktadır. Bunun yerine daha kolayını seçmekte; Türkiye
düzeyinde başlatılmış, önceki deneyimlere dayalı, program
strateji ve taktikleri belirli genel hareketler içinde
zincirin bir halkası olarak yer almakla yetinmektedirler.
İlericilik, devrimcilik adına bunu yaparken asıl ilericiliğin
kendi halkının öz sorunlarını omuzlamak olduğu gerçeğini hiç
değilse pratikte göz ardı etmektedirler.
Kaldı ki, kendi halkını yadsıyan kimi gerici ve şovenist
hareketlerin içinde yer alan Çerkes kökenli kimilerinin
şartlanmışlıklardan ve kullanılmaktan kurtulabilmeleri de yine
Çerkes aydınlarının kendi sorunlarına yönelerek ulusal
savaşımlarını yükseltmelerine büyük ölçüde bağlı olmaktadır.
Bütün bunlara karşın gelecekten umutlu olmak gerekiyor.
Çünkü umutlu olmayı gerektiren gelişmeler de gözleniyor.
Her şeyden önce tüm çabalara karşın Çerkes halkı yok
edilememiş bir toplum olarak ayakta durmaktadır. Anadille
okuma-yazma öğrenimi yaygınlaşmakta, Çerkes kültürünün
yaşatılması geliştirilmesi gereğine inananlar ve bunların
çabalan artmaktadır. Gelişen T.C.-SSCB ilişkilerine paralel
olarak anayurttaki kardeşlerimizle ilişkilerimiz de
gelişmekte, anadil eğitimi için gerekli araç ve gereçlerin
sağlanması kolaylaşmakta, anayurtta üretilen kültür ürünlerini
izleme ve etkileşme olanaklarımız artmaktadır. Yeni yetişen
genç kadrolarda siyasal çizgi seçiminden önce sosyal ve ulusal
sorunlara önerilen çözümlerin temel kaynaklardan öğrenilmesi
gerektiği anlayışı ağırlık kazanmakta, bunun doğal sonucu
olarak parçalanmalar azalmaktadır. Çeşitli fraksiyonlar içinde
kişisel ve çevresel etkenlerle yer almış olanlar yanında bu
fraksiyonlarda hiç değilse kemikleşmemiş olanlarda da ulusal
azınlık aydınlarının birincil çalışma alanlarının kendi
toplumları olması gerektiği gittikçe kavranmaktadır.
Halkının sorunlarına bilimsel ve kararlı biçimde sahip
çıkacak genç kuşaklar bir yandan kendi ulusal bilgilenmelerini
sağlarken, bir yandan da ulusal ve toplumsal sorunların çağdaş
temel çözümlerini daha iyi kavrayacak, bu genel çözümleri
kendi halkının somut koşullarına uygulayabilecek biçimde
yetkinleşeceklerdir. Bugüne değin bu sorunlarla ilgilenenler
de kuşkusuz kendilerini yenileyebildikleri ölçüde bu savaşımda
yerlerini alacaklardır. Bunun sonucunda halkımızın gereksinme
duyduğu artık kesinlikle bilinen yayın organları daha yetkin
olarak yayınlanabilecek ve bu savaşım gittikçe yükselerek
amacını, halkımızın sosyal ve ulusal kurtuluşunu
gerçekleştirebilecektir.
Bileşik bu sayımızla -şimdilik dileğiyle- susarken
Yamçı’nın yayınlanmasında gerek maddi yardımlarıyla, gerek
içeriğine bilgi, emek ve çabalarıyla katkıda bulunan, gereği
gibi katkıda bulunamadıkları için üzüntülerini bildiren,
bundan sonraki çalışmalarda daha duyarlı ve kararlı biçimde
katkılarını umduğumuz bütün arkadaşlara ve halkımıza
içtenlikle teşekkür etmeyi görev biliriz.
Uzak
olmayan bir gelecekte yeniden buluşmak umuduyla, saygılar. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|