...................
...................
BİR KİTABIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Laka C.
Yamçı Dergisi, Mayıs 1977-Şubat 1978, s.421

                         
...................
 
...................

Geçtiğimiz günlerde ''Kafkas Tarihinde Abhazlar ve Çerkezlik Mefhumu'' başlığı altında bir kitap yayınlandı İstanbul'da. Yazarı da bir Abhazyalı büyüğümüz. Eserin bazı belirgin özerliklerinin bulunması ve çoğu yerinde kavramların çağımızın gerçeklerine tamamen ters düşecek şekilde saptırılması dikkatleri üzerine çekmesine neden oldu. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; bu eleştiriyi yaparken kesinlikle Çerkes şovenizmine kapılmak sevdasında değilim.

Aksine, kendi durumunda olan dünya halklarıyla aynı yazgı ve sorunları paylaşan halkımın, ortak mücadelede ilerici atılımlarla yerini alacağı inancındayım.

Şartlar böyle iken ve bilimsel gerçekler ortadayken hala ''Çerkeslerin kökeni şudur, şuradan gelmişiz, şunları yapmışız'' gibi güncel sorunlarımızdan bütünüyle uzak, kısır saplantıların arasında dolaşmak gerçekten gülünç. Ne var ki, bazı yazarlarımız çıkıyor, öyle şeyler söylüyorlar ki karşı durmadan edemiyor insan.

Konumuz olan kitabın Abhazların Menşei başlıklı bölümünde Çerkeslerle ilgili şöyle bir açıklama göze çarpıyor. ''Birçok gruplara ayrılan ve Kas unsuruna mensup olan bu kavimlerin milli unvanları Çerkes'tir. Çerkes unvanı ise Klaproth'a göre, galip bir ihtimalle Çer ve Kes gibi Türkçe'den oluşan iki kelimeden meydana gelmektedir. Burada Çer; yol demektir, Kes ise kesmek mastarından bir sıfat olan kesen veya kesici kelimelerinin asıl maddeleridir. Yani yolkesen manasına gelir.''

Oldukça ilgi çekici bir açıklama. Anımsadığım bir başka kaynakta da, Çerkeslerin, çerileri kesmeleri nedeniyle kendilerine çeri kesen anlamında ''Çerkes''* dendiğini okumuştum. Çerkes kavramının kökeninde örneklerde de gördüğümüz gibi gerçekle hiçbir ilgisi olmayan Türkçe sözcükler aranması, tutarsız ve maksatlı çabalardır. Nedenleri de açıkça bellidir.

Meseleye bilimsel bir açıklık getirecek olursak Çerkes isminin yol kesmekle, çeri kesmekle hiçbir ilgisi yoktur. Çağlar boyunca Kuzey Kafkasya'yı istila eden kavimler coğrafi etmenler sonucu yerli halkı bu şekilde adlandırmışlardır. Çerek vadisi çevresinde yaşayan halklar, kendilerine yöneltilen ''kimsiniz, kimlerdensiniz'' sorusuna Çerek veya Kerket, Kerkez boyundanız, yanıtını vermişlerdir. Dolayısıyla bu halklara Çerek vadisinde oturanlar anlamına gelen ''Çerekxes, Çerkes'' denmiştir. Meydan Larousse
(Cilt: 3, S: 198) Çerkes'i Kerkes boyundan kimse şeklinde tanımlar. Ayrıca bazı batılı araştırmacılar, Çerkeslere kas unsuruna mensup anlamına gelen Circas veya Circassian demişlerdir. Kısacası şimdiye kadar Çerkesler için o kadar çok şey söylenmiştir ki; ortaya çıkan anlam karmaşıklığı ne yazık ki bazı art niyetli kişilerin oldukça işine yaramıştır.

Yakın zamanlara kadar Çerkes kavramı yalnızca Adige halkını kapsamaktaydı. Oysa günümüzde Çerkes halkları adı altında Abaza, Adige, Çeçen, Dağıstan, Asetin v.b. halkların ilerici yerini almasında, birleştirici bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır.

Sayın yazar kitabının diğer bir bölümünde toplumumuzda şimdiye kadar yapılmış ve yapılan ilerici sayılabilecek çalışmaları ''Türkiye'deki Kafkas asıllı Türkleri müşkül duruma düşürecek nitelikte olması'' gerekçesiyle bir kalemde verebilmekte ve şöyle demektedir:

''Görüldüğü gibi kendini Çerkeslik kompleksine kaptırmış olan ve birkaç kişiden ibaret olan kampanyacıların bu gibi fikir ve sorulan ile, şu özgür ve güzel yurdumuzda Çerkesler genel adı ile yaşamakta olan Kafkas asıllı vatandaşların Türk toplumundan tamamen ayrı ve sanki sadece geçici bir göçmen olarak yerleşmiş yabancı bir azınlıkmış gibi nitelendirmekle kalmayıp ayrıca Çerkes'im diyen her ferdin gayesinin anavatana dönmelerini isteyecek kadar ileri gittikleri görülmüştür.''

Daha aşağıdaki bir paragrafta şöyle bir açıklama var.

''Kuzey Kafkasya asıllı Anadolu Türk'ü buna müsaade eder mi? Çerkesler Türk vatandaşı ve Türk olduklarına göre onların Türkiye'de Çerkesce lisanlardan biri ile öğretim ve eğitime geçmelerine hukuken imkan yoktur... İnsanın bazı kere acaba bu kişileri böyle bir zihniyetle harekete sürükleyen sebep ne olabilir diye kendi kendine soracağı geliyor. Kim bilir, belki de kendilerini aşağılık bir kompleks içinde buluyorlar. Bu düşünce onlara mensup oldukları kabileleri pek parlak bir niteliğe sahip bulmamalarından ileri  gelmektedir.''

Bunlara yanıtım şu olacak:

Günümüzde öyle kendini bilmezler var ki, çağımızın yüz yıl belki de daha fazla gerisinde yaşayan... Öyle kendini bilmezler var ki, ileriye doğru işleyen çarkı geriye çevirmeye çabalayan... Bireysel küçük çıkar hesapları uğruna toplumun geleceğini ilgilendiren çözüm yollarını bir kalemde hasıraltı edebilen...

Çoğunluk tarafından kabul edilen bir gerçektir ki; bugün Çerkes halklarının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaları, Türk olmalarını gerektirmez. Irkçılığa kaçmamak şartıyla dilini, kültürünü, toplumsal değerlerini devam ettirme çabası, yani asimilasyona karşı mücadele en doğal haklarıdır Çerkeslerin. Sayın yazarın bu açıklamaları yaparken kitleden bütünüyle kopuk olduğu anlaşılıyor. Hatırlatmak isterim ki, Türkiye Çerkeslerinin büyük bir kesimi kendilerini hiç de Kafkas asıllı Anadolu Türkü olarak görmemektedir. Yine sayın yazar eserin bir bölümünde İspanya'da Bask militanlarının mücadelesini, özgürlük kavgasını vurgularken diğer yanda Türkiye Çerkeslerini Anadolu Türkü olarak nitelendirip sosyal ve kültürel yozlaşmanın içine itmek istemesi, düştüğü büyük çelişkiyi göstermez mi?

Şimdi de kitabın sonsöz bölümünden bazı paragraflara göz gezdirelim:

''Başlangıç yazılarda belirttiğim gibi, konumuz doğrudan doğruya Abhazya ve Abhazyalılardır ve bu cemiyetin Çerkeslik kompleksi içinde haksız yere gölgede bırakılmak suretiyle gereği kadar tanınmasına engel olunmaya çalışılması ve hele bir takım mevhum ve çirkin ithamlar altında tutulması, bu kitabın yazılmasına gerekçe olmuştur... Evvela şu hususu açıkça belirtmeliyim ki; Abazalar, geçmişte olduğu gibi gelecekte de hiçbir zaman gölge bir millet olmamış ve olmayacaktır... Abhaz ve Abazaları Çerkesten saymayız ve hatta onlar bizim çingenemizdir! gibi çok çirkin laflar edecek kadar aşağılık kompleksine kendini kaptırmış olan bilhassa ve maalesef daha ziyade Adige grubuna mensup üç-beş kendini bilmez için aynı kökten ve aynı vatandan, kardeş saydığımız bütün Kafkas halklarına bu yüzden herhangi bir tarizde bulunacak değiliz.''

Kitabın büyük bir bölümünün Abhazya ve Abhaz halkına ayrılmasının ve belirgin bir Abhaz şovenizmi güdülmesinin nedeni açıkça anlaşılıyor. Görülüyor ki, sayın yazar Adigelik kompleksi içinde diyerek suçladığı kişilerden daha fazla bir Abhazlık kompleksi içindedir ama artık kuşku duymalarına gerek yok. Çünkü yalnız Çerkeslerin değil dünya halklarının ağır dillerle birbirlerini aşağıladıkları, küçümsedikleri devirler geride kalmıştır. Kaldı ki, Çingene halkı yakıştırmalar için kullanılacak bir halk değil, adından saygı ile bahsedilir bir halktır.

Şu kesinlikte bilinmelidir ki, tüm baskı ve yıldırma çabalarına karşın Çerkes halkı dünya halklarının özgürlük savaşları safında gereken yerini alacaktır. Bu her şeyden önce zorunlu olan değişmenin ve doğal gereksinmenin sonucudur. Yoksa sayın yazarın bol bol ileri sürdüğü karmaşık ve çelişik gerekçelerle uzaktan-yakından bir ilişkisi yoktur.

Mutlu bir gelecek dileğiyle...