Geçtiğimiz günlerde ''Kafkas Tarihinde Abhazlar ve
Çerkezlik Mefhumu'' başlığı altında bir kitap yayınlandı
İstanbul'da. Yazarı da bir Abhazyalı büyüğümüz. Eserin
bazı belirgin özerliklerinin bulunması ve çoğu yerinde
kavramların çağımızın gerçeklerine tamamen ters düşecek
şekilde saptırılması dikkatleri üzerine çekmesine neden
oldu.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; bu eleştiriyi
yaparken kesinlikle Çerkes şovenizmine kapılmak
sevdasında değilim.
Aksine, kendi durumunda olan dünya halklarıyla aynı
yazgı ve sorunları paylaşan halkımın, ortak mücadelede
ilerici atılımlarla yerini alacağı inancındayım.
Şartlar böyle iken ve bilimsel gerçekler ortadayken hala
''Çerkeslerin kökeni şudur, şuradan gelmişiz, şunları
yapmışız'' gibi güncel sorunlarımızdan bütünüyle uzak,
kısır saplantıların arasında dolaşmak gerçekten gülünç.
Ne var ki, bazı yazarlarımız çıkıyor, öyle şeyler
söylüyorlar ki karşı durmadan edemiyor insan.
Konumuz olan kitabın Abhazların Menşei başlıklı
bölümünde Çerkeslerle ilgili şöyle bir açıklama göze
çarpıyor. ''Birçok gruplara ayrılan ve Kas unsuruna
mensup olan bu kavimlerin milli unvanları Çerkes'tir.
Çerkes unvanı ise Klaproth'a göre, galip bir ihtimalle
Çer ve Kes gibi Türkçe'den oluşan iki kelimeden meydana
gelmektedir. Burada Çer; yol demektir, Kes ise
kesmek mastarından bir sıfat olan kesen veya kesici
kelimelerinin asıl maddeleridir. Yani yolkesen
manasına gelir.''
Oldukça ilgi çekici bir açıklama. Anımsadığım bir başka
kaynakta da, Çerkeslerin, çerileri kesmeleri
nedeniyle kendilerine çeri kesen anlamında
''Çerkes''* dendiğini okumuştum. Çerkes kavramının
kökeninde örneklerde de gördüğümüz gibi gerçekle hiçbir
ilgisi olmayan Türkçe sözcükler aranması, tutarsız ve
maksatlı çabalardır. Nedenleri de açıkça bellidir.
Meseleye bilimsel bir açıklık getirecek olursak Çerkes
isminin yol kesmekle, çeri kesmekle hiçbir ilgisi
yoktur. Çağlar boyunca Kuzey Kafkasya'yı istila eden
kavimler coğrafi etmenler sonucu yerli halkı bu şekilde
adlandırmışlardır. Çerek vadisi çevresinde
yaşayan halklar, kendilerine yöneltilen ''kimsiniz,
kimlerdensiniz'' sorusuna Çerek veya Kerket,
Kerkez boyundanız, yanıtını vermişlerdir.
Dolayısıyla bu halklara Çerek vadisinde oturanlar
anlamına gelen ''Çerekxes, Çerkes''
denmiştir. Meydan Larousse
(Cilt:
3, S: 198)
Çerkes'i Kerkes boyundan kimse şeklinde tanımlar.
Ayrıca bazı batılı araştırmacılar, Çerkeslere kas
unsuruna mensup anlamına gelen Circas veya
Circassian demişlerdir. Kısacası şimdiye kadar
Çerkesler için o kadar çok şey söylenmiştir ki; ortaya
çıkan anlam karmaşıklığı ne yazık ki bazı art niyetli
kişilerin oldukça işine yaramıştır.
Yakın zamanlara kadar Çerkes kavramı yalnızca Adige
halkını kapsamaktaydı. Oysa günümüzde Çerkes halkları
adı altında Abaza, Adige, Çeçen, Dağıstan, Asetin v.b.
halkların ilerici yerini almasında, birleştirici bir
kavram olarak ortaya çıkmaktadır.
Sayın yazar kitabının diğer bir bölümünde toplumumuzda
şimdiye kadar yapılmış ve yapılan ilerici sayılabilecek
çalışmaları ''Türkiye'deki Kafkas asıllı Türkleri müşkül
duruma düşürecek nitelikte olması'' gerekçesiyle bir
kalemde verebilmekte ve şöyle demektedir:
''Görüldüğü gibi kendini Çerkeslik kompleksine kaptırmış
olan ve birkaç kişiden ibaret olan kampanyacıların bu
gibi fikir ve sorulan ile, şu özgür ve güzel yurdumuzda
Çerkesler genel adı ile yaşamakta olan Kafkas asıllı
vatandaşların Türk toplumundan tamamen ayrı ve sanki
sadece geçici bir göçmen olarak yerleşmiş yabancı bir
azınlıkmış gibi nitelendirmekle kalmayıp ayrıca
Çerkes'im diyen her ferdin gayesinin anavatana
dönmelerini isteyecek kadar ileri gittikleri
görülmüştür.''
Daha aşağıdaki bir paragrafta şöyle bir açıklama var.
''Kuzey Kafkasya asıllı Anadolu Türk'ü buna müsaade eder
mi? Çerkesler Türk vatandaşı ve Türk olduklarına göre
onların Türkiye'de Çerkesce lisanlardan biri ile öğretim
ve eğitime geçmelerine hukuken imkan yoktur... İnsanın
bazı kere acaba bu kişileri böyle bir zihniyetle
harekete sürükleyen sebep ne olabilir diye kendi kendine
soracağı geliyor. Kim bilir, belki de kendilerini
aşağılık bir kompleks içinde buluyorlar. Bu düşünce
onlara mensup oldukları kabileleri pek parlak bir
niteliğe sahip bulmamalarından ileri gelmektedir.''
Bunlara yanıtım şu olacak:
Günümüzde öyle kendini bilmezler var ki, çağımızın yüz
yıl belki de daha fazla gerisinde yaşayan... Öyle
kendini bilmezler var ki, ileriye doğru işleyen çarkı
geriye çevirmeye çabalayan... Bireysel küçük çıkar
hesapları uğruna toplumun geleceğini ilgilendiren çözüm
yollarını bir kalemde hasıraltı edebilen...
Çoğunluk tarafından kabul edilen bir gerçektir ki; bugün
Çerkes halklarının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olmaları, Türk olmalarını gerektirmez. Irkçılığa
kaçmamak şartıyla dilini, kültürünü, toplumsal
değerlerini devam ettirme çabası, yani asimilasyona
karşı mücadele en doğal haklarıdır Çerkeslerin. Sayın
yazarın bu açıklamaları yaparken kitleden bütünüyle
kopuk olduğu anlaşılıyor. Hatırlatmak isterim ki,
Türkiye Çerkeslerinin büyük bir kesimi kendilerini hiç
de Kafkas asıllı Anadolu Türkü olarak görmemektedir.
Yine sayın yazar eserin bir bölümünde İspanya'da Bask
militanlarının mücadelesini, özgürlük kavgasını
vurgularken diğer yanda Türkiye Çerkeslerini Anadolu
Türkü olarak nitelendirip sosyal ve kültürel yozlaşmanın
içine itmek istemesi, düştüğü büyük çelişkiyi göstermez
mi?
Şimdi de kitabın sonsöz bölümünden bazı paragraflara göz
gezdirelim:
''Başlangıç yazılarda belirttiğim gibi, konumuz doğrudan
doğruya Abhazya ve Abhazyalılardır ve bu cemiyetin
Çerkeslik kompleksi içinde haksız yere gölgede
bırakılmak suretiyle gereği kadar tanınmasına engel
olunmaya çalışılması ve hele bir takım mevhum ve çirkin
ithamlar altında tutulması, bu kitabın yazılmasına
gerekçe olmuştur... Evvela şu hususu açıkça
belirtmeliyim ki; Abazalar, geçmişte olduğu gibi
gelecekte de hiçbir zaman gölge bir millet olmamış ve
olmayacaktır... Abhaz ve Abazaları Çerkesten saymayız ve
hatta onlar bizim çingenemizdir! gibi çok çirkin laflar
edecek kadar aşağılık kompleksine kendini kaptırmış olan
bilhassa ve maalesef daha ziyade Adige grubuna mensup
üç-beş kendini bilmez için aynı kökten ve aynı vatandan,
kardeş saydığımız bütün Kafkas halklarına bu yüzden
herhangi bir tarizde bulunacak değiliz.''
Kitabın büyük bir bölümünün Abhazya ve Abhaz halkına
ayrılmasının ve belirgin bir Abhaz şovenizmi
güdülmesinin nedeni açıkça anlaşılıyor. Görülüyor ki,
sayın yazar Adigelik kompleksi içinde diyerek suçladığı
kişilerden daha fazla bir Abhazlık kompleksi içindedir
ama artık kuşku duymalarına gerek yok. Çünkü yalnız
Çerkeslerin değil dünya halklarının ağır dillerle
birbirlerini aşağıladıkları, küçümsedikleri devirler
geride kalmıştır. Kaldı ki, Çingene halkı yakıştırmalar
için kullanılacak bir halk değil, adından saygı ile
bahsedilir bir halktır.
Şu kesinlikte bilinmelidir ki, tüm baskı ve yıldırma
çabalarına karşın Çerkes halkı dünya halklarının
özgürlük savaşları safında gereken yerini alacaktır. Bu
her şeyden önce zorunlu olan değişmenin ve doğal
gereksinmenin sonucudur. Yoksa sayın yazarın bol bol
ileri sürdüğü karmaşık ve çelişik gerekçelerle
uzaktan-yakından bir ilişkisi yoktur.
Mutlu bir gelecek dileğiyle...
|