Şovenizm genel anlamda mutaassıp (bağnaz) ulusçuluktur.
Şovenlik toplumculuk dilinde dünya toplumculuğu amacını
kendi ulusunun çıkarları uğruna harcamak anlamında
kullanılır. Ülkeler vardır demokratik, ülkeler vardır
insan haklarına saygılı, yine ülkeler vardır
yöneticileri diktatör, halkları mazlum...
Tüm insanlarca özlemi
duyulan yönetim şekli halkları değişik uluslardan da
olsalar demokratik bir yönetim düzeyinde barış içinde
bir arada yaşayabilme şartlarına kavuşturulabilerek
''halkların kardeşliğini'' her fırsatta vurgulamak
kişiye hak ettiği değeri vermek. İnsanla meta arasındaki
farklılığı görebilmek.
Bu tür ülkelerin varlığına günümüzde bir çok örnek
vermek mümkündür. Ancak çoğunluğun bunlara katılmasını
amaçlayan demokratik görüş sahibi kişilerin
karşılaştıkları engeller mutlaka birden fazladır. Biz
konumuz gereği bunlardan yalnız birine öz olarak
değiniyoruz: Şovenizm.
Bu anlamda sosyal şoven, oportünist deyimleri ile
eşanlamlıdır.
(Orhan
Hençerlioğlu. Felsefe Sözlüğü S. 361.)
Şovenizmin temel dayanağı sınıf çelişkileridir. Sosyal
şovenler halk yığınlarını barış ve savaş konusunda
devrimci görüşlerden uzaklaştırır. Şovenlerin milli
mesele konusundaki görüşleri burjuvazininkinden hiç de
farklılık göstermeyen bir görünümdedir.
Sosyal şovenler kitleleri baskı altında tutabilmek için
(korkunun) en geçerli bir silah olduğunu iyi bilirler.
Kitlelerin kendilerine güven duymaları ve ezilen
halkların birleşmesi ile halkların bağımsızlığı
yaklaşmaktadır. Bu da hakim ulus şovenizmini
çatırdatmaktadır. Lenin'in belirttiği gibi şovenizmin
maddi temeli ''asalaklaşmış, çürümüş'' kapitalizmdir.
Şovenist bir işçi hareketi ulusların kendi kaderini
tayin konusunda ilerleme yapamayacağı açıktır. Biz
emperyalizme yani kapitalizme karşı devrimci bir
mücadeleden yanayız. Emperyalizm başka milletleri ezen
milletlerin bu baskıyı yayma, artırma ve sömürgeleri
aralarında yeniden pay etme çabasıdır.
Bu yüzdendir ki, bugün milletlerin kendi kaderini tayin
hakkı sorunu hakim milletlerin sosyalistlerinin
davranışına bağlıdır. Hakim milletlerin herhangi birinde
(İngiltere, Almanya, Fransa, Japonya ve Amerika Birleşik
Devletleri'nden herhangi bir sosyalist eğer ezilen
milletlerin kendi kaderini tayin hakkını (ayrılma hakkı)
tanımıyor, o uğurda savaşmıyorsa gerçekte o bir
sosyalist değildir. Bir şovendir.
(1)
Yine
sosyal şovenlerin bir başka özelliği olarak; onlar
halkların kendi kaderini tayin hakkını tanıdıkları zaman
da başka ulusları örnekleyip, onlar için ezilen
halkların özgürlüğünü-bağımsızlığını savundukları halde
kendi ülkelerinde milliyetlerin, sınıfların kendi
burjuvaları tarafından ezildiğim, sömürüldüğünü
görmezler. ''Alman şovenlerinin bu sahtekarlığının kökü
savaşta düşmanları olan İngiltere'nin ezdiği halkların
bağımsızlığına duydukları yakın ilgiyi bağıra çağıra
dile getirdiği halde kendi milletlerinin ezdiği
halkların bağımsızlığı konusunda alabildiğine kızarıp
bozararak sessiz kalmalarıdır.''
(2)
Bir
başka nokta daha var; milli meselenin çözümünün devrim
sonrasına ertelenmesi tezi! Devrim hareketine yarar
getirmeyeceği hatta işçi sınıfı ve birtakım
müttefiklerini ürküteceği v.s. Oysa işçi sınıfı ve dünya
emekçi kitleleri devrimci bir dünya görüşü içinde
birleşip donatılmadıkça, burjuva şartlanmalardan
kurtulmadıkça, proletaryanın mücadelesi doğrultusunda
yürüyemezler. Burjuvazi onları her an kendi dilediği
yönde sürükleyebilir. İşte bunun içindir ki, milli
mesele tehir edilmeye tahammülü olmayan bir taleptir.
''Hatta bu istek mutlak bir istektir. Sosyalizm
kurulmadan önce de gerçekleşme ihtimali olan (binde bir
de olsa) bir istektir.''
(3)
Bugün sosyalist olmayan fakat gerçek demokrasinin
uygulandığı bazı ülkelerde çözümlendiğim örneklemek
mümkündür. Çünkü şovenizmin mezarına gömüldüğü uygarlık
düzeyine varılmıştır. Ancak şovenizm çağımızda tümüyle
yenilgiye uğramış değildir. Emperyalizm, sömürgecilik ve
milli baskı var oldukça sosyal şovenizm de var olacaktır
ve dün olduğu gibi bugün de ciddi bir karşı mücadele
verilmesi gerekmektedir.
Vurgulanması gereken bir başka nokta; ezilen ulus dar
görüşlülüğü! Sosyal şovenizm genellikle hakim sınıf
tarafından ortaya atılan ve uygulanan bir hastalıktır.
Bunun yüzyıllar boyu getirdiği baskı ve zulüm sonunda
ezilen ulusun birliğine zarar veren sekter eğilimlerin
sonunda dar görüşlü milliyetçilik akımlarının çıkış
noktası olmuştur. Yüzyılların yarattığı eziklik, yapılan
baskı ve zulüm hakim ulusa karşı nefret ve kin yaratmış;
neticede ezen ulusla halk tabakaları arasında sürtüşme
doğmuştur. Bunun ortadan kalkması, gönüllü birliğin
doğması ileriyi görebilen aydınlara yüklenmiş bir
görevdir.
''Hakim milletlerin sosyal demokratları o hak uğrunda,
onun için içtenlikle mücadele vererek ezilen milletlerin
ayrılma hakkına sahip olmalarını istemelidir. Çünkü
aksi takdirde milletlerin eşit haklarının ve milletler
arası işçi sınıfı dayanışmasının tanınması boşuna
lafazanlıktan başka bir şey olmaz ve iki yüzlülüğün
daniskası olur. Öbür yandan ezilen milletlerin sosyal
demokratları da bütün milletlerin işçilerinin hakim
millet işçileri ile birleşip kaynaşmalarına en büyük
önemi vermelidirler: Yoksa bu sosyal demokratlar ister
istemez her zaman halkın ve demokrasinin çıkarlarına
ihanet eden ve her zaman ilhak edip başka milletleri
ezmeye hazır olan kendi milli burjuvazilerinin
müttefikleri olacaklardır.''
(4)
Çağımızın her ulus burjuvazisinin kendi çıkarları uğruna
ulusal kışkırtmalarda bulunması doğaldır. Halk
tabakalarının devrimci geleneğinin bilinç ve örgütlenme
düzeyinin zayıf olduğu geri kalmış kapitalist bir ülkede
burjuvazi fakir halk tabakalarını kendi söven bayrağı
altında toplama çabasındadır.
Ülkemizde açık örneklerini gördüğümüz şekliyle şovenizm
sergilenmektedir. Bir yanda başka ülkelerde yaşayan
soydaşları üzerinde uygulanan baskıları bayrak ederken;
kendileri milli baskıyı katliama kadar
vardırmaktadırlar.
1)
Doğuda Ulusal Kurtuluş
Savaşları S. 131.
2) A.g.e. S. 166.
3) Özgürlük Yolu Sayı : 6.
4) Doğuda Ulusal Kurtuluş Savaşları S. 153. |