Sayın Yamçı Dergisi Yetkilileri,
Mart 1976 tarih ve 5 sayılı derginizde yayınlamış
olduğunuz yazıların bazılarında kasıtlı yalanlar ve
bölücü yıkıcı cümleler görülmektedir.
Şöyle ki;
Beşinci sayfada ''Çerkes Toplumu Üzerine Notlar''
başlıklı yazı ''Türkiye'de bir anti-komünist propaganda
hızlandırılmış.'' ve ''Esir Milletler Haftası adı
altında çeşitli siyasi kültürel çalışmaları başlatılmış
ve içinde bulunulan blokların çıkarları doğrultusunda
şartlandırılan kuşaklar için Sovyet Rusya bir öcü gibi
gösterilmiştir'' diyerek yeni tip sömürgeciliğin ve
kızıl emperyalizmin temsilcisi olan Rusya'nın kendisi
ile hiçbir maddi manevi bağlantısı bulunmayan tamamen
ayrı tarihi ve milli değerlere sahip toplumları gerek
kültürel gerek iktisadi egemenlik vasıtasıyla
sömürmesini meşru bir hareketmiş gibi göstermek
gayretkeşliğinize bir anlam veremedik.
Ayrıca anti-komünist propagandayı benimsemiyorsanız o
zaman komünizmin övülmesi mi gerekirdi?
''Hedefte Birleşsen Yollar'' başlığı altındaki yazınız
da, ''Biz; bu millet, bunca akrabasını, malını mülkünü
bırakıp gidemez diye solu benimsemiştik'' cümlesi neyi
ifade ediyor? Nereye gidilecektir? Bir yere gidilemediği
zaman Türkiye'de yaşamak için mutlaka solu benimsemek mi
gerekir? Solun Türkiye'de kalışımızı gerektiren özelliği
nedir? Solu benimsemek veya bu memleketten gitmek
mutlaka gerekli midir? Derginiz solun uşağı mıdır, yoksa
üzerinde (kapağında) yazılı olduğu gibi kültürel dergi
midir?
14. sayfada yer alan ''NeIer Ettiler Benim Halkıma
Uzunyayla'da'' başlıklı yazınızda yol, okul, su,
fabrika, elektrik, gibi hizmetlerin Uzunyayla'ya
götürülmediğini ve buranın sadece Çerkeslerin yaşadığı
bir ülke olduğu için ihmal edildiğini burasının yaşama
şartlarının zor olduğunu, halkın köylerini terk ederek
şehirlere akın edip sermaye çevrelerinin uşaklığını
yapmaya mecbur edildiğini anlatmak istiyorsunuz.
Yalnız aklımıza şöyle iki soru geliyor.
Birinci soru: Acaba bunu yazan kimse Uzunyayla'yı iyi
biliyor mu?
İkinci soru: Bilmiyorsa neden bilmediği şeyleri yazmış?
Buradan otomatikman bir yalan mevcut. Çünkü Uzunyayla'da
yolu şehre bağlanmayan, okulu olmayan ve suyu
getirilmeyen tek bir tane köy yoktur. Fabrikaya gelince:
Türkiye'de hangi köye fabrika yapılmıştır? Uzunyayla
fabrika yapımı için gereken teknik, coğrafik, iktisadi
ve muhasebeye ait şartları taşıyor mu? Köylerin en
büyüğü iki yüz hane civarındadır. Petrol, maden gibi
tabii kaynakları yoktur. Buraya hangi köye hangi
fabrikayı uygun görüyorsunuz? Sonra devletin köylere
fabrika yaptıracak kadar kuvvetli olduğunu, hangi gece
rüyanızda gördünüz? Elektrik hizmeti şu sıralarda Orta
Anadolu'ya doğru götürülmeye başlanmıştır.
Sivas-Yıldızeli kazasına bağlı köyler elektrik
programına alınınca ilk plana Yavu, Halkabayır ve
Kiremitli köyleri alınmıştır. Bu köylerin üçü de
Çerkes'tir. Zamanla ülkemiz geliştikçe, az gelişmiş
olmaktan kurtuldukça bu hizmetler Uzunyayla'ya da
Türkiye'nin her yerine de gidecektir.
Toprağın verimsizliğinden, halkın şehre kaçtığından
bahsediyoruz. Uzunyayla çevresindeki dağların dış yüzünde
yasayan ve öz be öz yerli olan Türkmenler, Afşarlar
topraksız, ekmeksiz aç ve sefil olup Çerkes köylerinde
çobanlık, işçilikle geçinirler. Yine de köylerinden bir
yere gitmezler. Yani köylerini terk etmezler.
Uzunyayla'da yaşayan Çerkeslerin her birinin elinde bir
çiftlik kadar arazi vardır ve verimli arazidir.
Koyunculukta memleket Türkiye'de birinciye gelir. Size
vereceğim köy isimlerini dikkatle okuyun ve bu köyleri
inceleyin. Bu köyler Uzunyayla'yla komşudur ve
Sivas-Şarkışla kazasına bağlıdır, Türkmen'dir: Oluktas,
Ucuk, Konalga, Bahçealan, Dökmetaş. Bu köylerin en
küçüğü 40 hanedir. Beş köyün toplam arazisi
Uzunyayla'nın Çerkes köylerinden en küçüğünün arazisi
kadar yoktur. Hatta Kazancık köyünde ikamet eden Yağan
Paşa'nın arazisi kadar dahi olamaz. Bu size biraz hilaf
gibi gelebilir. Fakat inceleme yaptıktan sonra kimin
yalancı olduğu, kötü niyetli olduğu anlaşılır.
Uzunyayla köyleri Türkiye'nin Cennet'idir. Köyünü terk
edenler tembel uyuşuk, pısırık kimseler veya şehirde
yaşamak isteyen zenginlerdir.
Bir de Kafkasya gezisinden bahsediyorsunuz. Buradan
anlaşıldığına göre, ne Ruslar ne de Yahudiler, ne de
masonlar Kafkasya'yı bilmiyor, hiç duymamışlar.
Rusya'yla hiçbir ilişkisi yok. Bayağı kendi başına
egemen ve milli bir devlet var orada. Herkes mala mülke
sahip, misafirleri ağırlayabiliyorlar, benliklerinden
asla kaybetmemişler, dini ibadetleri rahat bir şekilde
yapabiliyorlar. Neredeyse Rusya'yı dünyadan silecek
güçteler. Çünkü bunlar Rusya'yla ilişkisi olmayan kendi
başına kuvvetli bir devlet olmuşlar. Acaba böyle değil
de komünizm rejimimi bunları Cennet'te yaşar gibi
yaşatıyor? Burasını iyi anlayamadım. Komünizmin mucidi,
Siyonizm'e hizmet eden Marks'a göre komünizm dediğin,
ahlak, hukuk, estetik, örf-adet gibi toplumun üst
yapısını teşkil eden manevi değerler ekonomik düzenin
gereği uydurmadır. Her şey devletleştirildiğinde bu
mefhumların yasaklanması gerekir.
Bir de Özbekistan Komünist Partisi'nin yayın organı olan
''Kızıl Özbekistan'' isimli gazetenin 1952 tarihli
yazısından alınan ''İslam kökten yıkılmadıkça komünizm
kökten inşa edilemez, cümlesiyle bu sizin
anlattıklarınız iyi bağdaşabiliyor mu?
Durum gösteriyor ki, derginizin ve buna bağlı olarak
derneğinizin faaliyetleri kültürel olmaktan ziyade
bölücü, yıkıcı bir durum arz etmektedir. Hiçbir zaman
Çerkes toplumu Türkiye'de ezilmemiş, hor görülmemiş
bilakis devamlı taltif edilmiştir. Devletin en yüksek
mevkilerine getirilmiş, yadırganmamıştır. Çünkü bir din
birliği ve bir de kan birliği mevcuttur. Bunu inkar eden
tarih varsa kendini inkar ediyor demektir.
Not: Lütfen cevap vermekten kaçınmayın. Derginizde
cevabınızı yayınlayın. Aksi takdirde bu durum için gerekirse
bütün gücümle çalışıp derginizi halka tanıtacağım.
31.5.1976
|