...................
...................
TÜRKLERLE ÇERKESLER ARASINDA DİN ve KAN BAĞI VARDIR
Emir Marşan (Sivas)
Yamçı Dergisi, Mayıs 1977-Şubat 1978,
s. 472
                         
...................
 
...................

Sayın Yamçı Dergisi Yetkilileri,

Mart 1976 tarih ve 5 sayılı derginizde yayınlamış olduğunuz yazıların bazılarında kasıtlı yalanlar ve bölücü yıkıcı cümleler görülmektedir.

Şöyle ki;

Beşinci sayfada ''Çerkes Toplumu Üzerine Notlar'' başlıklı yazı ''Türkiye'de bir anti-komünist propaganda hızlandırılmış.'' ve ''Esir Milletler Haftası adı altında çeşitli siyasi kültürel çalışmaları başlatılmış ve içinde bulunulan blokların çıkarları doğrultusunda şartlandırılan kuşaklar için Sovyet Rusya bir öcü gibi gösterilmiştir'' diyerek yeni tip sömürgeciliğin ve kızıl emperyalizmin temsilcisi olan Rusya'nın kendisi ile hiçbir maddi manevi bağlantısı bulunmayan tamamen ayrı tarihi ve milli değerlere sahip toplumları gerek kültürel gerek iktisadi egemenlik vasıtasıyla sömürmesini meşru bir hareketmiş gibi göstermek gayretkeşliğinize bir anlam veremedik.

Ayrıca anti-komünist propagandayı benimsemiyorsanız o zaman komünizmin övülmesi mi gerekirdi?

''Hedefte Birleşsen Yollar'' başlığı altındaki yazınız da, ''Biz; bu millet, bunca akrabasını, malını mülkünü bırakıp gidemez diye solu benimsemiştik'' cümlesi neyi ifade ediyor? Nereye gidilecektir? Bir yere gidilemediği zaman Türkiye'de yaşamak için mutlaka solu benimsemek mi gerekir? Solun Türkiye'de kalışımızı gerektiren özelliği nedir? Solu benimsemek veya bu memleketten gitmek mutlaka gerekli midir? Derginiz solun uşağı mıdır, yoksa üzerinde (kapağında) yazılı olduğu gibi kültürel dergi midir?

14. sayfada yer alan ''NeIer Ettiler Benim Halkıma Uzunyayla'da'' başlıklı yazınızda yol, okul, su, fabrika, elektrik, gibi hizmetlerin Uzunyayla'ya götürülmediğini ve buranın sadece Çerkeslerin yaşadığı bir ülke olduğu için ihmal edildiğini burasının yaşama şartlarının zor olduğunu, halkın köylerini terk ederek şehirlere akın edip sermaye çevrelerinin uşaklığını yapmaya mecbur edildiğini anlatmak istiyorsunuz.

Yalnız aklımıza şöyle iki soru geliyor.

Birinci soru: Acaba bunu yazan kimse Uzunyayla'yı iyi biliyor mu?

İkinci soru: Bilmiyorsa neden bilmediği şeyleri yazmış?

Buradan otomatikman bir yalan mevcut. Çünkü Uzunyayla'da yolu şehre bağlanmayan, okulu olmayan ve suyu getirilmeyen tek bir tane köy yoktur. Fabrikaya gelince: Türkiye'de hangi köye fabrika yapılmıştır? Uzunyayla fabrika yapımı için gereken teknik, coğrafik, iktisadi ve muhasebeye ait şartları taşıyor mu? Köylerin en büyüğü iki yüz hane civarındadır. Petrol, maden gibi tabii kaynakları yoktur. Buraya hangi köye hangi fabrikayı uygun görüyorsunuz? Sonra devletin köylere fabrika yaptıracak kadar kuvvetli olduğunu, hangi gece rüyanızda gördünüz? Elektrik hizmeti şu sıralarda Orta Anadolu'ya doğru götürülmeye başlanmıştır. Sivas-Yıldızeli kazasına bağlı köyler elektrik programına alınınca ilk plana Yavu, Halkabayır ve Kiremitli köyleri alınmıştır. Bu köylerin üçü de Çerkes'tir. Zamanla ülkemiz geliştikçe, az gelişmiş olmaktan kurtuldukça bu hizmetler Uzunyayla'ya da Türkiye'nin her yerine de gidecektir.

Toprağın verimsizliğinden, halkın şehre kaçtığından bahsediyoruz. Uzunyayla çevresindeki dağların dış yüzünde yasayan ve öz be öz yerli olan Türkmenler, Afşarlar topraksız, ekmeksiz aç ve sefil olup Çerkes köylerinde çobanlık, işçilikle geçinirler. Yine de köylerinden bir yere gitmezler. Yani köylerini terk etmezler. Uzunyayla'da yaşayan Çerkeslerin her birinin elinde bir çiftlik kadar arazi vardır ve verimli arazidir. Koyunculukta memleket Türkiye'de birinciye gelir. Size vereceğim köy isimlerini dikkatle okuyun ve bu köyleri inceleyin. Bu köyler Uzunyayla'yla komşudur ve Sivas-Şarkışla kazasına bağlıdır, Türkmen'dir: Oluktas, Ucuk, Konalga, Bahçealan, Dökmetaş. Bu köylerin en küçüğü 40 hanedir. Beş köyün toplam arazisi Uzunyayla'nın Çerkes köylerinden en küçüğünün arazisi kadar yoktur. Hatta Kazancık köyünde ikamet eden Yağan Paşa'nın arazisi kadar dahi olamaz. Bu size biraz hilaf gibi gelebilir. Fakat inceleme yaptıktan sonra kimin yalancı olduğu, kötü niyetli olduğu anlaşılır.

Uzunyayla köyleri Türkiye'nin Cennet'idir. Köyünü terk edenler tembel uyuşuk, pısırık kimseler veya şehirde yaşamak isteyen zenginlerdir.

Bir de Kafkasya gezisinden bahsediyorsunuz. Buradan anlaşıldığına göre, ne Ruslar ne de Yahudiler, ne de masonlar Kafkasya'yı bilmiyor, hiç duymamışlar. Rusya'yla hiçbir ilişkisi yok. Bayağı kendi başına egemen ve milli bir devlet var orada. Herkes mala mülke sahip, misafirleri ağırlayabiliyorlar, benliklerinden asla kaybetmemişler, dini ibadetleri rahat bir şekilde yapabiliyorlar. Neredeyse Rusya'yı dünyadan silecek güçteler. Çünkü bunlar Rusya'yla ilişkisi olmayan kendi başına kuvvetli bir devlet olmuşlar. Acaba böyle değil de komünizm rejimimi bunları Cennet'te yaşar gibi yaşatıyor? Burasını iyi anlayamadım. Komünizmin mucidi, Siyonizm'e hizmet eden Marks'a göre komünizm dediğin, ahlak, hukuk, estetik, örf-adet gibi toplumun üst yapısını teşkil eden manevi değerler ekonomik düzenin gereği uydurmadır. Her şey devletleştirildiğinde bu mefhumların yasaklanması gerekir.

Bir de Özbekistan Komünist Partisi'nin yayın organı olan ''Kızıl Özbekistan'' isimli gazetenin 1952 tarihli yazısından alınan ''İslam kökten yıkılmadıkça komünizm kökten inşa edilemez, cümlesiyle bu sizin anlattıklarınız iyi bağdaşabiliyor mu?

Durum gösteriyor ki, derginizin ve buna bağlı olarak derneğinizin faaliyetleri kültürel olmaktan ziyade bölücü, yıkıcı bir durum arz etmektedir. Hiçbir zaman Çerkes toplumu Türkiye'de ezilmemiş, hor görülmemiş bilakis devamlı taltif edilmiştir. Devletin en yüksek mevkilerine getirilmiş, yadırganmamıştır. Çünkü bir din birliği ve bir de kan birliği mevcuttur. Bunu inkar eden tarih varsa kendini inkar ediyor demektir.

Not: Lütfen cevap vermekten kaçınmayın. Derginizde cevabınızı yayınlayın. Aksi takdirde bu durum için gerekirse bütün gücümle çalışıp derginizi halka tanıtacağım.
31.5.1976