Sayı: 1
Sayfa: 5
'' (...) layık olduğumuz yarına; ''kendi topraklarında
kendi kaderini tayin eden bir toplum'' olma amacına
içtenlikle inanan tüm soydaşlarımızın...'' Özgürlük bütün uluslar için doğal bir haktır. Bir ulusun
özgürlük için demokratik taleplerde bulunması da onun
hakkıdır. Buradan hareket ederek Türkiye'deki
Çerkeslerin bir ulus olup olmadıklarının
vurgulanması gerekir.
Ulus sözcüğünü tanımlayalım: ''Ulus, her şeyden önce bir
topluluktur, belirli bireyler topluluğudur. Bu topluluk;
ne ırk topluluğu, ne de kabile topluluğudur... Tarihi
olarak teşekkül etmiş bir insan topluluğudur.''
(J.
Stalin, Marksizm ve M. Mesele, s. 12).
''Ulus dil, toprak, iktisadi yaşantı birliğinin ve ortak
kültür biçiminde beliren ruhi şekillenme birliğinin
hüküm sürdüğü, tarihi olarak meydana gelmiş istikrarlı
bir topluluktur.''
(J.
Stalin, Marksizm ve Milli Mesele).
''Ancak niteliklerin bütününün birleşmesinden ulus
meydana gelir.''
(J. Stalin, Marksizm ve Milli Mesele s. 16).
Ulus veya milletin niteliklerinden bir veya birkaçının
eksik olması halinde ise milliyetlerden söz edebiliriz.
Özellikle iktisadi yaşantı birliği milliyetlerin
gelişmesi ve kuvvetlenmesi için önemli bir etkendir.
Milliyetler milletlerin oluşması için bir ön şart veya
durumdur. Bütün bu bilgilerden hareket edersek bir
Çerkes ulusunun varlığından söz edemeyiz. Çerkesler
dendiği zaman Adigeleri, Çeçenleri, Abazaları, Osetleri,
Dağıstanlıları bir bütün olarak almış oluruz. Eğer tarih
olarak 1864 öncesini alacak olursak; toprak bütünlüğü
mevcutsa da dil-birliği ve iktisadi yaşantı birliğinden
söz edemeyiz. Bugün için bir toprak birliği ve ulusal
bütünlük (S.S.C.B.'inde) aralarında yoktur. Bütün
halklar ayrı kültürel, sosyal ve yönetim üniteleri
olarak ayrılmışlardır. Kafkasya dışındakiler için hiç
bir birlikten söz edilemez (Kafkasya kökenliler veya
şimdiye kadar anıldığı şekliyle Kuzey Kafkasya
göçmenleri). Kısacası dünyada bir Çerkes ulusunun
varlığından söz edilemez. Yalnız Kuzey Kafkasyalıların
tümüne başkaları Çerkes demekte ve onlar da
benimsemektedir. Pratik bir yararı vardır ve meselenin
ortaya konusu Çerkes milliyetleri seklinde olabilir.
Çerkes ulusunun (yanlışlığı belirtildi) kendi kaderini
kendi toprağında tayin etmesini alacak olursak:
''UlusIarın kaderlerini tayin hakkı, ancak siyasi
anlamda bağımsızlık hakkını, ezen ulustan siyasi
bakımdan özgürce ayrılma hakkını içerir.''
(Lenin,
Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı).
Türkiye'deki Çerkes azınlık milliyetlerinin en başta
toprak bütünlükleri yoktur. Bu yüzden herhangi bir
ayrılma söz konusu edilemez. Eğer kendi toprağı olarak
anılan Kafkasya ise (ki, Yamçı meseleyi böyle
koymaktadır) Kafkasya'daki halklar kendi kaderlerini
tayin etmislerdir. Türkiye'deki azınlık Çerkes
milliyetleri ise kader tayini Kafkasya ile kaderini
paylaşmak yani dönmek veya Türkiye'de kalmak şeklinde
saptayabilir.
Sayı: 1,
Sayfa: 9-18
Bir Sorun Wase
Başlık (Wase) yalnız Çerkeslerin değil, Anadolu
insanının büyük sorunudur. Babalık, süt hakkı, wase,
başlık v.s. adlarında evlenirken erkek tarafından kız
tarafına verdiği mal veya parayı içerir. Anadolu'da
Batı'dan Doğu'ya gidildikçe miktarı artan (Çerkesler
için de durum aynıdır) ve halkın sosyal bir yarasıdır
başlık. Yamçı Dergisi sorunu ortaya koyarken, kökenini
de araştırdığını ve erkeklerin yoğun olarak bulunduğu en
güncel konularından en büyük sosyal yaralarından biri
olan başlığı Uzunyayla yöresinde incelemiş ve bir
röportaj şeklinde okuyucuya sunmuş. İlişki kurulan
kişilerin aile isimleriyle birlikte yöneltilen sorulara
verilen yanıtları da sıralamıştır, Sorular kime
yöneltildi? Çerkeslerin eski feodal yapı artığı olan ve
halen eski yaşamın özlemi içinde bulunan kimselere...
Verilen yanıtlara göre wase (başlık)
''Wasenin mazisi şöyle: Şimdi bir genç evlenmek istiyor,
niçin anasına babasına sıkıntı versin, niye onun için
rica etsin. Çeker gider Terç ırmağının ötesine, bir Rus
atlısını alaşağı eder, atını alır gelir. İşte bu at wase
atı olarak kızın dayısına verilirdi. Wasenin başlangıcı
budur
(Yamçı
1. sayı, s. 10).
Wase için türlü tehlikelerden geçerek yiğitliğini
kanıtlayarak getirdiği atı kızın dayısına verdiren
halktan birisi değildi hiç bir zaman. Egemen ailelerin
serüven pesinde koşan şövalye ruhlu çocukları idi.
Üretime hiçbir katkıda bulunmayan ve üretim işlemi
kölelerince sürdürülen egemenlerin uyguladığı bir
yöntem. Şunu da belirtmek gerekir ki, wase ödenmeden ve
anlı şanlı törensiz kızını evlendirmek istemeyen eski
aileler bugün dahi ''kızım köle çocuğu değil ki değerini
bulmadan evlensin'' derler.
Yazının başlığı wase olduğu halde pek uzun bir açıklama
yapmadan, hemen kız isteme ve alma törelerinin bozulduğu
örneklerle verilmekte ve asıl törelerin ne olduğu
açıklanmaktadır. ''Efendim sandık açılmıyor, vallahi
Çerkes adeti değil. Gelin almaya gidenlere gelin gösterilmiyor,
üç-beş lira karşılığında gösteriliyor. Vallahi bu da
Çerkes adeti değil.
(Yamçı
Sayı I, sayfa 13.)
''Dört tane otomobille gittiler nikah kıymaya, vallahi
Adige adetinde yok bunlar. Dört tane otomobil dolusu
20-25 kişi nasıl gider nikah kıymaya? Yok bunlar
töremizde. Töredışı davranışlardır.''
'Bir at iki öküz oldu sonra wase''
(Yamçı
Sayı 1, Sayfa 16).
'Bu aileye vaktiyle emek vermiş, hizmet etmiş kimseler
var, onların da hakkı var. Onların geçimi hizmeti, her
şeyi bu aileden olurdu eskiden, ama sonra ayrıldı''
(Yamçı Sayı 1, Sayfa 16).
'Ne olur bu fakire de bir yardım olsun, bu fakir de bir
koşumluk iki öküz sahibi olsun, bu hayırlı iş sayesinde
dediler. Kobjeut derlerdi. Verilen iki öküz de
kobjeut hakki idi. Yani kapıcı, hizmetçi gibi bir
şeydi.''
(Yamçı
Sayı 1, Sayfa 16-7).
Egemenlerin üretim işlemini sürdüren kapıkullarına,
kölelerine yani emeklilere verildiği vurgulanmıyor iki
öküzün. Eskiye bir özlem ve yozlaşarak değişen
geleneklere bir açıklık verilmesi beklenirdi ki,
''kobjeut hakkı olarak verilen iki öküz sonradan waseye
eklendi. Kobjeut kalmayınca iki öküz verme adetinin de
kalması lazım gelirken, kalkmadı şekil değiştirdi.''
sözleri gerçeği daha iyi yansıtıyor. Şimdiye kadar
beşinci sayısı çıkmış bulunmasına karşılık, sözde
wasenin tarihi gelişim ve değişimi ile ilgili eski
egemenlerin törelerini, şövalyelik serüvenleri, eski
egemenlerin eskide özlemleri dışında hiçbir yorum
yapılmamıştır. Özellikle bugün kırk yaşının üzerinde
olduğu halde başlık yüzünden evlenemeyenlerin de bu
konudaki düşünceleri yansıtılabilirdi.
Başlangıçta eski egemenler tarafından uygulanan
törelerin nikah kıymaya otomobillerle 20-35 kişinin
gitmesi verilen ziyafetler, sandığın açılması için 3-5,
bin Lira'nın gerekliliği ve başlık için toplumun bir
kesiminin yarışmasının nedeninin yorumu da beklenirdi.
Sayı:
2
''Kimi çevrelerin, Çerkes aydınlarının
uğraşılarından duyduğu kuşkuyu gidermeye çalışacağız.''
(Yamçı, Sayı 2, Sayfa 3).
Burada kimi çevreler şeklinde üstü kapalı olarak adından
söz edilenler kimlerdir? Bazı girişim ve uğraşılardan
kimler kuşkulanırlar? Üstü kapalı da olsa bizce adı
geçenler ve de her girişimden değil de sınıfsal niteliği
gereği çıkara ters düsen girişimlerden kuşkulananlar
açıktır ki; Türk ve Çerkes burjuvazisidir. Eski feodal
egemenlerin yerine bugün egemen olan güç de
burjuvazidir.
Çerkes burjuvazisi, toprak bütünlüğünün olmaması,
ekonomik yönden iyi güçlenemediği gibi nedenlerle
egemenliğini tam kuramadı. Kendisinin de varlığı egemen
ulus burjuvazisinin varlığına bağlıdır.
''Çerkes toplumu kendi vatanı olan Kuzey Kafkasya'da
(kendi geleceğini kendisi çizen) bir toplum olma
yolundaki çabalarında, en büyük desteği Türk halkı ve
Türk hükümetinden beklemektedir.''
(Yamçı
Sayı 2, Sayfa 4.)
Çerkeslerin milli meselesinin çözümünde Türk
hükümetinden yardım beklemekten daha gülünç bir şey
düşünülemez. Hangi şekilde olursa olsun Türkiye'de veya
Kafkasya'ya dönüş şeklindeki bir çözüme hiçbir burjuva
hükümeti yardım etmez. Hatta sözünün edilmesine dahi
karşı çıkar.
'Suçsuz ve doğal bir hakkın Türk halkınca, Türk
hükümetince ve Türk aydınlarınca olumlu karşılanacağına
inanıyoruz.''
(Yamçı
Sayı 2, Sayfa 4.)
Bir
konuda, hatta bütün konularda ve isteklerde haklılık
doğallık karşısında muhatap olunan güçler hakkı teslim
etselerdi, sokaklarda kan gövdeyi götürmez, savaşlar
olmaz, kısacası dünya güllük gülistan, barış içinde bir
düzen olur ve özgürlük uğruna asırlardır süren
mücadeleler olmazdı. Yamçı'nın meseleyi bu kadar basit
görmesi yukarıdaki satırların yazarının ya çok saf veya
hiçbir şeyden haberi olmayan birisi olmasını gerektirir.
''Muhacerette geçmişi aydınlatacak, geleceği
örgütleyecek kadroların oluşmasını sağlama çabası ve bu
çabayı değerlendirip yaygınlaştıracak yayın...''
(Yamçı
Sayı 1, Sayfa 5.)
şeklinde
büyük iddialarla ortaya çıkan bir dergiden meseleyi bu
kadar basit görecek bir tutum içinde olması beklenmezdi.
Bu tür bir tavırdan şöyle sonuç çıkartır ki; Yamçı
kadrosu ortaya attığı savına karşılık (yanlış konmuşsa
da) kimlerle ittifak edeceğini, yani ittifaklar
meselesini bilmiyor. Milli meselenin çözümünde hiçbir
zaman hakim ulus burjuvazisinden ve onun
yöneticilerinden yardım beklenmez. Onların tavrının ne
olacağını yine Yamçı yazarları teslim etmişlerdir.
''Sayın Erkovan 'Türkiye'de yaşayan nüfusun anadili
Türkçe'dir' diyerek bir ön yargı ile hareket etmiş ve bu
doğrultuda bir sayım için örgütüne emir vermiştir.''
(Yamçı Sayı 2, Sayfa 29).
Hem Türk hükümetlerinden yardım beklemek, hem de Türk
hükümetlerinin genel tavrının bir yansıması sonucu
''Türkiye'de yasayan nüfusun anadili Türkçe'dir'' diye
onların düşüncesini belirterek ve eleştirmek. Aynı yönde
düşündüklerini söyleyen ve bu düşüncelerini bir dergi
aracılığı ile kitleye açıkladıklarını belirten kimseler
ve aynı derginin aynı sayısındaki aynı başlıklı yazılar
arasında bu kadar tutarsızlık olmaması gerekirdi.
Milli meselenin çözümünde kimlerle ittifak kurulur?
''Ulusal ölçülerin üzerine çıkmak istemeyen ve çeşitli
ülkelerdeki milli kurtuluş hareketleriyle yönetici
ülkelerdeki proletarya hareketi arasındaki ilişkiyi
anlamayan ezilen ülkenin sosyalistlerinin ulusal
kopuklarına, dar kafalıklarına ve uzaklıklarına karşı
mücadele etmek gerekir.''
''Böyle bir mücadele olmadan ezilen ulus
proletaryasının, ortak düşmanı yıkma savaşında,
emperyalizmi yıkma savaşında bağımsız bir siyaset ve
yönetici ülkelerin proletaryasıyla kendi sınıf
dayanışmasını koruyabilmesinden söz edilemez; böyle bir
mücadele olmadan enternasyonalizm imkansız olur.''
(J. Stalin, Leninizm'in Esasları s. 86.)
Milli meselenin çözümünde ezilen ulus proletaryasının
milli dar görüşlülüğe düşmemesi gerekir. Eğer milli dar
görüşlülüğe düşerse meseleyi yalnız çözümlemek gibi bir
duruma düşer ki, Yamçı'nın takındığı tavrı milli dar
görüşlülükle yorumlarız. Tüm devrimci ve demokratik
güçlerden kendisini soyutlamakta ve milli meselesini
yalnız kendisi çözümlemeye kalkmaktadır.
''Ayırımcı güçlerin ve azınlık milliyetçiliği dalgasının
ortaya çıkış nedenleri ne olursa olsun, göze çarpan
olgu; maddi alanda geri kalmış bölge sakinleri, kendilerinin
kasıtlı olarak bırakıldıklarına inandıklarından merkezi
hükümetlere karşı, kendi dillerini, kültürlerini de
kıskançlıkla korumaya çalışıyorlar.''
(Yamçı Sayı 2, Sayfa. 6)
Ulusların oluşumunda belirleyici rolü oynamış olan
pazardır. Ulusun kökeninde kapitalist üretim tarzının
gelişmesini buluruz. Hakim ulusun bir ulusal birlik
sağlama şeklindeki bütün uğraşlarının tabanında ekonomik
nedenler yatmaktadır. Milli birliğin oluşmasını bilinçli
olarak burjuvazi yönetir.
Burjuvazinin milli mücadelesinin daima sınıfsal sebepleri
olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir. Hakim ulusun
burjuvazisi eğer ulusal birliği savunuyorsa pazar
bütünlüğünden dolayıdır. Buna karşılık ezilen ulus
burjuvazisi milli bağımsızlığı savunuyorsa sömürünün
büyük payını, ezilen burjuvazisinin kendisi almak için
kendisi savunur. Burjuvazi kendi soygun savaşlarına
girişebilmek için milli birlik fikrinin insanları
seferber edebilen gücünden yararlanır ki, Kıbrıs
çıkartması sırasında egemen ulus burjuvazisinin
takındığı tavır bunu kanıtlamaktadır. Yamçı dergisi yine
''...çağdaş insan hakları ve özgürlükleri anlayışına
ayak uyduramamış ya da bu anlayışı benimseyerek
uygulamaya koymamış egemen güçlere karşı günümüz
dünyasının sahne olduğu kurtuluş hareketleri yukarıda
geçen bir anlayışın sonucu olmalıdır...''
(Yamçı
Sayı 2, Sayfa 7)
diyor. Yukarıdaki anlayış dediği ise:
''Bütün iyi niyetlere, çağdaş anlayışa karşın dünden
kalan yoz, kati ve çağdışı anlayışlarla başka toplumlara
yasam hakki tanımayan, onların temel haklarını kullanma
isteklerine karşı koymak isteyen egemen güçler vardır ve
etkindir.''
(Yamçı
Sayı 2, Sayfa 7)
Meseleyi daha da açık olarak ve sınıfsal yönüyle
koysaydı, gerçekçi ve tutarlı olurdu. Burjuva anlayışını
çağdışıyla nitelendirmek doğrudur, fakat bu tür bir
anlayışın da nedenlerini ortaya koymak gerekir.
Sayı: 3
''Hangi açıdan ele alırsak alalım 1864 öncesinde
Adige toplumunun ulus tanımına uygun bir görünümde
olduğunu söyleyebiliriz.
(Sayı.
3, Sayfa 3)
1864
Kafkasya'sında ulus tanımına uygun bir toplum göstermeye
çalışmayı gerçekleri ve toplumsal gelişmeyi bilmemekle
yorumlarız. Toplumlar gelişirken ilkel komünal, köleci,
feodal ve kapitalist toplum aşamalarından geçmişlerdir.
Feodaliteden kapitalist toplum yapısına geçildikten
sonra ulusal bilinçlenme ve uluslaşmayı burjuvazinin
önderlik yaparak oluşturduğu tarihi bir gerçektir.
Adigeler 1864 yıllarında köleci toplum yapısından feodal
toplum yapısına henüz geçmişler ve feodal toplum
yapısının ilk basamaklarında ve köleci toplumu yapısını
tasfiye edememiş bir durumdaydılar. Bu toplumsal yapıyı
uluslaşma olarak göstermeyi ise toplumsal yapıyı ve
gelişmeyi bilmemekle yorumlarız.
''Muhaceretteki Adige toplumu ise bu bütünün bir
parçasıdır.''
''Anayurtla muhaceret arasında bir ulusal birliğin
varlığı kesindir.''
(Yamçı
Sayı 3, Sayfa 3)
Meselenin böyle konulmasının yanlış olduğunu daha önce
belirtmiştik.
''Uygulanan özümleme politikalarına rağmen yeterince
özümlenememiş etnik grupların ulusal bilinç kazanarak
artık özümlenemez hale gelmelerinin egemen etnik gruplar
işin zararlı olabileceği korkusu...''
(Yamçı
Sayı 3, Sayfa 5).
Meseleyi önce ulus olarak sonra ise etnik grup olarak
koymak yanlıştır. Egemen ulus ve ezilen ulus ve de
ezilen milliyetler şeklinde mesele ortaya konur. Yamçı
Dergisi bu konuş şeklinde de yine tutarsızdır. Egemen
ulus burjuvazisinin ve Çerkes azınlık milliyetleri burjuvazisi
(ki varlığı egemen ulus burjuvazisinin varlığına
bağlıdır.) Türkiye'nin geri kalmış olmasına bağlı değil
de (sanayileşmekte olan ve yarı feodal yapı) ekonomik
yönden gelişmiş olan ulusların da hakim ulus burjuvazisi
diğer uluslar ve azınlık milliyetlerinin varlığını kabul
etmez. (Örnek: İngiltere'de K. İrlanda ve Galler.)
Ezilen ulusların bağımsızlık ve özgürlük isteklerinin
doğal olduğu daha önce belirtilmişti. Nedenleri de
açıklanmisti. Yamçı'da meseleye bazen yaklaşmaktaysa da
adım tam olarak koymaktan ve bilimsel olarak
yorumlamaktan çekinmektedir.
S. S. Aydemir'in Tek Adam adlı üç ciltlik eserinin bir
eleştirisini Yamçı dergisinin 3. sayısının 14,15,16 ve
17. sayfalarında izledik. Tek Adam adlı eserin tam
eleştirisi değil de, Çerkeslerle ilgili bölümlerin
alındığı ve bazı sonuçların çıkartıldığı eleştiri çok
yüzeysel ve varılan sonuçlar da çelişkiliydi. S.S.
Aydemir'in Yamçı'nın 15 ve 16. sayfalarında da
aktarılan, Çerkeslerin Osmanlı topraklarına gelişi,
yerleşmeleri, yerli halk (lar) ve sarayla ilişkileriyle
ilgili sözleri ise gerçektir. En güzel sahalar denilen
yerlere Çerkeslerin yerleştirilmesi, Osmanlı sarayının
kendi egemenliğini sürdürme çabasıyla ve yine yerli
halklar üzerinde (S.S. Aydemir sadece Türk halkını
alıyor, buna karşılık Ermeniler ve Araplar üzerinde de)
zora dayanan bir üstünlük sağlamaları da Sarayca
oluşturulmuştur. Çıkartılan sonuçlardan üçüncüsünde ise:
'ÇerkesIer hiçbir zaman kendi istekleriyle saraya kız,
hanım vermemişler, aksine o zamanın kolluk kuvvetleri
zorla güzel kızları saraya götürmüşlerdir.'' diye
gerçekleri tahrif etmek ise ciddi bir dergiye
yaraşmayacak bir tavırdır. Başta egemen Çerkes prens ve
asilleri olmak üzere kız babaları dahil saray ve
konaklardan ekonomik yönden faydalanmak için özellikle
güzel köleler ve köle olmayanlar saraya ve konaklara
sunuldu. Eğer meseleye böyle yaklaşırsak Çerkesler
hiçbir zaman Kafkasya'dan ayrılmayı da düşünmediler.
Onları çeşitli emperyalist güçlerin ajanlığını yaparak
kandıran ve anayurttan uzaklaşmalarını teşvik eden
onlara onculuk yapanlar da eski egemenler ve din
adamlarıydı.
Sayı: 4
'Yamçı'nın Kuzey Kafkasya'ya gezi yapanlarla yaptığı
röportajları bir tanık gibi göstererek...'' aslında
bunların amacı o rejimi övmektir.'' denilerek akıl dışı
girişimlerde bulunmaktadırlar.''
(Yamçı Sayı. 4, Sayfa 5.)
Meseleyi ulusların kaderlerini tayin hakkı şeklinde
koyup da, Kafkasya ile ilgili röportajlara karşı
yöneltilen suçlamalara karşı da (ki gerici güçlerce
yapılan suçlamalardır) kendisini aklamaya çalışması yine
eleştirileri üzerine çeken bir tavırdır. Ulusların
kaderlerini tayin hakkını hangi görüş veya ideoloji
ortaya koymaktadır? Verilecek yanıt kısaca Marksist-Leninist
görüş veya ideoloji olacaktır. Marksist-Leninist görüş
dışında eğer başka bir görüş veya ideoloji ulusların
kaderlerini tayin meselesini ortaya koyuyorsa söyleyecek
söz kalmaz. Fakat meseleye bilimsel bir yaklaşım
sağlamaya çalışıp (yanlış da olsa) bilimi inkara
yönelmek kadar tutarsızlığı kanıtlayacak başka belge
gerekmez.
''Proletarya, ulusal baskı üzerine kurulmuş bir devletin
sınırları üzerine, emperyalist burjuvazi için çok tatsız
olan bir sorunda susamaz. Proletarya ezilen ulusların
belli bir devletin sınırları içinde zorla tutulmalarına
karşı savaşmalıdır, bu da ulusların kaderlerini tayin
edebilmeleri uğruna savaştır.''
(Lenin,
Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, Sayfa 147.)
Marksist-Leninst düşünce Milli Mesele'nin ortaya
konulusu ve çözümü için inkar edilmez somut delillerle
ortaya çıkmaktadır. Önce Marksist-Leninist görüşe yakın
olarak meselenin çözümünde kaynaklanır görünmek. Sonra
bunu inkara yönelmekten daha tutarsızlık düşünülemez.
Biz bir ulus muyuz, başlığını taşıyan ilginç olduğu
kadar taşıdığı başlıktan ayrı şeylerden söz eden ve
somut bir sonuca ulaşmayan bir yazıda 4. sayının 6,7, ve
8. sayfalarında yayınlandı. Çeşitli idealist yazarların
ulus tanımları verildi ki, bunların özel olarak
seçildiği düşüncesi kafalarda oluşuyor.
'Dili, kültürü ve ülküsü bakımından başka topluluklardan
ayrılan topluluk, millet'' ve benzeri tanımlar. Somut
olarak Türkiye'deki Çerkeslerin bir ulus olmadıklarını
daha önce etraflıca inceledik.
Sayı: 5
Şimdiye kadar yayınlanan bütün yazılardan daha tutarlı
ve sorunlara derinlemesine inmeye çalışan bir yazı 5.
sayıda Çerkes Toplumu Üzerine Notlar başlığı ile
yayınlandı. ''Bugüne kadar oluşturulmayan kültür
birikiminin ve siyasi ideolojinin oluşturulmayışının
temellerinde bu çalışmaların baskı ve terörle kesintiye
uğratilmasi ve kitlenin küçük çıkar hesaplarıyla
pasifize edilmesi vardır.''
(Sayı
5, Sayfa 2)
Gerçekleri dile getiren ve ağır suçlamalarda bulunan
yukarıdaki sözler Yamçı'nın bazı yazarları için de
geçerlidir. Kendilerini aydın sanıp topluma yol
göstermeleri ve toplumun meselelerini çözümleyecek
siyasi ideolojiden devamlı kaçanlara gerçek aydın
denilebilir mi? Kültürel birikimi ve siyasi ideolojiyi
oluşturmayan ve engelleyen, küçük çıkar hesapları
peşinde koşanlar kimlerdir? Küçük burjuvalar ve Çerkes
aristokrasisi artığı olup, meseleyi daracık gören veya
göstermeye çalışan ve meseleyi saptıran (ki, kişisel
çıkarlar da söz konusudur) kimselerdir. Onlar ki daracık
dünyaları ve kişisel çıkarları için halkın çıkarlarını
kendi istekleri veya görebildikleri daracık ve çıkmaz
yollarda tüketme çabasında bulunan küçük burjuvalardır.
Meseleye hiçbir zaman somut gerçeklerle ve bilimsel
olarak yaklaşmamışlardır. Bu yazı da meseleyi
başlangıçta doğru olarak, gerekli açıklamalardan yoksun
ortaya koyuyorsa da sonuçtaki gelişmelerle ilgili
açıklamalarda da kısır kalınmaktadır. Derneklerle ilgili
yorum ve yayın organlarıyla ilgili açıklamalar yetersiz
ve ulaşılan sonuç da eksiktir. Nedir izlenmesi gereken
yöntem? Bu konuda belki biraz acelecilik yapıyoruz.
Fakat, Yamçı dergisinin genel tutumuna göre mesele somut
ve bilimsel olarak ortaya getirilmek istenmemektedir.
Yamçı'nın 5 sayısının 14. sayfasında ''NeIer Ettiler
Benim Halkıma Uzunyayla'da'' başlığı ile yayınlanan
yazıda:
''Benim halkım var diye; yol, okul, su, elektrik ve
fabrika gitmedi Uzunyayla'ya'' Yoksulluğa tutsak
bıraktılar benim halkımı diye gerçeği yansıtan fakat
eksik bir şekilde Çerkeslerin yoğun bulunduğu
bölgelerden biri olan Uzunyayla anlatıyor. Bu bölgeye
yol, su, elektrik ve fabrika götürmedi hakim ulus
burjuvazisi, buna karşılık uygar kent sayılan
İstanbul'un ilçelerinin köylerine okul yapılmazken,
asimilasyonu hızlandırmak amacıyla 25 yıl önce okulu
götürdüler. Şoven öğretmenleri ve asimilasyonu
hızlandırıcı şekilde saptanan gerici eğitim düzeni ile
(1945'ler sonrası daha yoğun olarak) 2,3,4,5,6,.
sayfalardaki gelişmelere paralel olarak ve tek parti
yönetiminin genel özümleme politikasını kanıtlayan ''Milliyetçiyiz
ama ırkçılığa karşıyız'', sözlerinin uygulama alanı
oldu Uzunyayla. O okullardan aynı yazıda belirtilen
küçük çıkar hesapları uğruna toplumsal gelişmeyi
saptıran küçük burjuvalar yetiştirildi. |