Şevket
Süreyya Aydemir'in ''Suyu Arayan Adam'' adlı yapıtından
alındı bu dizeler.
''... şu delikanlıları gümüş kordonlar içinde yüzen,
fakat yazı yazacak alfabeleri bile olmayan Çerkesler ne
olacak?
Günlerinin, gecelerinin çoğunu, kartal yuvası dağlarının
üstünde hançer oyunları oynamak, yahut kız kaçırmakla
geçiren şu gelin gibi süslü Kafkas delikanlıları ne
yapacaklar?''
Yukarıdaki dizeleri yanıtlayıcı özelliği taşıyan bir
yazı olarak hemen ekleyelim. Kafkasya'da tezlerini
hazırlayan iki öğrenci ve Kafkas yazarlarından bin olan
Teune Hapim'in birlikte izlenimleri sonucu Teune Hacim
tarafından yazılan bir yazıyı.
''Kabardey Kafkasya'sında eskiden çok rastlanırdı
ozanlara, koruyucuları olmayan sığınaksız şairlere.
Gücünün yettiğince görevini açıklayan bunlardan biridir:
O, ben bir sözcükle korkağı cesur yapar, topluma
kazandırırım. Hırsıza alışkanlıklarını terk ettirir, onu
doğru insan yaparım. Utanma bilmeyen insan karşımda
duramaz. Kötülüğün düşmanıyım.'' Maksim Gorki
Büyük yazarı bu denli kendine bağlayan kimlerdir, diye
ordu gençler.
Yazı yazacak alfabeleri olmayan halkın, bu gibi şairleri
az değildir. Dilerseniz bir kaçını tanıtayım size.
Gençler yanıtımı ilginç bularak ''şaka mi ediyorsun
yoksa, ciddi mi söylüyorsun?'' dercesine yüzüme
baktılar.
Nalçik Parkı'na girdik. Üç buçuk kilometre uzunluğundaki
park, kentin ortasında uzanıp gidiyor. Otobüse binelim,
diyorum. Binmek istemiyorlar. Yaya gidelim, diyorlar.
Nalçik Parkı'nı daha iyi tanımak için yola yaya
koyulduk. Gidiyoruz, sağa sola ayrılan yolların
arasında. Kafkasya'nın diğer yerlerinde ve Avrupa'da,
Asya'da, Amerika'da ''yetişen'' ağaçları ve diğer
bitkileri, Nalçik Parkı'nı daha iyi tanımaya
çalışıyoruz. Her birinin kendine özgü, ilginç yanı var.
İki yanı ağaçlarla donatılmış ana yol, dümdüz uzanırken
dağ yamaçlarını çağırır gibidir. Gençler, kıyılarını
kaplayan güzel bitkilere, gölgeleri uzanan dişbudak
ağaçlarını, beyaz çiçekli yasemin dizilerine, halı
örneği renk renk çiçeklere, suları on metreye dek
fışkırtan fıskiyelere o kadar imrenmişlerdi ki. ''Ana
yolun kendilerini nereye çağırdığını
sezinleyemiyorlardı. Doğanın eşsiz güzelliğine, deniz
gibi dalgalanan otlara, temiz havaya, güneşe doymak
isteyen bir durumları vardı.
Yüksek palmiye ağaçları ile en büyük ve en güzel
çiçekliğin karşısında iki anıt duruyordu. Birinin
üzerinde ''Negume Şore'' yazılı. Düşünleri açık
çehresinden ve gözlerinden okunuyor. Dikkat edersen
O'nun gözlerinde insani duygulandıran, bir hüzün
okunuyor.
Heykeltıraş büste can katmış gibidir: Görüyorsun iyilik
dolu kalbini, iyiliğe yönelik amaçlarını, kültürün
değerini tamamen anlayabilen, sütunu içtiği halkı için
yaşamını esirgemeyen, kültür, sanat, yaşam kavramlarını
çağından önce bilen değerli insanın saygın çehresini.
Yaşamında kendini görüp, tanıyanların anlattığına göre,
diyorum gençlere ve hemen anımsıyorum bir ara yazmış
olduklarımı, Negume, Psihuabe'de Puşkin'le tanışmıştı.
Burada yaşayan dağlıların kültür değerlerini derleyken
ozana yardımlarda bulundu. Ozan, kendiside Negume'nin
Rusça'ya çevirdiği türkülerin düzeltimlerini yaptı.
Negume ile Puşkin'in öyküsü bununla bitmiyor diye
ekliyorum. Araştırmalara göre, ünlü Rus yazarının yarım
kalmış destanında konu kahramanı Negume Şore'dir.
Dağlılara sevgisi olan Puşkin, onların en büyük ozanını
fark etmez olur muydu! Olanaksızdı ikisinin
anlaşamamaları. Puşkin, toplumun efsanelerini,
türkülerini, öykülerini derliyordu. Negume ise, kalbinde
koruyordu bunların tümünü. ''Çeviriyordu Rusça'ya.
Kalpten kalbe yol gider. Demiyorlar mı?
Gençler, ''yalan değil'' diye aynı kanıda olduklarını
söylüyorlar. Büstte yazılı sözcükler, kalbe isliyor.
Düşünce, doğruluk ve güç dolu. Sözcükler karanlık
çağları geride bırakarak bize dek ulaştı. Ozanın sıcak
kalbinde sulanarak çelikleşmiş, düşüncelerle doludur.
İşte, ölümünden bir yıl önce 1843 yılında söylediği
ilginç sözler ve vasiyetnamesi:
'İnanmıştım, çalışmalarıma başlarken. Bir gün dağlılar,
yaşamın aydınlığına ererek uyanacaklardır. Bir zaman
gelecek kendimizi bilime, kitaplara ve yazı yazacak
alfabeye adayacağız. Çalışmalarımda beni umutlandıran,
cesaret sağlayan, özlediğim, gelecek zamandır. Onun için
kendimi her an feda edebilirim. Kim bilir? Çalışmalarımı
yadırgayacak olanlarda vardır. Fakat bir gün bilim ve
kültür için çalışan gelecek kuşak beni anımsayabilir.
Buna inandım, otuz yaşında Rusça'yı öğrenmeye başladım.
Umutluydum, anlaşılacaktı bir gün düşüncelerim.
Özlediğim zamanın yakınlığına inanıyorum. Yurdumda
bilime, kültüre önem verilecek çağı ben görmeyebilirim.
Görebilsem yeryüzünde en mutlu insan bendim...''
Karanlık çağlar, söndüremedi o ateşli sözcükleri.
Karanlığın, güçlüğün ve zalimliğin içinden sıyrılmasını
bildi. Geldi ozanın özlediği zaman. Çağından önce bu
konuşmayı yapan Negume Şore'nin büstünün yanından
ayrılmak istemiyorlardı gençler. Uzun uzun beklediler
de. 0'nun en büyük ürünü ''Adige Halkı Edebiyatı''nı
zaman öldüremedi. Biliniyor şimdi dünyanın her yanında,
çevirileri yapıldı çoğu dillere. Ünlüdür, değerlidir
bizim için Negume Şore'nin eseri olan filoloji
(dilbilim) çalışmaları.
Negume Şore'nin biraz ilerisinde, Kabardey'in ünlü ozanı
Pas'e Becmirze'nin büstü duruyor. Becmirze, Şore'nin
ölümümden on yıl sonra dünyaya geldi. Negume'nin
düzenlediği alfabe ve grameri Becmirze'de bir işe
yaramadı. Kendi bir alfabe düzenledi. Saklı olarak
ozanın düzenlediği harfler, efsanelerle yazı dilini
birbirine bağlayan bir köprü oldu. İkisi, yazı dili ile
efsanelerin kökenini, sonraları, değer kazanan Kabardey
Edebiyatı'nı oluşturdu.
Pas'e Becmirze durduğu yerde bakıyor, ağabeyi Negume
Şore'ye. Becmirze'nin de cehresi aydınlıktır. Gözlerinde
büyük bir düşünürün bakışIarı var. Fakat Şore gibi
hüzünlü değil. Güç koşullar içinde yaşadı, çok
eziyetlere katlandı. Yaşadı bunları, unuttuğu çağı da.
Yaşamın acı ve tatlı anılarını birbirine bağlayarak
sıralıyor siir dizelerini, ağabeyi Negume Şore ile
konuşur gibi:
Yaşamın değerini bilen,
insan kanlarının akışını gören,
iyiliği özleyerek
Yaşamda can veren,
insanlığın mutluluğunu özleyerek
Bütün gücünü harcayan,
Halkını seven,
Emekçinin çocuğudur.
Rastlasam böylesi yiğide,
Katilinin en çetin uğraşılarına.
O, mezara gitmek için yaratılmışsa,
Giderim ben de birlikte...
Diğer yana geçiyoruz, biraz ilerlersen parkın en güzel
yeri olarak kabul edilen ufak tepelerin yanında
rastlıyorsun başka anıtlara. Bunlardan biri, Balkar
ozanı, Balkar Edebiyatı kurucularından bin" olan ve
Balkar Yazarlar Cemiyeti'nin başkanlığını yapmış
bulunan, edebiyatımızı saygınlaştıranlardan biri olan
Meciev Kazım'dir. Kendi halkının bağrında yetişmiş bir
ozandır. Şiirlerinde açıklık ve doğruluk ilk kez göze
çarpar. Ara vermeden yarım asır şiir yazdı o. Kendi
halkına sadık kalmasını bilerek halkı için çalıştı.
Şiirin ve güçlü deyimlerin etkinliğini çok iyi anlıyordu
ve yazıyordu:
Düşündürücü söz,
Düşmana güç yitirir.
Destek olur,
Doğrunun yolunda.
Düşündürücü söz,
Kanadıdır iyiliğin.
Suçluyu yıkar,
Doğrunun kamçısıdır.
Çok haklıdır Kuliev Kaysin, büyük ozanın yapıtları için
bunları söylerken: ''Halk türküsü ve deyişlerinde olduğu
gibi Meciev'in şiirleri, Balkar halkının özelliklerini
yansıtır. Bu şiirlerde dağlının sevincini, yasını,
yiğitliğini, samimiliğini, türkülerinin makamını,
ağıtlarını bulmak çok kolaydır. Kgulam-Bizinci vadisi
gibi, onun şiirleri de unutulamaz. Atasözleri gibi
etken, toplumun yüzü gibi temizdir. Orada, derenin
akışındaki olgulara, yaşam ve ölüm için usunu harcayanın
düşünlerine rastlayacaksın...''
Yazlık kütüphanenin önündeki anıtın yanına gittik.
Konuşacakmışçasına duruyor. Çağırıyor sanki ''Yanıma
gelin, size yeni şiirler okuyacağım'' diye. Neşelidir,
çalışkandır, yaşlıdır ve de düşüncelidir... Başını göğe
kaldırmış, bakışının nedeni bu olmalı. Kendi, Kabardey
Edebiyatı'nın klasiği Şocentsiku Aliy'dir.
Açık kalpli şair, anlıyordu yurdumuzun güzelliğini,
halkımızın çağlardır oluşturduğu efsanelerin
tatlılığını. Görüyordu o, köylerdeki sınıf kavgalarını,
oluşturuyordu şiirlerini yeni dünyanın kurucularından
aldığı güç ile. Bir türküyü söylenirken duysa, gururla
dinlerdi bitinceye dek. Türkülerin güftesi ve makamı
işlerdi kalbine. Türkünün güçlü koşukları, geniş
kırlardaki çiçeklerin tatlı kokusu, halkını kalbinden
makamını ve kanatlanan sözcükler sevinç kaynağı oluyor,
bunlardan cesaret alıyordu. Onun için, dünyanın
güzelliklerini yansıtan doyumlu sözcükler, kişi
üzüntülerini dile getiren, paylaşan ve yarasını desen
sözcüklerin değeri büyüktü.
Diğer şairler gibi o da zamanın acı darbelerini yedi,
tatlı anılarını yaşadı. Uzak, yad yerlerde güçlükler
yıldırmadı Onu, yitirmedi yaşam umudunu. İnanıyordu bir
gün özlediği yaşama kavuşacağına ve yazıyordu:
Altın anacığım dövünme, acınma,
Yumruklar, adam eder oğlunu...
Güçlükler adam etti kendini, her turlu çaresizliği
yendi. Klasik Kabardey Destan Türü'nün kurucusudur.
Toplumun kalbine girmesini çok iyi bildi. ''Kambot ile
Latse'', ''Madina'' güçlü eserlerinin ikisidir.
Düşünlerindeki derinlik; denizlere, sözlerindeki güç;
sellere, şiirlerindeki etkinlik ve kesicilik; kamanın
dişlerine benzer. ''Madina'' destanı ile oluşturulan
dramatik temsil opera durumuna getirildi ve tiyatrolarda
oynandı. Şairin, güçlü yedi destanı, birçok şiiri,
öyküleri ve makaleleri vardır.
Kabardey Edebiyatı'nda insanların kalbine işleyen,
onları duygulandıran ilk eserler Şocentsiku Aliy'indir.
İnsanların katlandığı eziyetleri, kalplerindeki
ezikliği, çekilen ıstırapları, kısacası insanı
insanlaştıran etkileri yazılı eser durumunda ilk kez
önümüze serebilen bir şairdir Aliy.
Şocentsiku'n eserlerinde Kabardey'in iki-üç asırlık
yaşam öyküsü işlenir. L'akuel'eslerin hakim olduğu
çağdan bu yana dek. Şair, açıkça gözler önüne seriyor
toplumun yaşantısındaki umutları, özlemleri, gücü ve
yaşam sistemini, köleliği yıkarak bugünkü yaşamını kuran
toplumun yolunu...
Yanılmıyorsam bu sözler Andre Mora'ya aittir: ''Sağ
olanlar tarafından unutulmayan bir insan, ölmemiş
sayılır.'' Negume Şore, Pas'e Begmirze, Megiev Kazım,
Socentsiku Aliy için biz yeni kuşak, gururla
söyleyebiliriz: ''Ölmediniz sizler, unutmadık sizleri.
Bugün de değerlidir eserleriniz.'' Doğru, durum böyle
olunca, ölmedi onlar, sağ ve içimizdedirler... Teune
Haçim
Öyle
sanıyorum ki, Teune Haçim'in yukarıdaki yazısı bir
zamanlar yazı yazacak alfabeleri bile olmayan
Çerkeslerin ne olduğunu belirgin olarak anlatmaktadır.
Ne olacağını da yazıda adı geçen şairler bilerek
öğretmeye çalışırlarken yeni kuşakta boş durmadı,
çalıştı. Bunların yanı sıra Çerkes Edebiyatı hakkında
birçok örnekler verilebilir. Burada adı geçenler sadece
başlangıç çalışmalarını yapanlardır. |