Kuzey Kafkasya'nın diğer halklarında olduğu gibi Abaza
halkının folklorunda de Nart destanları yaşar. Bu
destanlardaki olaylarda, insan üstü gücü olan iri yapılı
Nart kahramanlarının Kafkasya'nın ilk sahipleri
oldukları, bunların arkasından gelen binlerce yüzyıl
sonra normal insan kuşaklarının ortaya çıktığı
anlatılmak istenmiştir. Destanlar kuşaktan kuşağa
aktarılarak ve zenginleşerek yasaya gelmiştir.
Abaza halk eposu bilinen tarih çağlarından beri, -o
çağların yaşam biçimi, toplum düzeni anaerkil aile
düzeninden
(Matriarkal düzen) başlayarak- yaşamaktadır. Matriarkal
(Anaerkil) çağdan Patriarkal (babaerkil) düzen çağına
dek ve daha sonraki süreçlerin özelliklerini taşıyan bu
öykülerin kaybolmaması, halkın destanlara duyduğu
ilginin sonucudur.
Destanlarda her çağın ayrı ayrı düşünce biçim ve sistemi
açıkça belirtilmiştir. Dinsel, moral, etik ve mit
özellikler, halkın yaşamının belirgin izleri olarak,
destanların içinde günümüze ulaşmıştır. Bu özellikleri
ve ürünler halk folklorunun ve dilinin zenginleşmesinin
nedenidir. Abaza halkının dili, kendine en yakın olan
Apsuwa (Abhaz) dili gibi İber-Kafkas dil ailesinin
üyesidir ve bu ailenin Apsuwa-Adige grubunda olduğu gibi
bir kuruluş ve doku gösterir. Bu dokunun bozulmadan
günümüze dek geldiği bir gerçektir.
(1)
Aynı
durumu Abaza halkının Nart eposunda da görmekteyiz.
Destanların başlangıcı çağımızdan binlerce yıl öncesine
ulaşır.
Abaza Nart tekstleri ve hatta tüm Abaza folklor verileri
1930'lardan sonra toplanmaya başlamış, 1940'dan sonrada
basın organlarında yer almıştır. Bu yıllara kadar ne
destan ne de folklor veya başka bir janrda (tür) derleme
çalışmalarını göremiyoruz. N. F. Dubrovin ve Ketevena
Lomtatidze'nin çalışmalarını bu açıklamanın dışında
tutmak gerekir. N. F. Dubrovin'in "Kafkasya'da Rus
savaşları ve egemenliği tarihi"
(2)
adlı yapıtında sekiz sayfa halinde yer alan "Siyah
Arıların Kovanı" ve daha küçük bir beyit olan ''Dzivara''
Abazaca olarak yazıya aktarılan ilk halk ürünlerdir.
Abaza dilinin yazılıp okunur hale getirildiği yıllarda,
Abaza folkloruna de ilgi arttı. Dilin tüm diyalekt ve
şivelerini kapsayan çalışmalar yapıldı. Böylece de açık
sonuçlara, daha başka bir deyişle folklor ağzından
hareketle folklar diline ulaşıldı.
Lomtadidze Ketevana'nın ''Abhaz dili Tabant'a
diyalekti''
(3)
adlı monografisi Abaza folklorunun tüm janrlarına yer
verirken, Nart destan tekstlerini de içermiştir.
Lomtatidze'nin ikinci monografisi Abaza folklorunun tüm
janrlarını ve bunlarla ilgili 62 adet folklorik ismi
toplarken Abazin dilinin (Aşkarıua diyalektinde
söylenmiş olan destan tekstlerini de kapsamına almıştır.
Ketevana B. Lomtadidze'nin bu iki monografisi taşıdığı
folklor materyalleri nedeniyle hiçbir zaman
kaybolmayacak değerde yapıtlardır. Bu tekstlerde
destanlar anlatılırken kişisel söyleyiş biçimlerine
bağlı kalınmak ve destanları öğrenebilmek olanağını
sağlamak için güzel ve yararlı bir yöntem uygulanmıştır.
Tekstlerin kapsadığı tüm olaylar incelenirse Abaza
folklorunun bu güne dek derlenip basılmış olan tüm
verilerine yönelme olanağını verir. Ketevana
Lomtatidze'nin derlediği ve yazılı hale getirdiği
tekstlerden ''Nartların Sosrıkua''
(4)
''Sosrukua''
(5)
''J'alejeyin Öyküsü''
(6)
''Nartların Öyküsü''
(7)
adlı olanlar Abaza Nart destanlarının ilk
basılan bölümleridir.
Nartlarla ilgili olarak gazetelerde ilk yayınlanan öykü
''Nart Sosrıkua''
(8)
adı ile ''Çerkes Khapşı'' adlı Abazaca gazetede
basılmıştır, Arkasından 1941 yılında Tobil Talustan ''Sosrıkua
ile Sotraş''
(9),
''Sosrıkua ile Sosran''
(10),
''Sosrıkua ile Öncü Atlı''
(11)
ve "Sosrıkua ile Kör Dev"
(12)
adlı parçaları derleyip yayınladı.
Bütün bu çalışmalara karşın, Abaza Nart Epos'u bu güne
dek gerekli ilgiyi görmedi, 1967-1974 yılları arasında,
her yıl yaptığımız folklor derlemeleri sırasında
yazdıklarımız ile daha önce sözü edilen ve basılan
Tekstler topluluğundan elinizdeki bu yapıt ortaya
çıkmış oldu.
Nart Destanları Dünya halk destanlarının en
eskilerindendir. Halkımızın sınıfsız bir
bütün olduğu çağlarda üretilmeğe başlanmıştır. Toplumun
o çağlardaki yapısı, ilk destan parçaları ile Sosrıkua
ve Seteney Guaşe gibi tiplerin davranışından
anlaşılmaktadır.
Bu parçalar, din, etik, düşünce sistemi ve gelenekler
bakımından geçmiş çağların tüm izlerini taşımaktadır.
Halkın yaşamını etkileyen, düşüncesinde, değer
yargılarında derin izler bırakan olaylar kuşaktan kuşağa
aktarılarak gelirken destan havasına bürünmüştür, daha
başka bir deyişle destanlaşmıştır.
Nart halkının çağdaşı olan diğer halkların destanlarının
çok azında kendi halkının anlatılmasına rastlanabilir.
Çünkü bu halkların yaşamını zaten tarihleri anlatmıştır.
Bilindiği gibi Abaza halkı, Wubıh, Abhaz ve diğer Çerkes
boyları ile birlikte aynı dil gurubundandır. Kronolojik
derinliğe indiğimiz zaman, değil Abhaz-Adige dilleri,
İber-Kafkas dillerinin hepsinin aynı kökten
türediklerini kanıtlayan lingustik deliller ortaya
çıkmaktadır.
Nart Destanları Kuzey Kafkasya halk gruplarının, Abaza,
Wubıh, Adige Asetin, Abhaz, Balkar, Karaçay, Çeçen ve
İnguşların ortak ürünüdür. Fragmentler halinde,
Dağıstan'da yaşayan halk guruplarında azda olsa Nart
Destanları'na rastlanmaktadır. Abhaz-Adige dil gurubu
gibi kökeni aynı olan dilleri konuşan boyların lingustik
ve folklorik özellikleri ile yaşadıkları coğrafi
bölgeler, tekstlerde geçen olaylarla birleştirilince bu
halk gruplarının aynı kökten geldiği gerçeğini ortaya
çıkarmaktadır.
Kuzey Kafkasya'da benzerlik göstermeyen dilleri konuşan
halklarda vardır. İran dil gurubu, yani Hint-Avrupa dil
gurubu ailesinden sayılan Asetinler, Türk dil gurubundan
olan Karaçay ve Balkarlar böyle halk gurubundandır. Tüm
bu diller bin yıldan bu yana birbirini etkileyerek
yaşamaktadır. Asetin dili her ne kadar Hint-Avrupa
dillerinden gelme ise de Kuzey Kafkasya özelliği
göstererek gelişmiştir. ''Kuzey Kafkasya'da İran dili,
kendi kökünden olmayan diller ve uygarlıklar tarafından
bir ada gibi kuşatılmışcasına, bölgenin kültüründe
yabancı bir kültürün dili gibi yaşamıştır.. Ancak,
kendini kuşatan dillerden ve kültürlerden alışveriş
yaparak kendi biçimini ve dokusunu oluşturmuştur''
(13)
diyor V. İ. Abaev.
İlk çağlarda Abaza ve Abhaz boylarının ataları olan
halkla Asetin halkı komşu idiler. Lingustik araştırmalar
şüphe bırakmayacak biçimde bu savı doğrulamaktadır.
Abaza ve Abhaz dilleri ile Asetin dili birbirinden
sözcükler almıştır. V. İ. Abaev'e göre Abaza dilinde bir
hayli Alan kökenli sözcük vardır.
(14)
Asetince'de de Abazaca'dan gelme sözler bulunuyor.
Asetin Nart Destanları'nda (Alagatae) her üç isimden
biri Abazaca'daki kök'e benzemektedir. Abaza Nart
Destanları ve Asetin Nart Destanları'ndaki kahramanların
isimleri benzeşmektedir.
|
Abazaca |
Asetince |
|
Sosrıkua, Sasrıkua |
Sozryko |
|
Batraz, Bataraz |
Batraz |
|
Camaz, Açamaz |
Açamaz |
|
Xmış,
Xrmşş |
Xamıç |
|
Sosran, Sosranpa |
Soslan |
Nart
destanları Kuzey Kafkasya halk guruplarının ortak
ürünüdür. Bu halkların dil, gelenek, folklor ve yaşam
benzerlikleri, yüzyıllara göre zaman zaman biri birine
yaklaşmış, bazen de aralarındaki ilişki kopmuştur.
Ancak, genellikle aralarındaki kültür alışverişi
süregelmiştir.
Ön Asya, Akdeniz ve Kafkasya tarih boyunda birbiri ile
ilişkisi olan coğrafi isimlerdir. Bu bölgelerde
yaşayanlar, birbirinin varlığından haberdar idiler ve
aralarında sıkı bir kültür alışverişi olmuştur. N.Y.
Marr'ın yaptığı bilimsel araştırmalarda Akdeniz
kültürünün oluşmasında Kafkas halkının etkisi şöyle
anlatılmaktadır. ''Bilim adamları iki klasik dilde
birkaç kültür ismine rastladılar. Bu durum, Küçük
Asya'da yaşamış fakat bilinmeyen bir dilin varlığına
inanmaya yöneltti bilim adamlarını.
Ancak, bu durumda karşımıza başka bir engel çıkmaktadır.
Hatta buna başka bir realitedir diyebiliriz, bu ise bu
iki klasik dilin "Hint-Avrupa" kökenli olmayan bir
zenginlikle beslendiği gerçeğidir.''
(15)
Marr bu konuyu daha da genişleterek şöyle der; "Akdeniz
kültürünün yaratılmasında Kafkas halkı kendisini ilk
etnos element olarak sayabilir. Aslında üçüncü element
sayılan, Hint-Avrupa dillerinin o çağdaki yararlarını
birinci element saymak daha doğru olurdu. Ancak, bu tip
bilginler, Akdeniz ve ona bağlı olarak Ön Asya kültürünü
oluşturanların yanında yerleri, arkeolojik bilgi ve
elementleri ortaya çıkaranlara çağdaş olduklarından,
tarih araştırmasında arkeolojik bilgiye üçüncü element
dendiği için bunlara da ''üçüncü'' demek zorunlu
olmuştur."
(16)
Gelişimi ve özelliği Kafkas dil gurubu ve etnos ile
yakın ilişki halinde olan ve Mezopotamya kültürü içinde
bulunan Sümer kültürüne konumuz açısından eğilmek hiçte
şaşılacak bir şey değildir. Fenike alfabesi Mısır'dan
Kafkasya'ya kadar o çağlar dünyasının her yerinde,
değişikliğe uğrayarak, Babilonya'ya dek, her yerde çivi
yazısı olarak kullanılmasını sağlayanlar Sümerlerdir.
Onların dili içinde semitik dillerin özelliğini de
taşıyarak, birbiri ile benzeliği olmayan, Babilonya ve
Asur topraklarında, daha geç çağlarda uyanan halkların
dinini, sözcüklerini, hukuk kurallarını ve
edebiyatlarını etkilemiştir. Saydığımız bu bölge
halklarının soy isimlerinde yukarıdaki dillerden kökler
bulunmaktadır. Hatta yüzlerce yıl bu halklar semitik
köklü etkileri ve bu dili unuttukları halde din
adamlarının, yöneticilerin, bilginlerin ve varlıklı
kişilerin dili olarak yaşamıştır.
''Mezopotamya'ya, komşu olan Elam, Akad, İran, Ön Asya
ve Mısır halklarının dinlerinde yasaya gelen Mezopotamya
uygarlığının izleri, Sümer kökenli semitik destanların
doğmasında etken olmuştur.'' diyor ünlü İtalyan Dinler
Tarihi yazarı Ambrogıo Donini.
(17)
Yulius Mesaros, Wubıh dili ile ilgili olarak yazdığı
kitabında Heredot, Hipokrat, Ctrabon Amion Marcelli ve
diğer eski yazarların ''Tanats - Don Irmağı'' kıyılarını
ziyaret ettiklerini, Grek coğrafyalarının küçük Asya ve
Ege havzası uygarlık ve demokrasisinin buralara dek
uzandığını iddia etmektedir.
(18)
Aynı şekilde her iki bölge halklarının (Kafkasya ve eski
Yunanistan) ortaklaşa bildikleri tarihi ve coğrafi
isimler, o çağın hukuk kuralları, yine ortaklaşa
bildikleri etnolojik bilgiler, kültür, halkın yaşam
benzerlikleri içinde yaşaya gelmiştir. (Kafkasya'nın
arkeolojik tabakaları bizi tarihin bilinmeyen çağlarına
götürmekte ve bu çağlarla ilgili arkeolojik izlerin
özelliklerinin Ön Asya kültürüne benzediğini
göstermektedir.''
(19)
''İber-Kafkas
dilleri, Prenelerde yaşayan Bask dili, Ön Asya'da
yaşamış Hint-Avrupa ve semitik olmayan ölü dillerin
(Eti, Hurri, Mitani, Urartu, Sümer) morfolojik açıdan
benzerlikleri hipotezinin gerçekliği, morfolojik açıdan
yapılan tarih incelemeleri derinleştirildikçe daha güçlü
bir şekilde kanıtlanmaktadır.'' diyor A.C. Çikobov.
(20)
Antropolojik, Arkeolojik ve Etnolojik, lingustik
çalışmaların sonucu Abhaz-Adige halklarının ataları
arasında etno-genetik bir bağın bulunduğunu
doğrulamaktadır.
(21)
Yukarıda ismi geçen halk gurupları ile diğer Kafkas
halklarının sözlü edebiyatlarının bize öğrettiği
bilgiler bu dillerin geçmişi açısından büyük değer
taşır. Abazaca ve kendisine akraba olan diğer Kafkas
dillerinin yazıları olmadığı için, başlangıçları ile
ilgili olay ve tarihleri bu halk guruplarının
folklorundan araştırmak gerekmektedir. ''Günümüze dek
kaybolmadan gelen legendlarda (destan); farklı halkların
gelenekleri, hukuk kurumları, bunlar arasında ilişkiler,
benzerlikler bulmak doğaldır. Geçen her tarih yüz
yılının unutulmaya mahkum geleneklerini, yaşam
biçimlerini o yüzyılın arkasından gelen yüzyılın
uygarlığı içinde bulmaktayız.
Dil, halkın yaşam felsefesini ve ideolojisini içeren,
insanlık tarihinin farklı çağlarını ve farklı
özelliklerini saklayan bir örtü gibidir. Bu görüşten
hareketle sözün doğuşu incelenirse dilin tarihi ortaya
çıkar. Dilin tarihi açıdan incelenmesi ise, arkeolojik
kalıntılar ve eski mezarların vereceği bilgilerden daha
çok bilgi bırakır.
(22)
Bilim çevrelerinde, ilk çağların Abaza-Adige dillerinin
bir yazısı olabileceği inancı vardır. Ayrıca henüz
çözümlenememiş, konu ile ilgili belgeler vardır. Bize
göre Abazaca'nın ve Adige-Abhaz dil gurubunun hepsinde
yazı-bilgi-öğrenme-okuma konuları ile ilgili kelimeler
vardır. Yazısı olmayan bir dilde "yazmak", "okumak",
"öğrenmek'' kavramlarının yerleşip yaşaması anlamsızdır.
Adige-Abhaz dilleri, ilk çağlardan bu yana yukarıda
belirttiğimiz sözcükleri terminolojik açıdan korumuştur.
Birkaç örnek inceleyelim:
Abazaca'da:
ğhui-ra (yazı),
gru-ra (yazmak),
ç'uagua-ra (çizmek)
şua (mektup),
şua-bgı (yazı yazılacak sayfa)
Abhazca'da:
ğhul-ra (yazı),
ğhu-ra (yazmak),
ç'ua-(Apsıwa)
A-şu-kı (mektup),
A-ç'ugua-ra (çizmek),
ç'ua-gua (çiz)
Kabardeyce'de:
Txı-ğhe (Abazaca'da; ğhuı-ra): yazı T
xın (Abazaca'da; ç'ua-gua-ra): yazmak
Txıtl (Abazaca'da; şua): mektup veya yazılı belge
Tsıxun (Abazaca'da; Dırra): tanımak, bilmek, öğrenmek
Avarca'da:
O'al-deze: okumak
Gürcüce'de:
O'era: okumak veya mektup
Açıkladığımız kökler genetik bakımından akrabadır. Bu
yakınlık ve kök birliği hem Kabardeyce'de, hem diğer
dillerin hepsinde vardır. Özellikle ''C'u'': çizmek,
yazmak, öğrenmek veya Ç'era; yazmak veya mektup
(Gürcüce), Ş'u (a)-n veya Tşıxun: öğrenmek (Kabardeyce),
Ç'al: okumak (Avarca'da) görüldüğü gibi (C'U) kökü bütün
İber-Kafkas dil gruplarında ortak bir hecedir. Bu
morfolojik ve fonetik inceleme bu dillerin aynı kökten
geldiğini kanıtlamaktadır.
Folklor geleneği, yazı geleneğinden öncelik taşır. Daha
sonra açıklamalarını yapacağımız ve isimlerini
vereceğimiz epik dizeler birkaç yüzyıl yaşadıktan sonra
ve yeri sağlamlattıktan sonra yazılmıştır. Daha sonra
halkın ürettiği sözlü demişler, sözlü edebiyat yayılıp
genişledi. Sözlü edebiyattan söz açılmışken İlyada'dan
bin yıl daha eski olan Sümerlerin (Gılgameş Destanı'ndan
açıklamalarda bulunmakta yarar yardır.
(24)
''Bize kadar ulaşamayan bu yazılar 800 yıllık bir
gecikme ile Gılgameş Destanı ve diğer Sümer
masallarından rastlamaktayız. Bu masal ve destanlar M.Ö.
3000 yıllarının ilk yarısının sonlarına doğru ortaya
çıkmış olmalılar''
(25)
Tarih sahnesinde henüz görünmediğimiz veya
saptayamadığımız çağlardan sonra M. Ö. 9. yüzyıl sonları
ile 8. yüzyıl başlarına rastlayan yıllarda, halkların
anlaşmazlığından doğan büyük çatışma ve savaşlar
çağında, eski söyleyiş ve şarkılara yeni katkılar
yapılarak "İlyada" ve "Odiyçe" adlı büyük poemler
yaratıldı.
(26)
Bu tarihten 100-200 yıl sonra, 6. yüzyılda
Psistiratos'un yaşadığı yıllarda bu destanlar yazılı
belgeler haline getirilmiştir. Eski Hindistan'ın ''Mahabharata''
''Ramayana'' adlı epik poemleri doğdukları çağlarda
halkın ezberinde yaşayan sözlü edebiyat ürünleri idi. Bu
ürünler M. Ö. 6. yüzyılda yazılı hale getirilmiştir.
(27)
Eski çağların edebiyat ürünü olan destanlar,
yazarlarının isminin unutulmamasını sağlamış ve bu
isimleri günümüze dek getirmiştir.
(28)
Gılgamış Destanı'nın Akatça varyantı ''her şeyi
görebilen'' veya ''yolunu önceden seçebilen''
(29)
adları ile anılır. ''Sha-na-qba-imara her şeyi görmüş
olan, veya yolunu seçebilen'' anlamındadır.
''Ramayana'' destanı söyleyenlerin isimleri ise destanın
içinde günümüze ulaşmıştır. Bu destanda konunun
kahramanı ''Rama''nın oğulları "Kuss" ile "Lav"dır. ''Mahabharata''da
aynı biçimde destanı yaratanların isimlerini günümüze
taşımıştır. Bu destanı söyleyenlerden ''Uğr ramravas''
destan söyleme alışkanlığını kazanmak için babası "Lomaharşan"
tarafından eğitildiğini anlatır.
(30)
İnsanlık yaşadıkça ölmeyecek değerde olan büyük poemler
''İlyada'' ve ''Odiyce''yi ilkçağların büyük ozanı ''Homerus''un
yazdığı söylenir. Bu, bilinen bir gerçektir. Yazı
alışkanlıkları ve alfabelerinin olmaması nedeniyle Kuzey
Kafkasya halklarının hiçbirisi Nart destanlarını yazılı
hale getirme olanağını bulamamıştır. Bunun bir sonucu
olarak, destanlara yeni yazılı metinler katamamışlar ve
destan tekstleri orijinal hali ile günümüze ulaşmıştır.
Çünkü yazı, her zaman sözlü edebiyatın farklılaşmasında
etkendir.
(31)
V.l. Abaev'e göre (Nartların epos'u ''ikinci sürecinde
Poem biçimini aşma olgusu içinde aldığı kalıpla bizlere
kadar ulaşmıştır.''
(32)
Çağlar geçtikçe halkların ekonomik yaşamı, üretim ve
dağıtım biçimi nasıl değişiyorsa, diller de aynı
paralelde gelişip değişmektedir.
Eski Ön Asya dilleri, Sümer, Hitit, Akat, Urartu, Hurrı
dilleri bugün ölüdür. Latin dili de ölmüştür bugün ama
onların bıraktığı yazılı belgeler yaşamaktadır.
Kendilerinden sonra yaşayacak. Toplumlar ve dillere
ölümsüz adlarını bırakmışlardır.
Yaşayan diller ve onları çağımıza dek taşıyan halklar
binlerce yıldan bu yana kültürlerini, geleneklerini,
kimi toplumsal değerlerini de getirmişlerdir. Abaza dili
yaşamaktadır bugün, yazılı edebiyatı ve alfabesi henüz
pek gençtir. Dillerini yüzlerce yıldan beri yaşatan
Abazalar folklorlarını kuşaktan kuşağa aktararak
korumuşlardır. Ancak, tamamının korunduğu da söylenemez,
folklorun başlangıcında ve son yüzyıllarda üretilen kimi
bölümleri bir daha derlenemeyecek şekilde kaybolmuştur.
Geriye kalan bölüm ise bu eksik hali ile de büyük değer
taşır. Mitler, destanlar, çiftçi kültleri ve halkın
düşün biçiminin kökeni bizi çok eski çağlara
götürebilmektedir. Eski Grek öykülerinde karşılaştığımız
bu tür halk düşün ve felsefesinin ''Kafkasya
kültüründeki paralelliği'' incelenecek olursa ilginç bir
sonuca ulaşılır; Grek uygarlığının edebiyat yapıtları ve
destanları ile paralellik özelliği Abazalarda daha
yoğundur.
Diğer Kafkas halkları gibi Abaza halkının sözlü
edebiyatında, insan üstü yaratıklar olan Nart halkının
yaşamı, yaşamdan kaynaklanan destanlarda Grek
mitolojisinde olduğu gibi anaerkil ve ataerkil sürelerin
izlerine rastlanabilmektedir. Bu iki gurup destanlar
arasında analojik paralellik belirgindir. Bu özellikler
Grek mitinde tek başına doğmamıştır. ''Çağdaş bilimin
öğretilerine göre, Homeros'un poemleri, Grek tarihinin
ilk yüzyıllarının izlerini de taşımaktadır.''
(33)
Aynı şekilde, Abaza halk destanlarında da, destanın
söylendiği yüzyılın öncesinden izler bulunmaktadır.
Örneğin, insan eti yiyen devlerin işlendiği öyküler
vardır. (Tek gözlü dev, Hağur'un kardeşlerinin hepsini
yemiş, Hağur da devin tek gözünü oymuş, mağaradaki devin
koyunlarının tüylerine asılarak gizlenmiş ve mağaradan
bu şekilde kaçmış.) Homeros'un büyük poemi Oddicea'nın
8.ci bölümünde Oddicea ile tek gözlü Cyclop Polifem'in
serüvenlerini anlatan tekstler ile, Nart destanlarında
Hağur ile tek gözlü devin savaşı birbirine
benzemektedir. Nart halk eposunun en ünlü kahramanı
Sosrıkua'nın annesi Seteney'in önerisi ile suya
batırılarak çelikleştirilmesi olayı ile Akhilleus'un
annesi Thetis tarafından Ctyks ırmağına daldırılarak
vücuduna su verilmesi olayı arasında da büyük benzerlik
vardır. İki destan gurubu arasında daha başka
benzerlikler de bulabiliriz. Örneğin; Thetis, oğlu
Akhilleus'u ölümsüz yapabilmek için ateşe gömmüştür.
Thetis'in aynı biçimde ateşe gömdüğü diğer yedi oğlu
ölmüştür. Nart destanlarında da "Naribgia", doğumu
yaklaşınca büyük bir ateş yakar, doğan çocuklarının her
birini ateşe atar. Çocuklarının hepsi ölür. Sonuncu
çocuğu Şavay ise, ocaktaki kızgın marsık taşını yutarak
soğutur, tekrar ağzından çıkarır. Sıcağa karşı
dayanıklılık kazandığı için ölmez. Annesi de ''bu
çocuğum Nartlara layık bir erkek olacak'' diye övünür.
Her iki destanın benzeyen yanlarına yazımızın sonunda
yine değineceğiz. Abazaların mitolojisinde, özel
konularda güçlü ve görkemli olan, halkın sevinçli olduğu
günlerde veya bayram günlerinde ortaya çıkan keçi
kılığında dolaşan ''Cığafa'' adında bir destan yaratığı
vardır. ''Trayas'' motifi de Grek dilinde keçi veya teke
anlamına gelir. (Abazaca'da Teke, ab veya Abığh) ''Ode''
sözcüğü ise Abazaca'daki ''Varad huara, şua'a huara''
yani destan veya şarkı söyleme karşılığıdır.
(34)
Tarım veya çiftliğe yönelik ''Rareyta'' adlı Abaza
şarkısı ekime başlarken veya hasat sonunda söylenirdi.
Karaçay ve Balkarların "Erirey" adlı bolluk ve bereket
şarkısı da buna benzer.
(35)
Bu örneklerden anlaşılacağı üzere ''Erehtey'' veya ''Ereftey''
sonradan Foseidon (Poseidon Erehtaş) kültürüne
karışmıştır.
(36)
Bolluk ve bereket tanrısı idi.
Kafkasya ile Ön Asya kültürlerinin birbirine bağlılığı,
Ön Asya kültürüne Kafkas halklarının katkısının, ölü Ön
Asya dilleri (Sümer, Urartu, Hitit) ile Kafkas
dillerinin akrabalığından daha önce söz etmiştik. Bize
göre, Abaza dili ve folklorunda ilkçağ yaşamından kalan
izlerden, tanrılar Panteon'unda bulunan kimi isimleri
çıkartma olanağı vardır. Bilindiği gibi gelmiş geçmiş
tüm halkların yaşamında ''güneş'' kültü vardır. Tanrılar
toplumunda veya Tanrılar çevresinde "güneş=Tanrı"
özelliği gösteren (Bak, A. Donini) ve M.Ö. 2000
yıllarında tapılan üç isim vardır. ''Ra'' veya "Re" (Heliopolis
kentinde), "Amon' veya "Aton'', (Fiva'da)
(37)
''Amon''
diğer tanrıları etkisi altına almış, onların
özelliklerini kendine mal etmiş, kendini halkın ve diğer
tanrıların türediği baba tanrı saydırmış, diğer tanrı
kültlerini kendi kişiliğinde birleştirmiştir. Bu haliyle
Heliopolisli rahipler Amon'u Greklerin "Zeus"una
benzetmişlerdir. Heliopolisli din adamları, tanrılar
hanedanı'nın ve insanların babası Amon-Ra için dualar ve
ilahiler söylerlerdi."
(38)
Abazaca'da ''Mora: Güneş'' ve Abhazca'da ''Amra: Güneş''
denince Amon-Ra ismini anımsamamak olur mu? Ambrogio
Donini adlı İtalyan bilgini bir başka sav daha ileri
sürmektedir; ''milattan önce 332 yılında Büyük
İskender'in Mısır'ı ele geçirmesinde Amon rahipleri yeni
hükümdarı, ''Oiympio'' adlı annesinden ilginç bir
biçimde doğan tanrı "Zeus-Amon"un oğlu olarak halka
kabul ettirmek istemişlerdir.
(39)
Konumuzda bizi daha çok ilgilendiren Amon isminin
etimolojik özelliğidir. Abazaca'da güneş anlamına gelen
''Mora'' sözünden türeme ''Merey-mon'' veya ''Maryam''
(Meryem'in oğlu) sözcüklerine dikkatimizi çekiyor bilgin
N. Dubrovin.
(40)
Eskilerin "güneş buzağı" diye adlandırdıkları (Abazaca'sı,
Amara Ahıus Amara: Güneş, Hıus: Buzağı) tanrı kavramı,
totemizm ile yaradılış kültünü içeren iki fazlık sürede
yaşayan "Marduk" adlı tanrı ile eş anlamdadır.
(41)
Amacımız bu sözcüklerin etimolojik açıklamasını yapmak
değildir elbet, ancak ''Marduk'' sözcüğünün ilk yarısı
Abazaca'da güneş anlamına gelen "Mora" sözcüğünü
vermektedir. ''Ra'' sözcüğü ise eski Mısır dili olan
Kopt dilinde güneş (Re=Mara=güneş) anlamındadır.
(42)
Yine hatırlatalım, amacımız Tanrı isminin dilere göre
etimolojisini araştırmak değildir. Amacımız, dillerde
olduğu gibi mitolojide de benzeyen elementlerin
bulunduğunu açıklamaktır.
Yazımızın bundan sonraki bölümlerinde Abaza halk
destanlarındaki kahramanlar anlatılırken yukarıda
açıklanan özelliklere yeniden değineceğiz.
Çağdaş bilim, arkeoloji, antropoloji ve lingüistik
çalışmaların verileri Abhaz-Adige halk grubunun ataları
arasındaki ilişkiyi ne denli açıklığa kavuşturuyorsa,
folklorda de aynı biçimde bir ilişkinin varlığı
desteklenmektedir. Mitoloji ve dinde kendini belli eden
halkların paralel benzeşimi, aradan ne kadar zaman
geçerse geçsin, bu mitoloji ve dinleri yaratan halkların
gelenek ve yaşamlarının benzerliğini kanıtlayarak tarih
boyunca bir arada yaşadıklarını, çok sıkı ilişkileri
bulunduğunu açıklamaktadır. Önemli bir işe veya uğraşa
başlamadan önce yapılan kurban kesme töreni ve
geleneğinin kökeni ilk çağlara kadar gitmektedir. O
çağlarda yaşayan Abaza'lar için N. Dubrovin şöyle
yazmıştır: "Dil ve din gelenekleri ile bayram ve tören
günleri, inanç biçim ve kalıbı içinde yasaya gelmiştir.
Kurban kesme törenleri ise dinin dogmatizmi olarak yine
inanç kavramı içinde yaşamıştır.
(43)
Abazaların "Cara Jıra; Yeme İçme" dedikleri deyim;
ziyafet, şölen anlamınadır. Homeros destansal
şiirlerinden "Hekatomba" adı verilen şölenlerden sık sık
söz eder. "Ge-katomba: Hekatomba" sözünün kısa karşılığı
dilimizde "Çuajua" şeklinde yazılır. İlyada'nın 7.
bölümde işlenen şölen sahnesi şöyledir:
''Güneş battı.
Tamam oldu Akhaların yapıtı
Kulübeler boyunca sığırlar kesip yemek yediler.
Şarap taşıyan bir hayli gemi geldi Lemnos'tan
Şarabı lasan oğlu Euneos gönderiyordu''
"Gılgameş" destanında ''deniz kıyısında tanrıları
besleyen kadın yaşar.''
(45)
tümcesi ile tanrılara ev sahipliği yapan, onları
ağırlayan "Siduri" adlı kadından söz edilmektedir.
''Tanrılarda sineklere benzerler, kurban kesilen yerde
toplanırlar.''
(46)
Abaza Nart eposunda anaerkil düzen çağından izler
bulunduğunu söylemiştik. Bu çağın sona erişiyle doğan
''Ataerkil-Patriarkal'' toplum çağında Nart destanları
kökleşmiş ve yerleşmiştir. ''Bu çağlarda, halk
göçebeliği bırakıp yerleşik düzene geçmeye başlamıştır.
Yerleştikleri merkezlerde doğal faktörleri ve
zenginlikleri değerlendirerek güçleniyorlar ve
benliklerini koruyarak bilinçleniyorlardı. Bu ulusal
bilinçlenmeyi ve bunun sonucu doğan ulusal değerleri
yaratan kahramanları ve tarihleri de unutmaz
oluyorlardı. Bu zamanda toplumun bireylerinden farklı
olduğunun bilincine varan, gücünün ve yeteneklerinin
bilincinde olan çağın destan kahramanları, sivrilmiştir.
Bu kahramanlar ne denli sivrilse bile, içinden
geldikleri toplumla bir arada, onlar için, yaşamıştır.''
(47)
Abaza Nart Destanları'nın kahramanları Seteney ve
Sosrıkua'nın ilk öyküleri bu çağlara ışık tutmaktadır.
Sosrıkua ile Seteney Abaza halk eposunun en eski
kahraman tipleridir. Yeni kahraman motiflerinin
yaratıldığı daha sonraki yüzyıllarda da temel motif
Sosrıkua'dır. Daha sonraki yüzyılların ortaya çıkardığı
biçimler, kendinden önceki çağlardaki daha hareketli,
renkli motiflere dayanmıştır.
Abaza Nart Destanlarında Sosrıkua çağı içinde
söylenenler (Sosrıkua'nın doğuşu, güçlülüğü ve
kahramanlığı ile Nart halkının övgüsünü kazanması)
kendinden sonra gelen çağlarda daha çok etken olmuştur.
Abaza Nart destanlarında Sosrıkua'nın isminin önüne her
zaman "Nart" sözcüğü konur. "Nart Sosrıkua".
Bu özelliğin başka türlü olması da düşünülemezdi, zira,
destanlarda her zaman kişinin bireysel sorunu, toplumsal
sorunların önüne geçemezdi. Kişi ne denli ünlü olursa
olsun birey olarak toplumdan önde tutulamayacağı içindir
ki, "Nart" ve "Sosrıkua" sözcükleri sinonim anlam
taşırmış gibi birbirine bağlanmıştır.
Sosrıkua çağının bu kahramandan söz eden Abaza destan
tekstleri ile aynı çağın Adige destan tekstleri
birbirlerine çok benzerler. Bu benzeşim özelliklerinden
biri, örneğin üzüm ve şaraba ilişkin olanı aslında Abhaz
mitolojisinin ürünüdür. (Oradan Adige ve Abaza
mitolojisine geçmiştir. Abaza ve Adige destanlarında
Sosrıkua Nartlara darı (veya mısır) tohumunu hediye
eder. Bu tohumun bir tanesi bir büyük (şıwan) şuen
(*) dolusu P'aste
(**) yapmağa yetermiş.
Sosrıkua'nın Abaza halk destanlarında anlatılan
kahramanlıklarının en ünlüsü; devlerden ateşi çalarak
insanlara vermesidir. İnsanoğlu'nun ısınma, aydınlanma
için Sosrıkua'ya borçlu olduğu ateş varyantı,
yüzyılların ötesinden Abaza halk destanları içindeki
Sosrıkua'nın kişiliğini aydınlatmakta ve tarihin
karanlıklarından günümüze getirmektedir. İlkçağ Grek
mitolojisinde Prometheus'da tanrılardan ateşi çalmıştır.
Prometheus tanrıların muhatabıdır. Sosrıkua ise halkın
henüz bu tanrıları tanımadığı zaman ateşi "devlerden
çalmıştır. Ateşi halka getirişinde ve darı tohumunu
halka verişinde, Sosrıkua halkın amansız düşmanı olan
devlerle savaşmıştır. Patriarkal düzen çağında türetilen
destanlarda da Nart erkekleri ile devlerin sık sık
çatışmaları anlatılır. Bu çağlardaki olayların süjeleri
çoktur ve birbirine karışmıştır. Bu devlerin iriliği,
karşılaştıkları Nart kahramanlarının gücünü açıklayan
deliller, bu devlerin kemikleridir. Tasvir edilen
kemikler, normal insan ölçülerinin çok üstünde bir
iriliğe sahiptir.
Bir defasında, Nart Sosrıkua bir devin kalça kemiğine
rastlar yolda. O anda karşısında korkunç bir dev
dikilir. Bir süre konuşurlar. Daha sonra "İşte biz
P'aste'mizi bundan elde ederiz" diyerek bir araba
büyüklüğündeki toprak yığınını eline alır ve avucu ile
ufalayarak darıları döker, kuvvet gösterisi yapar. "İşte
sütümüzü bundan elde ederiz" diyerek yerden aldığı kaya
parçasını avucunda sıkar, taştan süt akmaya başlar.
Çeçen-İnguş destanlarında da buna benzer motifler
vardır. C. Ahpii'nin anlattığı Nart Soska Solsa, Nart
Sosrıkua'nın öyküsüne benzer biçimde iri dev kemikleri
ile karşılaşır. Bu güçlü kahramanların dev kemikleri ile
karşılaşmalarını anlatan öyküler çağımızdan cok
uzaktır. (48)
Abaza Nart destanları, başka destanlarda görülmeyen
özellikler taşısa bile köken olarak kendine yakın diğer
halk destanlarına çok benzer. Kuzey Kafkasya halk
destanlarının tümünde görülen mitoloji kahramanı
Sosrıkua'nın özelliklerinde, bazı bilginler güneş
motifinin izlerini bulmaktadır. (Örneğin; George Dumesil,
N. İ. Abayev. Sosrıkua'nın taştan doğuşu, Nart halkına
ateşi getirirken devi buzların içine atarak yenisi
motifleri gibi.)
(49)
Sosrıkua motifi ve destanları doğarken başka yerlerde
üretilmiş çok destanlarla karışmıştır. Bu ismin doğuşu
hakkında çok şeyler söylendi. Etimolojik açıdan açıklığa
kavuşturulmak istendi. Bize göre, bu ismin Ön Asya ve
Akdeniz uygarlığı ile sıkı ilişkisi vardır.
Örneğin, Oziris adındaki tanrı kültü ile Sosrıkua'nın
benzerlikleri çoktur.
Bilindiği üzere Oziris, ilk çağlarda aşağı Nil bölgesi
totemlerinden idi. ''Görünüşü ya koç ya boğa tasviri''
(50)
şeklinde idi. Oziris, mitolojik evrim geçirdikçe kendine
benzemeyen Legend'larla karışıyordu. ''Yazıdan önceki
çağlarda ortaya çıkan yapıtlarda Oziris, güneşle
birlikte tasvir edilir. Daha sonra, insan biçiminde
gösterildiği zaman, bu isim her yeniliğin simgesi olarak
kabul edildi. Daha geç çağlarda ortaya çıkan dinlerin
hepsinde ve en sonunda Hıristiyan dininde de rastlandığı
gibi, ölümden sonra yeniden dirilme, Oziris'in
özelliklerinin bu dinlere yansıma şeklidir.
(51)
Abhaz-Adige halk destanlarında şarabı ilk defa
mayalayan, darı tohumunu insanlığa hediye eden mitoloji
kahramanının Sosrıkua olduğu anlatılır. Eski mitlerde
rastladığımız ''kültür kahramanlarının başardığı,
uygarlık aşaması ile ilgili büyük yararlıklar vardır.
Örneğin; insanlara büyük yardımı olan evcil hayvanların,
Sosrıkua'nın yakarış ve duaları sonunda ortaya çıktığı
anlatılır. Aynı biçimde zararlı hayvanların da yine
Sosrıkua'nın bedduaları üzerine yaratıldığı anlatılır.
(52)
Nart halk destanlarını yaşatan Adige-Abhaz halk destanı
kahramanları ile, diğer destan kahramanlarının isimleri
ve bu isimler üzerine söylenen sayısız öyküler vardır.
Bu mitler ''hangi olay veya düşünceyi vurgulamak
amacıyla olursa olsun''
(53)
tarım araçlarının bulunuşundan tutun da toplumun geçim
kaynakları ve toplumsal düzene kadar ilk çağda yaşayan
atalarımızın panoramasını vermektedir.
Mitoloji hiçbir zaman halkın yaşamının önünde değildir.
Her zaman yaşamın arkasından gelir. Bu nedenledir ki,
Sosrıkua, Oziris veya başka bir mit kahramanı halkın
yaşamının ve toplumsal düzeninin yarattığı
kahramanlardır. Abaza-Adige halk destanlarının ünlü baş
kahramanının ölümü, destan geleneğine uygun biçimde bir
trajedi olayıdır. Abaza halk destanlarında
kahramanımızın ölümü ne denli trajedi kabul edilse de
olayda nikbinlik (optimizm) izlerine de rastlanır.
Destanın Adige varyantlarından anlatılış şekli ile, her
şeyi eşit kılmak, eşitsizlikleri düzeltmek amacında olan
Sosrıkua'nın bu işleri yapabilmesi için kalın toprak
tabakaları altından dirilerek kalkması gereklidir.
''Aynı biçimde Oziris'in tekrar canlanarak eski Mısır
çiftçisinin yaşamına yardımcı olacağı umudu yaygındı
eski Mısır'da.''
(54)
Sosrıkua isminin doğuşu ve Sosrıkua'ntn özelliklerinin
güneş kültüne yönelik oluşu mitolojik bilgilerden
anlaşılmaktadır.
Solarizm (güneşe tapıcılık) hem Proto Abhaz-Adige, hem
de diğer Kafkas halklarının ilk ve müşterek dinleri idi.
Adigelerin müşterek sözcüğü ''Tha: Tanrı'' şematik ve
fonetik yönden değişikliğe uğrayan ''Tığe: Dığe: Güneş''
sözcüğünün varyantıdır. Bu sözcüğün kökü olan (ğıa) açık
sesli hece Abaza-Adige dillerinde ğıa, ğa, ğua
sözcüklerinin de müşterek köküdür. Diğer İber-Kafkas
dillerindeki söyleyişlere de uymaktadır. Örneğin;
Avarca'da; Kho: gün, Bakh: güneş, Khap'uc. Bokh:güneş,
Udince; Beuğ: güneş. Gürcüce; bğu-ar-i: ğuadahı: yukarıdaki
varlık (Abazaca)
(55) (Çikobava
Arn. N. Turbetskoy.)
Adige dilindeki Dığe: Tığe: güneş sözcüğü ile
Gürcüce'deki Dğa sözcüğü birbirine benzemektedir. Zan
dilinde Dğa, Tsan dilindeki Da-Değ: gün sözcüklerinde de
benzerlikler vardır. (56)
İber-Kafkas dillerinin tek kökten doğduğunu, bu dillerde
Dığa: güneş: Tanrı sözcüğünün birlikte kullanılması ve
lingüistik araştırmalar göstermektedir. Tha: Tanrı,
Tığa: Dığa: Güneş sözcüklerinden ayrıca bir de gün ismi
türemiştir. (Thavvmaf: Thamahue: Abazaca'da Mt'caşa
sözcüklerinin -Türkçe karşılığı tanrının günü
olmaktadır- karşılığı Pazar günüdür. Abazaca'da bugüne
Ançva Ymış: Tanrının günü, veya Mara-Mışı: Güneş günü
isimleri verilir.) Yine Abazaca'da Mıtçaşa: Mıç'aşa:
Pazar günü anlamınadır. (57)
(İ.A. Cavahişvili)
Abhaz-Adige halkı ve diğer İber-Kafkas dillerini konuşan
halkların dilleri üzerine yapılan araştırmalardan
anlaşılacağı üzere bu halklarda Ön Asya'nın eski
halkları Sümer, Hitit ve Mısırlılarda olduğu gibi
''Güneş'' ilk Tanrı kabul edilmektedir.
V,İ. Abayev'e göre ''Sosrıkua ve Soslan'ın simgelediği
kişi aynı Nart kahramanıdır. Her iki isimde de aynı kök
''Sosr-Sosl'' vardır. Asetin dilinin ''suffiks'' (son
ek) ''on'' takısı (bugünkü Asetince'de On: oğul) vardır.
Abazaca'da Pa: Oğul kavramının karşılığı Adigece'de ''Kho:
Oğul''dur. Sosr kökünün ise hangi kavramdan doğduğu
henüz belli değildir.'' (58)
K'umahue M. ise bu iki kökün benzeyişinden şöyle bir
yargıya varmaktadır; ''Önce, Adige Sewsır ile Asetin
Sosl'ın fonetik açıdan aralarındaki farklılığı
araştırırsak, genetik açıdan tek kökten olmadıkları
açıklığa kavuşacaktır. İkinci bir husus ise, Adige
varyantında Sevvsır olarak doğan bu ismin uzun bir süre
sonra ''Sosr'' halini aldığı çağlarda Sosl kelimesi
Asetinlerde ortaya çıkmaktadır.''
(59)
Sözcük Asetin dilinde değişikliğe uğrarken (sonundaki
''r'' harfi ''I'' şekline girerken) Adige dilinde
değişikliğe uğramamaktadır. Zira ilk deyiş olan ''Sevvsır''
ve değişen şekli olan ''Sosr'' sözcüklerinin her
ikisinin sonunda da ''r'' harfi vardır. O halde ''Sosr''
ve ''Sosl'' sözcüklerinden ''Sosr'' aslına sadık
kalınmıştır. Köke daha yakın olanın daha eski bir
söyleyiş olması gerekir. O halde biz de K'umahue M.'nin
görüşüne katılarak Adige dilindeki ''Sevvsır'' in
Asetince'deki ''Sosl'' dan daha eski olduğu ve asıl
kökün Adigece söylenişi olan ''Sevvsır'' veya ''Sosr''
olduğu iddiasında bulunuyoruz. Daha başka bir deyişle ''Sevvsır''
veya ''Sosr'', ''Sosl''dan türememiş, olsa olsa Sosl,
Sosr'dan türemiştir. (60)
Kimi
araştırmacılar, Sosrıkua isminin Gürcü tarihinin ünlü
kraliçesi Tamara'nın kocası olan Asetin asıllı David
Soslan'ın isminden türediği savındadırlar. Oysa
Tamara'nın yaşadığı çağ ile Sosrıkua destanlarının
söylenmeye başladığı devir tarih kronolojisi içinde
karşılaştırıra, bu yaklaşımın inandırıcı ve bilimsel
olmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır.
(61)
Lingüistik, arkeolojik, antropolojik araştırmalardan
elde edilen bilgilere göre Nart Halk Destanları'nın
doğuş yerini saptarken, kahraman isimlerinin ve
anlamlarının verdiği ipuçlarının yanında, Ön Asya ve
Akdeniz havzası lingüistik ve etnografik materyallerinin
de değerlendirilmesi gerekir. Gerek Abaza ve
diğer Kafkas boylarının ortak destanlarında yaşayan
kahraman tiplerinden, gerekse ''güneş'' motifinin
mitolojideki yerinden söz edebilmek için Sosr (Sosl)
sözcüğünün ve Sosrıkua isminin kökenini araştırmak
gerekir. ''Sosr'' sözcüğündeki ''r'' harfini ilk tanrı
''Mara: Güneş'' sözcüğündeki ''ra'' sesinde bulmak
kolaydır. En eski Abazaca ve ona yakın Adige dillerinin
tek sesliliği (monovokalizm), hece kesiminden
anlaşılacağı üzere Sevvsır'ın en son değişikliği Sosr
olmuştur, diyor K'umahue M. Ayrıca Adige dilinde
sözcüğün kuruluşu (reconstruction) olmaktadır Sosr
sözcüğü... Aynı biçimde Abaza dilinde de Savvsır'ın
değişik formu olan ''Sosr'' sözcüğünün kuruluşunu (reconstruction)
göstermektedir. Abaza dilinde hem Sosrıkua, hem de
Savvsırıkua şeklinde bugün bile söyleyişler vardır.
Abhazca'da ise ''Sasrıkua'' şeklinde söylenmektedir.
Sosrıkua ile Oziris'in benzeyen özellikleri
karşılaştırıldığı zaman mitolojik olay benzerlikleri de
ortaya çıkmaktadır. Eski Mısır dili ile Adigece'deki mit
isimleri karşılaştırıldığında Kopt dilinde (Oziris) veya
Ousıra
(62)
ile
Adige dilindeki Savvsır, Sow (sı)-r, Sau-s-{ı)-r
isimlerinin benzerliklerini görmekteyiz. Özellik olarak
''güneş'' kültü taşıdıkları için de benzeşmektedirler, O
halde bu iki isim bir yerde aynı mit kahramanını
göstermektedir, dersek, kanımızca yanılgıya düşmeyiz.
Abaza Nart Destanları'nda ''Sosrıkua'' isminden başka,
''Sosran'' veya ''Sosranpa: Sosran oğlu'' isimleri de
vardır. Abaza destanlarında ''Sosranpa: Sosranoğlu'' bir
kürk olabilecek kalınlıkta tüylerle kaplı bir
yaradılışta anlatılır. Bu yönü ile Asetin Soslan'a
benzer. (Soslan'ın kürkü öyküsü.)
Bize göre; Sosran, Sosranpa (Sosranoğlu) Soslan ve
Sosrıkua isimlerinin hepsi Sosr sözcüğünden türemiştir.
Bu kanıtlar bizim savımız olan, Sosl sözcüğünün, Sosr
kökünden daha yeni olduğunu kanıtlamaktadır. Abaza Nart
isimlerinden olan Sosran ve Sosranpa (Sosranoğlu) ve
Adigece'deki Sosrıkua veya Savvsırıkua isimlerindeki pa=kuas=oğlu
anlamınadır. Bu ise Adige-Abhaz toplumunun geçirdiği
ataerkil aşamanın bir izidir.
Yukarıda geçen sözlerde ortaklaşa bulunan ''r'' harfinin
saptanışı gibi, ''an'' hecesinin de sözcüklerde ortak
olduğu görülür. Sos-r-an-pa, Sos-I- an sözcüklerinde
''an'' hecesi dışında, destanlardaki diğer kahraman
isimlerinde de ''an'' hecesi vardır. Abaza-Adige ismi
Nas-r-an, Abhoz destan ismi Şa-ru-an, Abazaca'da
Şar-d-an, Karaçay-Balkar halk destanlarındaki Ala-u-g-an
Gi-la-hırs-t-an' da olduğu gibi...
Nartiya'da da (yazar, Nart Destanları'nı, Yunan destanı
İlyada'ya benzeterek bu ismi vermiş. O.N.) bütün
olayların içinde görülen Setenay'ın (Seteney Guaşe)
isminde de ''en'' sözcüğü vardır. Set-en-ey (Şai-an-a).
Bilindiği gibi Sümer tanrılarının çoğunda da ''an''
hecesi ile kurulan kadın isimleri kullanılmaktadır.
Bunlardan Yer ve Gök Tanrıları ''Enlil'' ve ''An'',
Yeraltı suları ve Oseanos (Okyanus) tanrısı olan ve aynı
zamanda kendisine yalvaran insanlara iyilik getiren
tanrı Enki (En-ki), Ay tanrısı Zuen (Zu-en) veya Nanna
(N-an-na) isimli tanrı, kadın tanrıça Ninin (Nİ-n-in)
hepsinde aynı hece vardır. Mah veya Ninmah diye
adlandırılan tanrıça ve Ninhursang (Nin-hur-s-an-g)
isimlerinde de aynı özelliği görürüz.
(63)
(Ayrıca Abazaca'da An: Anne, Adigece'de Ane: Anne
anlamına gelir.)
Yukarıda açıklamalarını verdiğimiz sözcüklerdeki ''an''
hecesi Sümer dilinde yükseklik, gökyüzü anlamınadır. Bu
kavrama uyan ideogram ise yıldızdır.
(64)
Sümer dilindeki (An: Gökyüzü), tanrı kavramı ile
Abhazca'daki ''an'' kavramı da birbirine yakın kavramlar
getirmektedir. Aynı element (an) Grek dilinde de Ur-an
(gökyüzü) sözcüğünde bulunmaktadır. (65) Abaza dilindeki
gökyüzü (Juğ-an-d), (Juğ-an-daku) sözcüklerinde bulunan
(a)n, n(a), n(ı) harfleri ile kurulabilen başka bir isim
çıkmaktadır karşımıza; (ajuğ-an-d-an : gökün annesi
demektir. Bu sözlerde kullanılan (n)a, (n)ı Abazaca'da
Tanrı adı verilerek yapılan yemin etme sözcüğü olan (nı'ha)
veya tanrıya yakarma sözcüğü olan ''nı'hua''nın
kuruluşunda da vardır. Yakarma veya yalvarma işi ise
tanrının adı verilerek yapılırdı. Asetince'de ''nihas''
sözcüğü, erkeklerin tartışmak konuşmak için
toplandıkları yer anlamınadır ve Abazaca'da geçen
yukarıda sözünü ettiğimiz iki sözcüğü andırmaktadır.
Hatta destanlarda toplantı amacı ile yapılan evin ismi
''Nihasdan'' olarak geçer.
(66)
Abaza Nart eposunun ilk parçalarından olan ve Seteney'den
söz eden tekstler, toplumun sınıflar halinde yaşamını
vermektedir, Abazaların, Abhaz-Wubıh-Adigelerin ortak
ataları olan halkın bilinen en eski çağlarında, kadının,
özellikle annenin baş tacı edildiği, annenin göklere
çıkarıldığı ''gine kokrat'' çağda üretilen destanlar, o
çağların kadınla ilgili düşün ve davranışını günümüze
kadar getirebilmektedir. Bu saygın kadınlar, Sümer,
Mısır ve Karadeniz kıyısı uygarlıklarının büyük
tanrılarıdır.
Gerek tanrı, gerekse insan olsun, bu çağ destan
kahramanlarının yaşamına katılan bir özellik ''Büyük
Anne Tanrı'' kültüdür. İkinci Pön savaşlarından sonra (M.Ö.
218-201) yıllarında bu tanrı kültü Roma'ya da ulaştı. Roma'da
ana tanrıça kültü o denli etkili oldu ki, ''Ana
Tanrıça'' için tiyatro gösterileri bile yapılmağa
başlandı.
(67)
Abhaz ve Abaza dillerinde ''Ançva: Tanrı'' sözü aynıdır.
''Çva'' eki kişinin sınıfını göstermektedir. Ançva, anne
tanrıça anlamınadır. Monoteizm'in (tek tanrılı din)
doğduğu daha sonraki çağlarda ''ançva'' sözcüğündeki ''çva''
eki, artık tek kişiliğin, tanrının simgesidir. 19.
yüzyılda bu söz, ''Ançva Raşa: Tanrıların kardeşi''
(Erkek veya Kadın Tanrı'nın Kardeşi) adlı şarkıda,
kavram karışıklığına yer vermeden kullanılıyordu.
(68)
Bu sözcükte de grammatik sınıfların göstergesi
diyebileceğimiz (r) harfi vardır.
Daha yakın çağların ideolojisinde grammatik biçim
korunmuşsa da yeni bir anlamda kullanılagelmiştir. Abaza
ve Abhaz dillerinde ''Anne'' ''Tanrı'' kelimelerinin
aynı kökten türeyişi, bunları kesin biçimde ayırma
olanağının bulunmayışı, bizi, tarihin gösterdiği tüm
ulusların matriyarkal (anaerkil) düzen sürecinden
geçtikleri gerçeğine götürür.
Abaza Nart Destanlarında ve bunlara yakın diğer halk
destanlarında ''salt Seteney ismi ile ilgili'' bir
yüzyıl saptanamamaktadır, Ayrıca, Seteney başka
uluslarda olduğu gibi bir tanrıça katına da
yükseltilmemiştir. Bunun nedeni, Seteney'in tüm
özelliklen ve fonksiyonlarıyla birlikte halkın içinde,
halkın sorunlarının içinde yaşatılmasıdır. Seteney'in bu
özellikleriyle yaşatılması, diğer destan
kahramanlarından çok daha eski tarihlerde başlamaktadır.
O, her olayda vardır: Nart halkının bir özelliği
sorunlarını tartışarak kurultaylarda çözümlemeleridir.
Bu tür toplumsal sorunların hepsinde güzel ve bilge
Seteney Nart halkının danışmanıdır. Onlara, öğütleriyle
yol gösterir. Doğurmadan edindiği oğlu Sosnkua ise
görülmemiş kahramanlıklarla Nart halkına hizmet
etmektedir, Abaza Nart Destanları'nda Seteney'in sıfatı,
yalnız güzelliği, yararlı olmağa, bilgeliğe yönelik
değildir. O, dilerse en büyük kötülükleri de
yapabilmektedir. Büyü ve afsun yapmakta ustadır. Düşleri
ise her zaman doğru çıkar ve gaipten, geçmişten,
gelecekten haber verir. Seteney Nart halkının
falcısıdır, aynı zamanda. Eski halkların yaşam
felsefesini göstermesi bakımından Seteney'in günümüze
ulaşan öykü ve özelikleri çok önemlidir.
Matriyarkal (anaerkil) düzen çağının gelenek, görenek ve
özellikleri, Seteney'in toplumsal görevlerinden
anlaşılmaktadır. Örneğin; ''Senden başka, bana göre,
bana uygun erkek yoktur Nartlar içinde...'' sözleriyle
kardeşi Bataraz'la ilişki kurmağa kalkması ve kardeşinin
tepkisi karşısında ''Eşeğe ters binip halkın içine
karışırsan, halk bunu örneği görülmemiş bir olay gibi
karşılayacaktır, ertesi gün daha ertesi gün halkın
davranışını incelersen, tepkilerin giderek normale
dönüştüğünü, tersliğe alıştıklarını göreceksin. Senden
söz etmeyeceklerdir.'' Bu örnekten de anlaşıldığı üzere
''bizim yaptığımız iş için ileri geri konuşacaklardır.
Bizim olayımızdan daha ilginç olaylar çıkacak ve bizi
unutacaklardır.'' demesi matriyarkal düzende kadınların
toplumsal kurallar koyma güçlerinin belirtisidir.
Anlatılan olayın benzerleri Adige ve Asetin
destanlarında Wozırmes veya Worzemağ'ın başından da
geçmektedir.
(69)
Dünyanın bugün bilinen tüm destanlarında kadın
akıllıdır, aklın simgesi olarak işlenmiştir. Nart
destanlarındaki Seteney tipi ve Gılgameş destanlarındaki
''Ninsuri'' çoğu yönleriyle benzer kahramanlardır.
Seteney'den farklı olarak ''Ninsuri'' tam anlamıyla
tanrıçadır, Gılgameş'in annesidir. Gılgameş ise üçte iki
tanrı, üçte bir insan özelliği olan bir kahramandır.
(70)
Seteney ve Ninsuri, doğurmadan sahip oldukları oğulları
kendilerine bir şey sordukları veya yola çıkacakları,
bir işe başlayacakları zaman, onlara şöyle seslenirler;
''Sosnkua, doğurmadığım oğul veya Gılgameş, karnımda
türemeyen oğlum''. Yine Sümer destanı kahramanlarından
olup her zaman orman ve kırlarda dolaşan ''Şamhat'' adlı
gezgin kadın, kendisi ile yedi gün yedi gece dolaştıktan
sonra insan aklı kazanan kahraman Enkidu'ya ''Güçlü
Enkidu, doğurmadığım oğul'' diye seslenmektedir.
(71)
Seteney ve Ninsuriyi, her iki destan akıllı ve bilgi
özellikleri ile anlatmaktadır.
Nart Destanları'nın daha geç çağlarda ilgili kimi
tekstlerinde başka kadın portreleri vardır. Daha önce
adı geçen ''Naribğia'' Khaydiuh (veya Adıyihu) ve daha
ismini saptayamadığımız bir hayli kadın... Bu kadınların
hepsi akıllıdır. Nart erkeklerine her konuda yardımcı
olurlar. Khaydiuh, kocası (Psabıda)ya yardım ederek,
kocasının düşman topraklarına akın yapıp ganimet olarak
getirdiği at ve sığır sürülerinin sağ salim kaleye
ulaşmasını sağlar. O, elindeki (daha yeni destanlarda,
serçe parmağı) ışık saçan yüzüğü kale mazgallarından
yansıtarak Yinjiğ ırmağı üzerine uzatılan kumaştan
köprüyü aydınlatır ve kocası Psabıda bu ışıktan
yararlanarak hayvan ve at sürülerini karşı sahile
ulaştırır. Zamanla karı-koca arasında anlaşmazlık çıkar.
''Parmağımdan yansıyan ışık nedeniyle, rahatça köprüden
geçebiliyorsun'' der kocasına. Psabıda ise yalnız kendi
gücü ile geçtiğini savunur. Son akında Psabıda düşmandan
yağma ettiği ganimet sürüyle köprünün ortasına kadar
gelir, kendini izleyen, düşmanlar köprüye ulaşmak
üzeredir. Tam bu sırada Kaidiuh aralarındaki çekişmeyi
hatırlayarak kocasına küçük bir ders vermek ister. Güzel
Kaidiuh, Psabıda köprüyü yarılamış iken elini mazgal
penceresinden çeker. Ortalık kararınca Psabıda ve at
sürüsü coşkun Yinjtğ ırmağına dökülerek boğulur.
Yaptığına pişman olan Kaidiuh ağlar, dövünür,
saçını-başım yolar, yüzünü-gözünü kan içinde bırakır,
dereler, sular, vadiler kızıl kana boyanır. Destanlar
böyle anlatır olayı...
Abaza ve Adige folklorunda Kaidiuh'un (Adıyuh)
özellikleri aynıdır. ''Adı''nın anlamı Adigece'de ''adiy:
bilek, el'' demektir. ''Hu'' ise beyaz anlamınadır.
Topluca isim, ''beyaz bilekli'' veya ''beyaz elli''
anlamına gelir. Kaidiuh ile ilgili mitolojik özellikler,
Grek mitinin en eski tanrıçalarından ''Hera''nın
özelliklerine benzemektedir. (Leycolcpo)
(72)
Bu sözcüğün antik Grek dilindeki anlamı, Adige dilindeki
''beyaz bilekli'' anlamı ile aynıdır. Anne veya tanrıça
kültüne tapıldığı çağların özelliklerini gösterdiği bir
gerçektir. Kaidiuh, daha yakın çağlarda Abaza-Adige
destanlarına konu olmağa başlamıştır. Adıyiuh ve
Psabıda'nın her ikisi, destan kahramanlarını bir arada
toplayan ''Nart'' ön adını kullanmışlardır. Destanlar
çağ çağ belirginleşmeye başlayınca şiirin doğuşunda,
destanın temelini atan materyal olarak sayabileceğimiz
dize ve kafiye kavramı da doğmaktadır. Olaylarda suje
görevi yapan kahramanlar, çoğunluğun içinden
seçkinleşerek sivrilmektedir. Diğer olaylar ve
kahramanlar bu seçkinleşen isimlerin etkisi ve gölgesi
altında kalarak karanlığa itilmektedir. Dolayısıyla
destanla birlikte birçok ayrılıklar ve yüzyıllara göre
farklılıklar doğmaktadır.''
(73)
Nart
destanlarının baş kahramanı Seteney'in teninin
beyazlığı, berraklığı ünlüdür. Abhaz Nart destanlarında
bu kahramanın teni, yeni mayalanmış yoğurt gibi ak-pak
olarak tanımlanır. Ten beyazlığının, Adıyiuh ve
Seteney'in söylenen anlatım biçimi açısından anlamı
vardır. Ancak, Seteney salt teninin güzelliği ile ünlü
değildir. Ününün nedenlerinden biri de akıllı ve bilge
oluşudur. Gelmiş geçmiş tüm dünya kadınlarından daha
güzel ve daha bilgedir Seteney...
Uçsuz bucaksız anlatımıyla Nart destanlarında her
yüzyılın olayları başka yüzyılları peşinden
sürüklemiştir. Herhangi bir yüzyılın kahramanını başka
bir çağda daha değişik özelliklerde bulmamız, bu nedenle
mümkündür.
Herhangi bir çağda toplum açısından değer taşıyan bir
olay veya bir özellik, arkadan gelen çağlarda topluma
ters düşmektedir. Bu nedenle de bu olay, özellik veya
kahraman, daha sonraki çağlarda yeni bir renk ve
özelliğe bürünerek yaşamaktadır. Nart destanlarının en
eskilerinde toplumun akıl hocası ve önderi olan Seteney,
ataerkil (patriyarkaf) düzenin kurulduğu çağlarda gücünü
ve önemini yavaş yavaş yitirmektedir. Doğurmadığı oğlu
Sosrıkua ''kadına danışmak anlamsızdır'' diye onu
tersleyebilmektedir. Gılgameş'in tanrıça İştar'ı ''hiç
saygı duymadan, bağırarak azarlarken'' gördüğümüz
sahnesi çok ilginçtir. Bu sahne yaşamın patriyarkal (babaerkil)
düzene doğru yol aldığı çağları bize göstermektedir.
(74)
Destanların son çağları Seteney'in büyük ününü yok
edememiştir. Destan tekstlerinden hiçbirinde onun
ölümünü anlatan bir öykü yoktur. Daha yakın çağlarda
söylenen destanlarda Seteney övgüsü, anneye duyulan
saygı ölçüsünde yaşamıştır.
Son çağlar destanlarında daha yeni kahramanlar da
yaratılmıştır. Destanın en ünlü ismi Sosrıkua, tüm
destan çağlarını kapsayan kahramanlıklar yapmaktadır.
Ateşi ve darı tohumunu devlerden alarak Nart halkına
vermektedir.
Nart halkının düşmanı olan devleri kesin bir yenilgiye
uğratmakta, kendisinden sonra gelen kuşaklara büyük ve
ünlü ismini armağan bırakmaktadır. Daha sonraki çağlarda
yaratılan pek büyük kahramanlıklar yoktur. Bu çağların
erkek kahramanlarının uğraşıları öç almak, düşmanın
malını, altın ve gümüşünü, karısını, çoluk-çocuğunu
gasbetmek gibi olaylardır. Patriyarkal düzenin
özelliklerini gösteren Calejey'in babası Çamaz'ın
(Aç yipa Çamaz: Aç'ın oğlu Camaz-Adige destanlarında
Aşemez) öcünü almasını anlatan destan bu türdendir.
Halk arka arkaya gelen evrimleşme aşamalarında yeniliğe
ve ilerlemeye yöneliktir. Artık, ünlü ''Nart
Destanları'' çağı geçmiştir. Bir Abaza atasözü
''Nartların sonu gelirken, toplantıları arttı.'' der.
Mitolojideki Nartların sonu artık gelmiştir. Ancak,
onların ismi, destanları, tarihleri, etnografik
özellikleri ve öz kültürlerinin mirası olan ''Nart
Destanları'' ölümsüzleşmiştir.
Notlar
(*) TIĞU
Vladimir'in Abazinski Narodny Epoc - Çerkessk, 1975
yapıtından. Yazıda ve destanlarda geçen Abaza deyimi,
yalnız (Aşua-Aşka-rıua) Abazaları içindir. Bu boylar
bugünkü Karaçay-Çerkessk Özerk Bölgesi'nde ve Türkiye'de
Uzunyayla-Sivas-Yozgat köylerinde yaşamaktadır. Abhazya
Özerk Cumhuriyeti ise Apsuwa (Abhaz) olarak işlenmiştir.
(**) Yağmur duasına çıkıştan önce yapılan yortu
biçimindeki gösterinin adı ve bu gösteride söylenen
şarkı. (Adige'cede Hantsa guaşe.)
Kaynakça
1. A. Çikobava - G.V. Rugave - Z.N. Keraşeva, Çerkes
Dilinin Grameri, Maykop-1966, II. sayfa.
2. N.F. Dubrovin, Kafkasya'da Rus Savaşları ve
Egemenliği Tarihi, SP.-b, 1871, 2. bölüm, 23-26.
sayfalar.
3. Ketavana Lomtaüdze, Abhaz Dili, Tabanta
Dialekti Tekstierle birlikte Tiflis-1944, (Gürcüce)
3. Ketavana Lomtatidze, Aşkarıua Diyalekti, Diğer
Adige-Ahbaz Dilleri Arasındaki Yeri (Tekstlerle
birlikte) Tiflis-1954, (Gürcüce)
4. Ketevana Lomtatidze, Abazaca Tabanta
Diyalekti, TifIits-1944, 97-98. sayfalar.
5. Aynı yapıtın 59. sayfası.
6. Aynı yapıtın 113-117. sayfaları.
7. Ketavana Lomtatidze, Aşkarıva Dialektinin
Abhaz-Adige Dillerindeki Yeri, 1954-Tiflis, 83-85.
sayfalar.
8. Nart Sosrıkua ''Çerkes Khapşı'' Gazetesi 117
(355) sayısı, 25 Nisan 1941.
9. Sosrıkua ile Sotraş ''Çerkes Khapşı'' gazetesi
30 (425) sayısı, 9.3.1041.
10. Sosrıkua ile Sosran, ''Çerkes Khapşı''
gazetesi 45 (440) sayısı, 13.4.1941.
11. Sosrıkua İle Öncü Atlı, ''Çerkes Khapşı''
gazetesi, 49 (445) sayısı, 25 Nisan 1941,
12. Sosrıkua ile Kör Dev ''Çerkes Khapşı''
gazetesi, 60 (456) sayısı, 21 Mayıs 1941.
13. Vj. Abayev; Asetin Diü ve Folkloru, M-L,
1*19, 30. sayfa.
14. V.i. Abayev, aynı yapıt, 87 sayfa
15. N.Y. Marr, (Yafet Kafkasya ile etnik açıdan
Akdeniz kültürünün doğuşu) 1933, 83. sayfa.
16. Aynı yapıtın 83. Sayfası.
17. Ambrogio Donini, Halklar, İdoller, Tanrılar
ve Dinler Tarihi (İtalyanca'dan çevirme) M-1966,
107-108. sayfalar.
18. Julius Meszaroş, Die Pakhy-Spache Chicago,
1934, 5. ve 6. sayfalar.
19. Aynı yapıtın aynı sayfaları.
20. A.S. Çikobava, Gürcü Dili, SSCB. Halklarının
Dilleri IV. tekst, Iber-Kafkas Dilleri, M. 1967, 22.
Sayfa.
21. Y.A. Fedorov, Batı Kafkasya'nın Toponomisi,
Etnoloji ve Tarihi Karaçay Çerkessk Tarihinden
alınmıştır'' K.C.N.T.T. VIII. basım Tarih Serisi,
Çerkessk 1974.
22. Atnbrogio Donini, adı geçen eser, 45-46.
sayfalar.
23. G.F. Turçaninov, Kafkasya ve Doğu Avrupa
Halklarının Yazıları ve Dillerinin geçmişi, L 1971,
18-19. sayfalar.
24. I.M. Dyakonov, Gılgameş Destanı M-L, 1961,
91. sayfa.
25. Aynı yapıt.
26. N. Ştal, Önsöz, Homeros-İlyada, Çev. N.i.
Gnediç, M-1960, 8. sayfa.
27. P. Grintser, Büyük Destan İliada-Mahabhara-Ramanya
(Sanskrit-çe'den çevirme) M-1974, 8. sayfa.
28. Gılgameş Destanı, M-L. 1961.
29. A. Donini, Adigeçen yapıt, 122. sayfa.
30. P. Grintser, Adigeçen yapıt, 8. sayfa.
31. V.İ. Abayev, Nart Destanları, İzvestiya,
SONİİ, X. Cilt, I. baskı, Ozanjikau, 1945, 21. sayfa.
32. V.İ. Abayev, Adigeçen yapıt, 22. sayfa.
33. A.F. Losev, Homeros-M.-1960, 5. sayfa.
34. M.i. Mıjayev, Çerkes Mitolojisi üzerine
şiirler, Çerkessk, 1973, 29. sayfa.
35. M.i. Mıjayev, Adigeçen yapıt, 29. sayfa.
36. Mitolojik Sözlük, Leningrad, 1961, 281.
sayfa.
37. A. Donini, Adigeçen yapıt 85. sayfa.
38. A. Donini Adigeçen yapıt 85. sayfa.
39. A. Donini, Adigeçen yapıt, 85. sayfa.
40. N.F. Dobrovin, Adigeçen yapıt, 39. sayfa.
41. A.Donini, Adigeçen yapıt, 119. sayfa.
42. N.S. Petrovski, Kıpti (Kopt) dili Leningrad,
1958, 69. sayfa. — Wa-cfer— G. Till, Koptiche
Granımatik Leipzig, 1961, 330 sayfa.
43. N. Dubrovin, Adigeçen yapıt, 12. sayfa.
44. Homeros, iliada, M-1960, 124. sayfa.
45. Gılgameş Destanı, M-L-1961, 62. sayfa. 4C.
Aynı yapıtın 77. sayfası.
47. A.F. Losev, Homeros, M-1960, 22. sayfa.
48. U.B. Dalgat, Çecen-tnguş'ların Kahramanlık
Destanları, M-1972, 91.
49. V.I. Abayev, Nartların Destanı, İzvestiya,
SONU, X. cilt, I. basım, Dzaudjikau, 1945, 51. sayfa.
50. A. Donini, adıgcçen yapıt, 91. sayfa.
51. A. Donini, Adigeçen yapıt, 92. sayfa.
52. Ş.H. Salakay, Abhaz Halkının Kahramanlık
Destanı, Tiflis, 1966, 50. sayfa.
53. A. Donini, Adigeçen yapıt, 46. sayfa.
54. A. Donini, Adigeçen yapıt, 93. sayfa.
55. G.V. Rogava, Çerkes sözü (Yazısı) etimolojisi
için I. KY. II. Cilt, Tifüs, 1948, 4a sayfa.
56. G.V. Rogava, Adige (Çerkes Dillerindeki
İsimlerin Kökeni, Gram-matik Sınıfların Kategorileri
Hakkında Araştırma, Tiflis, 1956, 6. sayfa.
57. G.V. Rogava, Adige Dilinin Yazısı
Hakkında İ.K.Y. II. Cilt. 48. sayfa
58. V,İ. Abayev, Nart Destanları, izvestiya,
SONİI, X. cilt, I. baskı, Dzaudjikau 1945, 47. sayfa.
59. M.A. Kumahov, Adige-Abhaz Destan Kahramanının
isminin etimolojisi üzerine (Nartlarla ilgili
yazılar-Kafkas Halk Destanları) M-1969, s. 509.
60. Aynı yapıtın aynı sayfası.
61. Bak. T.A. Guriyev, Destan ismi ''Sorıkua''
ismini yaratan İber-Kafkas dillerinin tarihi benzeşimi,
karşılıklı anlaşılması ve regional açıdan bilimsel
yaklaşım. Kafkasya'da anlaşabilen diller hakkında
araştırma, Orjonikidze, 1973, 78. sayfa.
62. N.S, Petrov, Kopt (Kski Mısır) dili,
Leningrad, 1958, 69. sayfa.
63. Bak. İ.M. Dyakonov, Gılgameş Destanı,
M-L-196İ, 1021-1030 sayfalar.
64. A. Donini, Adigeçen yapıt, 121. sayfa.
65. N.Y. Marr, Kabardey-Abhaz Dillerinden anaç
başlatma biçimleri, Derleme, Abhaz Dili ve Tarihi
M-1938, 344. sayfa.
66. V.İ. Abayev Asetin Dilinin Tarihi, Etnoloji
ve Sözlüğü, II. cilt, 219. sayfa, Leningrad, 1973.
67. — Kornemiy Tatsit, ''İki Ciltten oluşan
Ödevler'' I. Cilt-Yıllık — Düşün (Felsefe) yazıları 84.
sayfa. L-1970.
68. N.F. Dobrovin, adıgcn yapıt 27. sayfa.
69. V.i. Abayev, Nart Destanları, İzvestiya,
SONİİ, 10. cilt, I. baskı, Dzaudjikau, 1945, 37.
sayfa. Aynı yazarın ''Asetinİerde Akrabalık
Araştırmaları ve İsimler, Engels ve Dil Öğrenimi''
M-1972, 236. sayfa.
70. A. Donini, adı geçen yapıt 92. sayfa.
71. Gılganıeg Destanı M-L-1961, 29. sayfa.
72. A.A. Tahu — Godi, Homeros'un İliada'da
kullandığı şiir dilinin mitolojiye katkıları ''Antik
Çağdan günümüze dek'' Moskova, 1971, 20i). sayfa.
73. Vj. Abayev, Nart Destanları, izvestiya, SONİİ,
X. cilt, I. baskı, 1945, s. 21.
74. Gılgameş Destanı, M-L-1961, 41. sayfa. |