Denef'in sayılamayacak kadar çok psetlıhu(**)su
vardı. Hayret doğrusu, köyde güzel bir kız yetişince
(sen söyle artık nereden de biliyorlar) hiç adı-sanı
duyulmayan köylerden delikanlılar koşar adım
geliverirler. Her ağzını açan Denef'e iltifat yağdırmaya
başlar. Kızcağızın başı döner. İçlerinden hangisini
seçeceğini bilemez, şaşırır kalır ya hiç olmayacak
birini seçer ya da ortada kalakalırdı. Denef'in de böyle bir durumla karşılaşabileceğini
aklından geçirenler pek çoktu. Bir gurup delikanlı
oturup Denef'le ilgili konuşurlarken bir dinlesen, sanki
Denef'in yanında psetlıhu yapanlar onlar değil dersin.
Fakat o, oldukça düzgün fiziğiyle, ayna gibi parlayan
yüzüyle yola çıkınca tüm delikanlılar içlerindeki
duyguları, düşünceleri bir türlü yenemezlerdi. Çalıştığı
hastaneye varıncaya dek ancak bakışlarıyla takip
ederlerdi. Denef de bunun farkında olduğundan hiç
istifini bozmaz, başını daima dik tutarak, hiç de acele
etmeden aheste aheste yürür giderdi.
Delikanlıların bunca tasası, çabası boşunaydı aslında.
Denef akıllı kızdı. Ağzın laf etmeye pek yatkın olmasa
bile önemi yoktu, Denef gece boyunca hiç sıkmazdı
konuklarını, bazen de düşündürücü bir kaç laf ederdi. Ne
kadar da üstüne varsalar, delikanlılardan herhangi
birine daha yakın ilgi duyduğunu, umutlandırdığını kimse
söyleyemezdi doğrusu ama bizim delikanlıların
kendilerine göre bir umutlan vardı elbet. Ya Denef?
Denef de içlerinden birini bellemeliydi değil mi? Bir
gece değil, üç gece değil tam üç yıldır delikanlılar
evine gelip giderler.
Kız kararını verdi: Tanımadığın biriyle evlenmekten
yeğdir tanıdığın birini seçmek. İyi ama kim acaba bu
şanslı delikanlı? O iş tamam canım, olsa olsa Barıç veya
Cemal'dir. Hangisi üstün gelirse o olur. Peki Denef
hangisiyle evlenmeli acaba? Enine boyuna incelemeden,
kim önce teklif ederse onunla evlenirim diyenlerden mi
dersin Denef? Yok o kadarını da yapmaz. Doğrusu Cemal
tümüyle fethetti kızın kalbini ama Denef, Barıç'ın da
varlığını hissetmiyor değil. Durum böyle olunca gel çık
işin içinden, birini seçsen diğeri kalıyor. Bu kez
kalana acıyorsun.
İşin ilginç tarafı Denef'i bu denli güç duruma düşüren
her iki delikanlının da yakın arkadaş olmaları.
Enstitüyü üçü birlikte bitirdiler. Okuldan çıkınca eve
dek Barıç'la Cemal getirirlerdi onu, Fakat hiç
evlenmekten filan söz etmediler bu arada. Şimdi okulu
bitirip çalışmaya başlayınca iyice tutulmuşlardı kıza.
Hayret doğrusu, işte nasıl tutuyorlar? İki köyün
arasında mekik dokuyor adeta. Sanırım o siyah
motosikletin pek yararı oluyor, çok da hızlı kullanıyor.
Çalıştığı gibi gözden kayboluyor. Ayrıca motosikletin
bakımı filan yok, ot vermezsin, su vermezsin. Kızın
yanında ne kadar çok kalsa aracı hiç rahatsız etmeyecek
Cemal'i.
Arkadaşlarını psetlıhua götürmek istemiyor Cemal.
Yapayalnız gelip bir saat kadar bir şeyler konuşup hemen
dönüyor işine.
Barıç'ın Denef'in yanına gelişi daha değişik oluyor.
Arkadaşlarıyla beraber pek de neşeli geliyorlar. Denef
şakayı pek sever, gülümseyerek karşılar Barıç ve
arkadaşlarını.
- Barıç, arkadaşlarını da hep kendin gibi seçmişsin.
Katılarak güler Denef.
- Ne o Denef, bugün mü dünyaya geldin, hani derler ya,
''tencere yuvarlanmış, kapağını...'' gerisini söylemeye
gerek yok, söylersem tamam biz birbirimize benziyoruz
der tutturursun. Ben öyle olmasını hiç istemem. Eğer ben
bana tıpa tıp benzeyen biriyle evleneceksem, ömür boyu
hiç evlenmem daha iyi.
- Doğrusunu istersen bu düşünceni hiç beğenmedim Barıç,
ben aynaya baktıkça seni anımsıyorum, gözlerimizi,
saçlarımızı benzetiyorum birbirine ve seviniyorum tabi.
- Hele bakın şunun dediğine, duyuyor musunuz? Gözlerimin
senin gözlerine benzediğine inansam, çıkarır atarım o
gözleri!
Barıç'ın arkadaşları pek sevindiler bu espriye ''vallahi
bu Barıç gibi hazırcevap çocuk güç bulunur. Ne güzel
sözler de buluyor hemen!'' diyorlar. Denef pek
aldırmıyor delikanlıların bu sözüne. Hemen yanıtlıyor
sorularını.
En son akşam fazlaca oturmadılar. Söze şimdi başlarlar
derken, hep beraber ayaklanıp gittiler. Denef odayı
havalandırmak için pencereyi açınca, sokağın ortasına
doğru yürüyen konuklarından, bazı konuşmalar duyuyordu.
- Ne o Barıç, kendine ayak bağı yapmaya karar mı verdin?
Bu benim gördüğüm kız, gidelim der demez hazır gibime
geldi dedi arkadaşı.
- Şimdi bir deneyeceğim. Tüm yeteneklerimi kullanacağım.
Olumsuz tavır da alabilir. Önemli de değil. Eh... Fena
kız da sayılmaz.
Sesler yavaş yavaş kayboldu. Duyduğu sözler Denef'i epey
etkilemişti. Sinirlendi. Eve geldiklerinde, ters ters
konuşup evden kovmayı planladı.
- Demek şu Barıç denen delikanlı beni kandıracak ha?
Beklersin biraz. Sen giderken biz geçiyorduk o
yollardan.
Hem kendi kendine mırıldanıyor, hem de evi süpürüyordu
Denef.
Süpürdüğü tozlan dışarı atıp, eve döndü genç kız.
Pencereleri kapatıp yatağını serdi, uzandı. Tavana doğru
bakıp düşünüyor, Barıç gelince söyleyeceklerini
planlıyordu. Barıç'ın kalbini kıracak ağır sözler
arıyordu. Fakat bunun yanı sıra başka şeyler aklına
geliyordu. Sempatik haliyle Barıç karşısına dikiliyor,
iyice düşünemiyordu Denef. Barıç'ın üzerinde bıraktığı
olumlu izlenimleri bir türlü atamıyordu.
Kendi kendisiyle mücadele ediyor, onu hiç görmek
istemiyordu. Fakat sanki evde ikisi yalnız kalmış gibi
karşısında dikiliyor, uyutmuyor, üstelik
düşündürmüyordu. Ayrıca psetlıhula arasında onun benzeri
de hiç yoktu. Yiğitçe davranışları, sert,
istiyor-istemiyormuş gibi tavırları; hep üstten
konuşmaları olmasa, şöyle birazcık yakınlık duyduğunu
Denef bir hissetmiş olsaydı, gösterirdi gününü Barıç'a.
Bu gece arkadaşına söylediği sözleri kız olarak duymak
büyük üzüntü doğrusu. O her gün yaptığı şakaların bir
benzeri miydi acaba akşamki konuşmaları? Yapar da
doğrusu. Beraber oldukları sürece çoğu kez aynı oyunları
oynardı. Hayret doğrusu, tüm kızlar Barıç'ı beğenir,
aralarında iyice kaptıranlar da olurdu. Denef bu konuda
temkinli davranıyordu. Arkadaşlarından Barıç'a karşı
ilgi duyanlara, küçümseyerek şöyle derdi.
- Kafanız pek az çalışıyor sizin. Barıç'ın diğerlerinden
ayrıcalığı ne ki? Doğru, diğerlerinden farklı. Uzun
boylu, yakışıklı, sempatik bir delikanlı. Fakat
unutmayın ki, bu tipler daha tehlikeli.
Böyle söylerken. Cemal aklına geliyordu Denef'in.
Barıç'la onun arkadaşlığına anlam veremiyordu bir türlü.
Ağır başlı, oturmuş bir kişiliği var Cemal'in. Gereksiz
yere laf etmez. Kimsenin kalbini kırdığı görülmedi
bugüne dek. Sakin görünümlü, sürekli gülümseyen, yavaş,
yavaş, yere bakarak yürüyen, arada hiç beklenmeyen
espriyle arkadaşları arasında sevilen biriydi Cemal.
En son gelişinde Barıç'ın gevezeliği üzerinde idi yine.
Arkadaşları da bazı iğneli laflar ediyorlar, insanı güç
durumda bırakıyorlardı. Barıç birden değişti.
Arkadaşları da bir anlam veremediler. Şakayı espriyi bir
tarafa bırakarak oldukça ciddi bir tavırla kıza sordu.
- Denef, yeter diyorum, çocuk değiliz artık. Seninle
evlenmeye karar verdim. Şehir iyi gelir sana. O kafanı
büyük ölçüde yoran işinden de, çiğnediğin çamurlardan da
kurtulursun. İyi olur sanırım, pek yorulmadan gider
gelirsin işine. Sinemaya, tiyatroya da gideriz.
Birbirimize saygı duyarak beraberce yaşamımızı
sürdürürüz. Anlatılanlara göre Adem ile Havva'nın
Cennet'te böyle bizim gibi güzel yaşamış olacaklarını
pek sanmıyorum. Ayrıca gözlerimizin de birbirine çok
benzediğini söylemiştin...
- Ha! Şimdi arılayabildin birbirimize benzediğimizi öyle
mi? İçten gelerek güldü Denef ve ekledi: Vallahi Barıç,
çok güzel bir gelecek vaat ettin bana, özenmeye başladım
doğrusu.
- Denef, şu şakayı bir bırak artık lütfen... Hele bir
düşün kendini. Köyden bir delikanlıyla evlensen, bir gün
kazara yemek hazır olmasa masayı yumruklamaya başlar,
giyecekleri temiz değilse...
- Dur, dur, dur hele.. Ne o sen havayla mı yaşayacaksın?
Yemek yemeyecek misin? Ya elbiseler?
- Sanıyorum, bugüne dek okudukların hiçbir şey vermemiş
sana. Beni onlara nasıl benzetebilirsin? Her şey bir
yana şu arkadaşlarıma bir baksana...
Denef göz ucuyla arkadaşlarını süzdü. Doğru,
arkadaşlarının tümü civciv makinesinden çıkmış gibi.
Yüzleri benzemiyor sadece. Beyaz gömleklerine siyah
kravat takılı. Kahverengi takım elbiseleri de pek
yakışmış. Kız başını eğdi, düşünmeye başladı. Hafifçe de
kızardı. Denef'in bu durumundan yararlanmak
istermişçesine, Barıç acele ederek sordu.
- Bugün hemen karar vermeyebilirsin Denef...
- Yok yok. Bugün de değil, yarın da... Ben sonra yazarım
sana.
Barıç arkadaşlarıyla birlikte şehre döndü.
Birkaç gün geçmeden beklediği mektup geldi. Günlerden
Perşembe'ydi. ''Merhaba Barıç!'' diye başlıyordu mektup.
''Verdiğin sözde duruyorsan gelecek Cumartesi günü gel.
Kararımın ve bu ilk adımımın ikimiz içinde hayırlı
olacağı inancındayım. Denef.''
Ne oluyor hemen? Ne kadar da acele etti. Onun küçücük
kalbini hoplatırım biraz ben. Beni gözlerken zavallının
gözleri erir, homurdanarak mektubu bir kez daha okudu ve
cebine koydu. Cumartesi'yi çok yakın buldu.
Arkadaşları gülerek, yarışırcasına içeri daldılar. Barıç
kalkar gibi yaptı, elini cebine atarak mektubu çıkardı,
birine uzattı, ilk alan seslice okudu.
- Ya, ya arkadaş, anladığım kadarıyla o kız peşini
bırakmayacak, dedi mektubu elinde tutan.
- Sanıyorum yanılıyorsunuz. O kız iyice tutkunsa ne den
doğru dürüst bir cümle yok mektupta? ''İlk adımın
hayırlı olması'', ''geldi-gitti'' gibi entipüften şeyler
yazmış. Gerçekten tutkunsa neden ''seni seviyorum,
evlenmeye hazırım'' filan demiyor, dedi arkadaki.
- Hay zavallı arkadaşım, seni kaç kez elinden tutup
götürdüm kızın yanına, bu kadar mı anlayabildin?
Utanıyor da ondan. Benimle evlen deyince yüzünün
kızardığını, o anki tavrını görmedin mi sen?
- Eh, öyle olsun. Kız sana tutkun. Peki Sinemyis ne
olacak? Onu daha çok beğendiğini söylememiş miydin?
- Sinemyis mi? O kestirip attı. Buna olanak olmadığını
söyledi. ''Bir daha yanıma geldiğini görmeyeyim,'' dedi.
- Şimdi Denef'le evleneceksin öyle mi?
- Peki ben ömrüm boyunca ''yalnız adam'' mı kalacağım?
Evleneceğim elbette.
- Cumartesi günü mü gideceğiz?
- Çok safsın doğrusu. Onun dediği gün gidersem
delikanlılığımdan kuşku duyarım. Kendileri de az
çektirmiyorlar bize. İyiyse baksınlar, bir sonraki
Cumartesi gideceğiz.
Denef'in belirttiği Cumartesi geçti. Sonraki Cumartesiye
hazırlandı delikanlılar.
Akşam arkadaşlarını evde beklerken, bir telgraf geldi.
Şöyle diyordu: ''Arkadaşım Barıç! Ben verdiğim sözü
yerine getirdim. Evlendim. Her ne zaman gelsen en
kıymetli konuğumuz olacaksın. Cemal.''
''Bak sen uslu uslu koyun gibi ortalıkta dolaşırken,
önüme geçti yine. Eğer benim Denef gibi birisiyle
evlenmişse kafamı kestiririm. Kendisi gibi birini
bulmuştur mutlaka.'' Divana uzanmış kendi kendine
söyleniyordu. Telgraf kağıdıyla oynarken arkadaşları iki
arabayı evin önüne sürdüler. Barıç'ı kaparcasına
arabaya aldılar. Tam hareket edecekleri sırada
arkadaşlarına şöyle dedi.
- İsterseniz önce Cemal'e bir uğrayalım. Sonra Denef'e
gideriz. O zamana dek hava da bir hayli kararır.
Biliyorsunuz Cemal evlendi. Uğramazsak gücenir.
- Oldukça yerinde bir teklif, diyerek daha da neşeli
yola düştüler.
Köye çok az kala, Barıç'ın bulunduğu araba durdu. Hemen
arkasındaki de durdu. Bak artık sen, iş kötü, lastik
patladı. Şoför yedek lastik de almamış yanına. Ne
yaparsın? Tekeri çıkarıp yamadılar. Tekrar takıyoruz
filan derken güneş battı. Tam akşam vakti... Biraz
geride olsalardı dönerlerdi. Fakat köye de yaklaştılar
iyice.
Dış kapıya yanaştıklarında Cemal sanki onları
bekliyormuşçasına hemen karşıladı. Köy delikanlıları da
koşup kollarına girip eve aldılar. Sofra bir hayli
zengin. İçki şişeleri hemen fırlamaya hazır roketler
gibi masanın üzerine dizilmişler. İçkiler kadehlere
dolduruldu. Fakat kadehi kaldırmadan töre gereği Barıç,
Cemal'in annesine ve babasına gelinlerinin hayırlı
olmasını dilemek için dışarı çıktı. İhtiyarları görüp
odaya dönünce şöyle dedi Barıç:
- Evet sevgili dostum, gelinimizi görelim bakalım. Kim
bilir gizlice ormanlar tanrısıyla evlenmişsindir sen.
- Göstermez olur muyum Barıç? Sana göstermesek kime
göstereceğiz bunu? Fakat maalesef şu anda evde değil.
Bizim akrabalara davetli. Hele bir şeyler yiyelim,
birlikte gideriz.
Gurup epey oturdu orada. Yediler, içtiler. Aradaki bir
sessizlikten yararlanıp Barıç saate bakınca rengi attı
birden. Gelini filan görmeyi unutup, hemen
arkadaşlarıyla yola çıktılar.
Arabaları yarıştırarak Denef'in köyüne geldiler. Sokakta
kalmayıp dış kapıyı sonuna dek açarak avluya arabalarla
girdiler. Onları ilk kez Denef'in annesi karşıladı.
- Kimi arıyorsunuz çocuklar, dedi kadın. Geldiklerinden
pek memnun değildi.
- Denef'i görmek istemiştik anne. Şu ortadaki odayı
yakmasını söyleyiver.
- Nerelerde bulayım da söyleyeyim a yavrum ben onu?
Bugün tam bir hafta oluyor gelin gideli.
- Ne diyorsun anne, diye telaşla, heyecanla sordu Barıç.
- Evet oğlum, Cemal diye okul arkadaşı bir delikanlıyla
evlendi. Ben anlamıştım zaten, onun her gün motosikletle
gelip gitmesinde bir şeyler vardı. Siz kimlerdensiniz
yavrum?
- Bunun ne anlamı var, olan oldu artık bir kez, diyerek
söylendi içlerinden biri.
- Denef bir mektup bırakmıştı da yavrum onun için
sordum. Kim bilir belki de size vermemi söylemişti.
Kadıncağız içeri girip, mektubu getirdi. Daha uzatmasına
fırsat olmadan Barıç elinden kaptı. Şöyle diyordu Denef
mektubunda: ''Umduğum gibi çıkmadın Barıç, gelmedin.
Evimden ayrılacağım gün, bir ağabey gibi gelip milletin
başında bulunmanı beklerdim. Hiç değilse bir kol saati
filan ayırırlardı sana ama kim bilir ne engeller
çıkmıştır? Önemli değil, böyle niceleri gelebilir her
erkeğin başına. Arkadaşın Denef.''
Barıç mektubu elinde iyice karıştırdı, aniden döndü.
Hemen arabalarına atladılar. Girişlerinden daha hızlı
çıktılar ve ''gelin alayı'' şehre doğru hızla yollandı.
(*)
KOŞBAY Pşımaf'ın Kafkasya'da Krasnodar basımevinde 1966
yılında basılan ''SETENAY'' adlı hikaye kitabının 96.
sayfasından çevrilmiştir.
(**)
PSETLIHU: Evlenmek amacıyla biriyle ilişki kuran
kimse anlamında bir deyimdir. |