"Irkçılık ayrımcı gruplar-arası ilişkilerin biyolojik
temellerle doğrulanabileceği yanıltmacasma dayanan anti-sosya!
inanış ve davranışlardır. " (1)
Irkçı tutumlar, yalnızca renk düşmanlığı olarak motivize
edilse de tarihte egemen sınıfların sömürüye dayalı
eşitsizlikçi görüşleri ve halkın önyargılarının da
katılımıyla, devlet ideolojisi niteliğini kazanmıştır.
Batı toplumlarının denizcilikteki atılımları ve
keşifleri sonucu ırkçılık, kolonicilik döneminde
belirginleşmiş, kapitalizm döneminde ise gelişen bir
yapı izlemiştir. Kolonicilik ile yeni bir süreç
başladığında dünyanın daha önce ulaşılamamış çeşitli
bölgelerine giden batı insanları, farklı gelişimler
sonucu farklı kültürleri yaşayan, biçimleri ve
davranışlarıyla değişik tablolar çizen, ilkel ya da yan
uygar topluluklarla karşılaşmış ve aralarındaki büyük
kültürel fark onları kendilerinden olmayan yaratıklar
veya başka bir ırkın insanları olarak algılamalarına
neden olmuştur.
Daha eski dönemlerde, kabilecilik, uygar-barbar,
ümmetçilik, soyluculuk gibi etnosantrik (etnik
benmerkezci) tutumlar, toplumlar arası veya aynı toplum
içindeki insanlar arası ilişkilerde, ayırdedici özellik
sayılmaktaydı. Ancak ayırdedici nitelik sayılabilecek bu
değer yargıları arasında dini inançlarına göre
sınıflandırmanın daha bir esnekliğine karşın ırkçılık,
tüm bu tutumlardan daha, keskin bir yapı gösterir. Bu
olgu "bir sınıfın (ya da zümrenin) '"bunalım" döneminin
öğretisi" (2) olduğu gerçeğini de kapsar.
Burjuvaziye ve Mutlak Monarşiye karşı kendini korumak
kaygısında olan aristokrasi, savunma aracı olarak, soy
üstünlüğüne dayalı ırkçılığı gündeme getirmiştir. Büyük
servetleri elinde tutmaya başlayan burjuvalar ise
aristokratlardan aşağı olmadıklarını kanıtlamak amacıyla
soyluluk unvanları satın almış ve uzak ülkelerdeki
farklı renkteki insanlara karşı, beyaz ırkçılığını
geliştiren bir politika izlemiştir.
Ulusal devletlerin oluşmasını bilinçli olarak
destekleyen burjuva ideologları, ulusal birlikteliği
sağlamak için yurt sevgisini, kendi insanlarını övücü,
diğer uluslara karşı önyargılara dayalı daha acımasız,
düşünceler geliştirmişlerdir. Bu düşünceler sonucu,
gerçek olmadığı halde ulus ile ırk sözcükleri aynı
kavramlarmış gibi kullanılarak ulus bazında, ırkçı
yapılanmalar oluşmuştur. Oysa ne Fransız ne İtalyan ve
ne de Alman gibi isimler değişik ırkları değil, değişik
ulusları anlatan terimlerdir. Ancak Nazi Almanya'sının
Hitler'i sözlerinde;
"En büyük derdimiz karışık ve bozuk kandır. Kendimizi
nasıl saflaştırabiliriz ve kefaretini nasıl öderiz?
Tanrının bahşettiği sonsuz hayat gerçekten saf ve soylu
olanlar içindir yalnızca" (3) demiştir.
Hitler "genetik kaliteye" ulaşmanın yolunu, insan
haraları kurmak ve buralarda, saf Alman ırkı
yetiştirmekte bulmuştur. Yahudileri ise, Alman ırkını
dejenere ettikleri gerekçesiyle baskı, terör ve koyduğu
yasalarla, toplu katliamlarla yok etmeye çalışmış,
Yahudiliğin dini bir öğreti olduğunu ve ırk anlamında
ele alınamayacağını gözardı etmiştir.
"Rosenberg bir ulusu birlik içinde tutmak için ortak bir
düşman yaratmak gereğine inanır." Oysa "harekete geçen
bir ırkçılığın karşı ırkçılıkları uyandırıcı niteliği"
vardır. Bu bağlamda gerçek olan Yahudilerin, tarihte
birçok halklar tarafından, köleleştirildiği ya da
dışlandığıdır. Eşitsizlikçi tutumlara karşı,
varlıklarını sürdürebilmek için kendilerini "kutsal ve
vaad edilmiş toprağa yerleşecek seçkin halk" gibi
ideolojik ama özünde psikolojik savunmaya dayalı, ırkçı
nitelik taşıyan düşünceler Yahudiler arasında
yaygınlaşır. Yahudi burjuvalarının sömürecek ulusal bir
devlet yaratma isteği ve gerekse emperyalist devletlerin
desteği sonucu, "Tüm dünya Yahudileri"ni Filistin'de
birleştirme ülküsü doğrultusunda, siyonist politika
etkin konuma geçer. Dünün Almanya'sında soykırımına
hedef olan Yahudiler günümüzde Filistinlilere karşı
şoven ve ırkçı tutumlarıyla her gün şiddetin dozunu
artırarak baskılarına devam etmektedirler.
Apartheid (ayrı gelişme), Güney Afrika Cumhuriyeti'nin
benimsediği, ırkçı politikanın ismidir. İnsan haklarının
insanlara eşit uygulanmadığı, seçme ve seçilme
özgürlükleri olmayan zenci ve Asyalı halklardan, beyaz
azınlığın koyduğu ırkçı nitelik taşıyan, yasalara
uymaları beklenmektedir. Birleşmiş Milletler
Topluluğu'nun bu ülkeyi üyelikten çıkarmasına ve tüm
uluslararası protesto ve yaptrımlara karşın G. Afrika
Cumhuriyeti ırkçı politikasını sürdürmektedir.
Gerçekte, bazı topluluklarda belli fenotiplerin ağır
basmasına rağmen, ırkların kesin ayrımlarının
yapılamayacağıdır. İnsan topluluklarının uygar, gelişmiş
ya da azgelişmiş olmalarının nedenini, ırksal kalıtıma,
fizik ve fizyolojik özelliklere, kültürel niteliklerdeki
farklılıklara bağlamak ırkçı politikalara özgü bir
tutumdur. Asıl belirleyici olan tüm dünya uluslarının
bilimsel ve çağdaş bir anlayışla, bu olaya karşı
tutumları olacaktır.
Günümüzde bu konuda hiçbir sorunu olmayan ülkelerde
bile, bir iç savaş ya da uluslararası bir anlaşmazlıkta,
ırkçılığın egemen sınıfın da desteğiyle ortaya çıkıp,
tehlikeli boyutlara ulaşması çok uzak bir olasılık
değil. Sahte bilimsel temellere dayandırılsa da halkın
zayıf bir anında, önyargı dozunun yükseltilip, toplumsal
düşüncenin ırkçılığa yönlendirilebilmesi söz konusudur.
Önemli olan tüm dünya uluslarının bilimsel ve çağdaş bir
anlayışla bu olaya karşı tutumlarıdır.
Irkçılığa karşı direnen tüm halklara kurum ve
kuruluşlara mücadelelerinde başarıya ulaşmalarını
dilerken, bu günün kavgalarında yetişen insanların belki
de çok yakında elde edecekleri özgürlüğü yaşarken,
geleceğe insan haklarının tüm insanlara ayrıcalıksız
uygulandığı düşüncede özgür barış içinde bir dünya
bırakacakları inancındayız.
DİPNOTLAR
1)
Siyonizm ve Irkçılık, s. 20
2) Şenel Alaeddin; Irk ve Irkçılık Düşüncesi: s.
63, Bilim Sanat Yayınları - Ağustos 1984.
3) Yarın Dergisi, Mayıs 1985, s. 13, Nazilerden
İnciler.
4-5) Şenel Alaeddin; Irk ve Irkçılık Düşüncesi, s.
102-162. Bilim Sanat Yayınları, Ağustos 1984. 6) Çağın
Kemal, Yarın Dergisi, s. 16, Kasım 1985 |