"Bilinçle donanarak toplumun sağlıklı dokusunu
yeniden örecek kuşağa,attığımız her ileri adımda payı olan, kişiliğimizde
gitzel ve olumlu ne varsa kendilerine borçlu olduğumuz,
annelerimizin emeğine ve tanımlanamaz özverisine
saygıyla..."
İnsan özgür doğar; en özgür olduğu tarihsel dönem
kimsenin bir başkası üzerinde doğal bir yetkesinin
olmadığı, egemenliğin doğa yasalarında olduğu dönemdir.
Kendi bilincine vardığı gün özgürlüğüne de bilinçle
sarılmış, bir yandan doğayı insanlaştırırken bir yandan
da doğanın gücünü karakter edinerek onunla bütünleşmiş
ve direnen, boyun eğmeyen bir yapıya ulaşmıştır.
Doğaya egemen olan insan kendi yasalarını koyarak toplum
düzenine geçiş yolunu açmış, oysa uygarlığa doğru açtığı
bu yol yer yer kendisini zincire vuran süreci de
başlatmıştır. Bu süreç ilkel topluluk yaşamında tam bir
eşitlik içinde toplumda aktif bir yaratıcılıkla yerini
alan, omuz omuza çalışan-üreten kadın ve erkeğin
yollarını açmıştır. Önceleri paylaşılırken bu yeni
dönemde azınlığın mülkiyetine geçerek, mülksüz bir
sınıfı yaşamak için işgücünü satmaya zorlayan üretim
araçlarının gelişimiyle, kadının anatomik yapısı çalışma-üretme
alanı konusunda belirleyici olmuş ve onu üretim
sürecinden uzaklaştırmıştır. Kadının tarihsel yenilgisi
ile sonuçlanan bu zincirleme anaerkil ailenin yerine
ataerkil aileyi getirmiştir. Bu olay bir dönüm
noktasıdır.
Kadın ve erkek özgürlüklerini ilk kez birlikte
yitirmişlerdir, özel mülkiyetin doğuşu ile. İkinci
yarayı ise kadın kendi anatomisinden almış, sınıfsal
ezilmişliğinin üzerine bir de ataerkil birikimi
koymuştur. Anaerkilliği ataerkilliğe dönüştüren gücün
kaynağı ise sınıfsaldır, kadının ezilmişliği tümüyle
sınıfsaldır.
Toplumun özgür ve eşit haklı bir üyesi iken bu
niteliğini yitirmesinin nedeni, cinsler arasındaki ayrım
olmamıştır. Örneğin, köleci toplumda köle kadın ile köle
erkek ayrımı yoktu, her ikisinin de emeği sömürülmüş,
her ikisi de özgürlüğünü yitirmiştir. Bu anlamda eşit
oldukları bile söylenebilir. İşgücünün metalaştığı
kapitalist toplumda emeğini ucuza sattığı için yine
erkekle birlikte kapitalin sömürdüğü insandır ve yine
sömürü bazında eşittirler.
Dünya kadınlarının özgürleşme yolunda devinim içinde
olmaları kıvanç verici kuşkusuz. İnsan olmak adına
onurlu bir yol. Ancak insanlığın tarihsel gelişimi doğru
yorumlanmalı, baş çelişki doğru saptanmalıdır. Kadın ve
erkek toplumun birbirinden yalıtlanamayan-soyutlanamayan
üyeleridir, birini özgürlüğe götürecek savaşımda diğeri
hedef alınmamalı. Bu tür oluşumlarda nitel bir sapma her
zaman olasıdır.
Neredeyse nüfusun yarısı gibi büyük bir potansiyeli asıl
sorundan uzaklaştırarak yanlış hedefe kanalize etmek
toplumsal bir sorumsuzluktur ayrıca. Özel bir analiz
aramak gerekmez, kadın kurtuluş hareketlerinin üretim
süreçlerinin kökten değişimini gerektiren bir dizi
talebi olmalıdır.
Sonuçta, kadının ve erkeğin özgürlüğünün limitini
belirleyen sınıfsal kökenidir. Çünkü insan ait olduğu
sınıf kadar özgürdür. Kadının özgürleşmesi toplumun,
sınıfının ve kadınlığının bilincine varmasıyla; üretime
katılarak emeğinin karşılığını bağımsızca
değerlendirmesiyle; diyalektik düşünceyi aklına ve
yüreğine sindirmesiyle eşanlamlıdır. Eşitlik ve özgürlük
gibi insanın başat sorunlarının çözümlenmesinin
önkoşuludur bu. ' Kadının özgürleşmesi, insanın
özgürleşmesi olayının bir boyutudur. .'Özgürlüğünden
vazgeçen insan, insan olma niteliğinden vazgeçiyor
demektir. Ulusların karakteri her bir üyesinin eşit
haklı ve özgür yaradılışlı oluşu ile belirlenir. Tarihi
yazan ve geleceği kuracak olan da bu karakterdir.
78 yıl öncesinin 8 Mart'ında bir grup bilinçli ve
yürekli işçi kadın, savaşarak hak ettikleri bu günü
dünya kadınlarına armağan ettiler. Onlar, grevde çıkan
yangında öldüler ama "hiç yaşamamış gibi" değil.
Anılarına saygıyla. |