Tüm
dostlara yürek dolusu selam!
Tarih: Ademoğlu'nun üretip yarattığı ve besleyip büyüttüğü
ve sonunda ayağına dolaştığı kör bir düğüm. Tarih Ademoğlu'nun
kendi yapıp kendi taptığı değerleri kendi cinsleri ile üleşim
kavgasında, ölen-öldüren ikilisinin hayat hikayesidir. Hikayenin
ana kaynağı Ademoğlunun ayağa kalktığı mekanda ve zamanda başlar.
O zaman ve o mekan henüz belli değildir. Tıpkı belli olmayan bu
başlangıcın, bitişi de belli olmayacaktır. Tarih, bu belirsizlik
içinde Ademoğlu'nun zihinsel faaliyetindeki aralanmadır. Yani bir
kilometre taşıdır. Duraktır. Bekleme salonudur. Onun için "tarih,
tekerrürden ibarettir" derler.
Vatan, vatanseverlik. Ulus, ulusseverlik. Din; dincilik veya
dindarlık. Kısaca kavga çıkartmak için her şey hazır. Haydin
dökülün meydanlara!
Oysa tüm Ademoğulları, tür itibariyle aynı, yani; ağlayan, gülen,
üzülen, yardım eden, yardım edilen, doğan, ölen ve öleceğini
bilen. Ancak olsun, yinede bir kavga nedeni yaratılmalıdır.
Kızmayın ama bende sizdenim! Seviyorum kavga etmeyi ve bir bahane
yaratmayı ve de yarattığım değerler üzerine tarihten söz
etmeyi. Tarih, çok önemli, zira o benim eserim! Ademoğlu eserine
ihanet eder mi; kendi yaratıp, taptığı ve uğrunda can verdiği bu
ulu değerler için değmez mi kavga etmek? Vallahi değer! Haydin
sahalara. Yetmez bu dar sahalar. Haydin daha geniş ve daha derin
yerlere!
Tarih dedimse; yazının, müziğin ve dansın tarihi değildir bu kez.
Hele hele Hatti-Hititler hiç değildir.
Azıcık savaş tarihinden söz edeceğim. Savaş; siyasi yolla
elde edilemeyen stratejik hedeflerin silah zoruyla ele
geçirilmesidir, diye tanımlar harp tarihçileri. Burada "Stratejik
Hedef" kavramının iyi anlaşılması için bir örnek vereyim.
Eskiden bu yana, "Boğazlara hakim olan dünyaya hakim olur" veya
"Doğu Akdeniz'i kontrol edebilen güç Ortadoğu'yu kontrol eder"
gibi dersler okutulurdu. Bir başka şeyde çok önemli bir toprak
parçası olabilirdi. Yani elde bulunduran tarafa üstünlük sağlayan
bir toprak parçası. Tüm bunların özünde savaş var. Yani
ölmek ve öldürmek. Hangi kafa özünde "ölüm" olan bir eyleme
sıcak bakar? Ancak gel gör ki, böyle kafalar azımsanmayacak kadar
çok. Onun içinde savaşlar bitmez ve bitmiyor. Onun için büyük
önder M. Kemal "Bir milletin hayatı söz konusu olmadıkça harp bir
cinayettir" der.
Bu kadar dolanıp, dolaştıktan sonra gelelim esas meseleye, yani
Abhazya, G. Osetya meselesine. Hani demiştim ya; vatan, millet,
yurtseverlik, ulusseverlik ve toprak bütünlüğü gibi yaratılmış,
kutsallaştırılmış değerlerin olduğunu. İşte Gürcü Cumhurbaşkanı bu
hastalığın onulmaz pençesine düştü. Yemedi, içmedi, yatmadı ve
uyumadı, uyuyamadı. İllaki Gürcistan'ın toprak bütünlüğünü
koruyacak. Çünkü kutsaldır bu anlayış. Oysa Abhazya hiçbir zaman
Gürcülerin toprağı olmadı. G. Osetya da öyle veya bu yerleri Tanrı
onlara vaat etmedi ama istiyor oraları. Niçin? Büyük Gürcistan
için. Ölmek ve öldürmek için. Daha önce Gamsa Gurdiya, Severdnadze
ve şimdi de Saakaşvili denedi, ölmeyi ve öldürmeyi. Belli ki devam
edecekler. Belki yarın, belki de yarından da yakın.
Orada yaşayan ve yaşamak isteyen Abhazlara ve G. Osetyalılara
ölüm. Çünkü yaşamak hakkı sadece Saakaşvili'ye ait. Tanrı böyle
bir vahşete izin vermedi. Çünkü haksızdılar ve onun için sayın
Putin ve Medvedev vesile kılındı. Abhazlarla, Güney Osetyalılarda
aslanlar gibi yurtlarını korudular. Öldüler, öldürmemek uğruna.
Bir tavsiyem var Tiflis'e "Rahat dur!" Aynı suda 3 kere
yıkanılmaz. Unutma burada bir ulusun hayatı söz konusu...
Tanrı'm! Barışı, kardeşliği ve sevgiyi egemen kıl! |