...................
...................
ÖZ ELEŞTİRİ…  HAA?

16.05.2016

Ali Çurey
...................
 
...................

Dostlarım, bireysel ve toplumsal olarak yüz elli yıldır yaşadığımız gurbet topraklarında somut olarak ne kazandık? Tersine ne kaybettik?  Bırakınız “Çerkesleri kurtarma” söylemlerini, sen, ben ve o bir oto eleştiri veya kendimizi bu konuda sorgulama cesaret ve erdemliliğimiz var mı?

Yaşamak, nefes alıp vermekse ve de doyma, örtünme ve de  barınmadan ibaret ise evet ''yaşıyoruz”. Yüz elli yıldır yaşadığımızı sandığımız topraklarda kültürel ve ekonomik olarak Çerkes toplumunun gerçek durumu nedir? Üretim ilişkilerinde artı değerimiz nedir?  Sermaye ve emek ilişkilerinde, içinde Çerkeslerin de bulunduğu bu düzende yerimizin ve konumumuzun saptanmasında Çerkes halkının adı var mıdır?

Devrimci mücadelenin ölümüne içinde olan tek bir Çerkes kendi kimliği ile anıldı mı? Anılıyor mu? Çok bilinen Yusuf Aslan, Bülent Uluer ve daha ismen sayabileceğim pek çok devrimci. Sağda da aynı manzara.  “Kardeşim gün  faşistlerle, kapitalistlerle mücadele günüdür. Özgün kimlikleri öne çıkartmak düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmektir.  Gücümüzü bölmektir” sloganları ile yer gök inledi ve hatta “Çerkeslerin bir ulus olmadığını”  kanıtlamak için -halkların kaderlerinin tayin hakkını Stalin‘in ulus nedir?- tanımlaması ile kafamızı dövdüler. Belki de o günlerde genç Çerkes kardeşlerim haklı olarak günün modasına kapıldılar.

Burada, kimse benim savunma veya özeleştiri yaptığımı sanmasın. Sadece bir tespit yapıyorum.  Şayet yine o günlerin hesabını yapabilecek insan ve ya insanlarımız daha çok olabilse idi, şu anda anavatana dönüş yapanların sayısı misli ile artmış olurdu. 1990 öncesi anavatana kesin dönüş yapan ilk üç kişinin birisi Suriyeli idi. Bu açıdan bakarsak Ürdün ve Suriyeli çok hemşehrimiz 1990 öncesi anavatana kesin dönüş yapmıştır. Semih Thabısım en bilinen ismi idi. Diğer iki kişi Ünal Nartok ve Fehmi Polat ise TC yurttaşı idi. Ünal rahmetli oldu. Fehmi yaşıyor.

SSCB döneminde yani 1990 öncesi dönenler, bir eli yağda bir eli balda yaşadılar öyle mi? Her şey beleşti öyle mi? Heyhat! Onların nelere katlandıklarını yakinen gören ve bilen bir insan olarak, konuşuyorum: Lütfen, SSCB zamanında “ ekmek elden, su gölden” değildi. Elbette öyle olanlarda vardı. Ama “o” kesin dönüş yapan insanlara “Beleş yaşadılar ve öyle yaşamak ön görüşü  ile dönüş yaptılar” gibi bir yaklaşım yakışıksız ve hatta birazda dönenlere saygısızlıktır. Gerçekleri bilerek yazınız. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.  

Yeğenim Murat Çurey, eşi ve bir çocuğu ile 1989'da anavatana kesin dönüş yaptı. Allah'tan kendisi idealist olduğu için ve de kardeşim Muharrem Çurey de karınca kararınca katkıda bulunduğu için daha az sıkıntılı günleri oldu. Kızım Tijin Çurey ve ben ise  ilk kez  1990'da o günlerin tarif edilemez karmakarışık günlerinde  Gürcistan üzerinden  yani kara yolu ile Nalçik’e ulaştık. Cebimizde sadece birkaç yüz dolar vardı. Çünkü daha fazlası yoktu.  Onu da Adil Keskin ve Nusret İşcan dan borç olarak almıştım. Sonra bu paraları geri almadılar. Allah razı olsun. Geçmişi irdelerken veya değerlendirirken o günün koşullarını dikkatten uzak tutarak, günümüz koşullarına uyarlayıp ahkam kesmek ahlaki değildir. Gerçekte değildir.

Sevgili dostlarım, teknolojinin ulaştığı bu zaman diliminde  “Yazabiliyorum. Bende varım!” gibisine “mış” gibi yaparak ne elde ettiğinizi çok merak ediyorum.

Kardeşim, sana “Zorla dön!”  diyen mi var? Nerede mutlu isen ve şayet Çerkes insanı olarak kalmak gibi bir sıkıntın yoksa nedir zorun? Diyorsan ki “Ben gurbette daha mutluyum ve daha Çerkes'im”  mübarek olsun.

İşin üzücü tarafı, bu yazan ve konuşan insanların kendi çaplarında halkı için iyi veya kötü hizmeti geçen dostlarımdan oluşu. Gerçekten aklı başında saydığım ve hatta sevdiğim kardeşlerim. Çerkeslik yarışında inanınız onlarla yarışamam. Haydi diyelim ki gençliklerinde moda olan bazı akımların içinde oldular.  Sağcı, solcu, devrimci, milliyetçi falan. Daha sonralarında, Maocu, Enver hocacı, Dev-Gençli, Halkın Kurtuluşu ve daha pek çok fraksiyon.

Sevgili kardeşlerim, daha enteresanını söyleyeyim; o günlerde bir dedikodu yayıldı “Herkes oturduğu evin sahibi olacak” diye. Zavallı ben Selamsız'da (Üsküdar-İst.) 200 TL kira ile oturduğum evi hemen terkedip Zeynep Kamil'de kirası 400 TL olan 3+1 daire kiraladım. “Allah ev sahibi oldum. Kiradan kurtulacağım“ derken 12 Mart Muhtırası ile tüm hayallerimiz yıkıldı. Sil baştan daha ucuz bir eve taşındım. Rahmetli annem ve babamı da buna inandırmıştım. Nasıl fırsatçılık ama! Bu arada “dönüş” özlemini de bırakmıyorum. Ne yaman bir çelişki. Bir tarafta mülk edinme derdi. Diğer tarafta “anavatana dönüş” pes vallahi.

Demek ki, aslında benim aradığım şey hem maddi ve hem de manevi değerlerle tanımlanabilecek bir hayatmış. Onun için anavatana dönüşü de  “sürünmek istiyorum” anlamında algılanmamalıdır. Elbette, orada da “insan gibi yaşamak” hayalimiz vardı. Daha iyiyi ve daha güzeli ummak neden kötü olsun. TC'den Avrupa'ya işçi olarak gidenler Türkiye anavatanımız değildir bizim anavatanımız Almanya diye mi gittiler.  Bu anlamda  “anavatana dönüş” fikri  hem “ben” olma ve hem de “daha rahat bir yaşam içerir.”

Amerika'ya, Kanada'ya, Hollanda veya bir başka Avrupa ülkelerine giden, göç eden ve oraların  yurttaşı olmak için bin bir fırıldak çeviren hemşehrilerimiz yok mu?  Dün, bugün ve hatta yarınlarda da dönüşçülere akla hayale gelmedik saldırılarda bulunan ve bulunacak olan otoeleştiri bekleyen Çerkes kardeşlerim, bir gün ve bir kez olsun anavatanın dışında fırıl fırıl dolaşan ve oralara yerleşenlere bir eleştirileri oldu mu?

Anadolu’nun kurak ve kavruk topraklarında yaşayan ve sadece karnını doyurabilmek için gurbet yollarına düşen nice Çerkes insanına “devrimci söylemlerinin” dışında bir tavsiyeleri oldu mu? Sonunda “Bu köylü ve işçi takımı devrimcileri anlamıyor” yakarması ile saf değiştirip avanta ve lavanta peşinde koşmadılar mı?

Sevgili dostlarım, elbette ki gerçekten bilinçli ve bilgili devrimcilere saygılıyız. Ve uğrunda öldükleri davalarına ve onun yiğit savaşçılarına “saygı” ne kelime minnettarız, şükran borçluyuz. Tanrı'dan rahmet diliyoruz. Aynı yolda asla saf ve cephe değiştirmeden direnenlere de yürekten selam olsun.

Ben ve dönüşe inanan, bakınız “inanan”  sözcüğünü özellikle kullanıyorum. Hiç kıvırmadık. Bahane aramadık. Sadece ve sadece “durum muhakemesi” yaptık. Onun için “dönüş ne demektir'', “dönüşten amaçlanan hedef nedir'' sorularına kafa yorduk. Yazılar yazdık. Konferanslar düzenledik. Önce anavatana kişi ve grup olarak ziyarette bulunduk. Nabız yokladık. Tansiyon ölçtük. İş ve aş meselesine çare aradık. Sadece “Arkadaş anavatana döndüm, beni besleyin” gibi absürt bir düşünceye kapı aralamadık. Ve ilk dönen (Suriye ve Ürdün hariç) üç kardeşim her türlü sıkıntıyı göğüsledi ve geri dönmedi. Çünkü onlar inançlı idiler ve o tarihlerde onları “Devrim Öncüleri” olarak adlandırdık.

Sevgili dostlarım, “dönüş” meselesinin tarihini bazıları elli altmış yıl önceki bir zamana bağlar. Tümden yanlış, tamamen uydurma. Ben babamın halalarını ve onlarla sohbet etme mutluluğuna eren bir insan olarak onlardan duyduğum en önemli tümce idi “dönüş”. Ne var ki, ilerleyen zaman içinde SSCB ve onun aleyhine yürütülen kötü propaganda “dönüş” düşüncesi ve söylemini küllendirdi. Günümüzde canlı olarak yaşadığımız Suriye meselesinde  göçmen olan – kaçan bu insanların çoğunun umudu ve hayalidir Suriye'ye geri dönmek. Ama zaman ne getirir bilinmez. Tıpkı buna benzer bizim “dönüş” umudumuzda.

Bir başka enterasan eleştiri; özerk cumhuriyet yurttaşları iş ve aş bulmak için Moskova'ya RF ‘nun bir başka kent veya bölgelere gidiyorlarmış. Yani özerk yönetim de palavra. Çünkü insanları işsiz.

Sevgili dostlar, şu mantığa bakar mısınız? 21. yüzyılda teknolojinin geldiği noktayı ve sonuçlarını anlamayan ve daha açık ve kısa olarak yaşadığı çağın bilincinde olmayan bu insanlara neyi nasıl anlatacağız?  Bunu TC'de yaşadığımız şu sıcak günleri örnek olarak sunarsak  belki de “Haa…..!!!” diyenler olabilir. Aynı mantıktan hareketle TC yurttaşı Kürtler, Kürt insanı olarak yaşamak istiyorlarsa, mevcut sistem ve yönetim gereği çoğunlukta oldukları ve “Kürdistan” diye isimlendirdikleri bölgeden hiç ayrılmasınlar  mı? Yani iş ve aş için İstanbul’a Ankara’ya veya bir başka bölge ve kentlere gitmesinler mi?

Ne ala bir fikir. Tebrikler. Be dostlarım kendi besleyemediği, iş ve aş veremediği insanları “Gavur” dedikleri memleketlerde; çöpçü, yamak , ağır kol işçisi, oto yıkayıcı, şoförlük ve daha nice işlerde çalışarak iki nesil “yok” olmadı mı? Elbette ki bu tabloya TC yurttaşı çok sayıda Çerkes insanı da dahildir. Ne diyorsunuz bunlara? O zavallı insanların alın teri, azıcık artı değerlerini ellerinden alabilmek için bırakınız siyasileri, çoğu küçük işletme sahibi esnaf “Almancılar gelse de biraz iş yapsak” diye aç kurtlar gibi beklemediler mi?

Rusya Federasyonu topraklarında çalışmak kökeni ne olursa olsun her insanın yasal hakkıdır. Tıpkı dünyanın her yerinde olduğu gibi.

Canım dostlarım, güzel hemşehrilerim , seçkin soydaşlarım. ABD vatandaşı olmak için avuç avuç dolarlar harcamak ve sonrada “Ben ABD vatandaşıyım. Çocuğumda öyle” diyerek övünüp, dünyanın ikinci süper gücüne (Rusya Federasyonu'na)  kör olmak sana daha çok Çerkes, olma hakkı vermez. “Anavatanım” diyorsan önce ona olan borçlarını ödemeye hazır olacaksın. ”Yok” diyorsan, ya oturduğun yerde kal ve öl ya da konuşma.

Silah zoru yok, gidene de ve kalana da! Anladın mı?

Not 1: Hatti- Hititler ile ilgili ilginç bulduğunuz bilgi ve belgeler varsa bana göndermenizi haseten istirham ediyorum.
Not 2: Şu anda Hatti- Hitit uğraşmanlarınca Hatti- Hititce olarak tespit edip manalandırdıkları 300 sözcük mevcut. Bu üç yüz sözcük şu anda yaşayan dil Abhazca ve Adigece ile bire bir örtüşmektedir. Bilim insanlarımız, yani varsa; genel tarihçi, filolog ve etimolog olan kardeşlerim bu bilgileri benimle paylaşsın. “Yok” diyorsan bu işi benim gibi alaylılara bırakmayın.

Saygı ve sevgilerimle.

...................
...................
 
...................
...................