Sevgili dostlarım, bu başlık aklınızı karıştırmasın. Biraz sabırlı
olursanız ''Hımmm…'' diyeceksiniz. Çünkü, bizim karşımızda; yani,
Çerkesler ve benzeri halklar için “var olma” mücadelesinde şu iki
cephenin gerçek niyetlerini çok net olarak görmeli ve yolunu buna
göre ayarlamalıdır (çizmelidir).
Bu iki cephenin açık adı ve adresi şudur:
a)
Dinciler (dindarlar değil)
b) “Tek kimlik”
savunucularıdır.
Her iki cephenin nihai amacı ortaktır.
Yani “yok” etme “yok” sayma üzerinedir. Bu iki cenahın amaca
ulaşmak için kullandıkları dil ve üslup sizleri şaşırtmak ve kafa
karışıklığı yaratarak özgün kimliğinizi unutturmak veya en azından
sulandırmaktır. Bakmayınız onların bal damlayan söylemlerine.
Arının ağzında bal vardır. Ama kuyruğunda da zehirli iğnesi
bulunur.
Dincilerin, “Allah nezdinde doğru olanı, önce insan
olmak ve sonra da din kardeşliğidir”
ortak söylemini bir an düşününüz! Dinine veya inancına
samimiyetle bağlı olan hangi İnsan buna “hayır” diyebilir?
Düz mantıkla baktığımızda ne kadar insani ve ne kadar güzel
değil mi? “Ama,
ancak ve lakin” deyip hemen
bir soru ile bu görüşe yanıt verebilirsiniz.
Bir soru
şudur: Sevgili dinci ben Çerkes insanı olarak doğmak için Allah'a
dilekçe mi verdim?
Başka bir soru da şudur: Bu dünyada yaşayan bunca insanın farklı
bölge ve kültürde oluşunun sorumlusu Allah ise (sizlere göre),
aynı Allah karar ve yetkisinden pişmanlık mı duydu ki (haşa),
tüm beşeriyeti tek din, tek
dil ve kültüre indirgesin?
Yani hepsini Müslüman kabul etsin.
Ve dahası tüm dünya Arapça
alfabeli Kuran'ı, o Kureyş kabile dili ile okusun Bunun mantıkla,
akıl, bilim ve bu dünya gerçeği ile izahı mümkün mü?
Şimdi
bazı okuyucuları duyar gibiyim! “Sen din alimi misin, Arapça
biliyor musun'' ve “bir ayeti kelimesinde 'Biz insanları daha iyi
anlasınlar' diye mi yarattık” dediklerini. Sanki “din alimi” olsam
dinleyecekler mi?
Her gün televizyonlarda onlarca din alimi, ulema, hacı hoca ve
dahi takkelisi, şalvarlısı ve de cüppelisi konuşmuyor mu?
Hangisinin söylediği diğerinin söylediğine uyuyor? Çünkü
1500 yıl önceki Arap kabile dili anlaşılmıyor, bakmayın siz
anlaşılıyormuş gibi konuştuklarına.
Dahası Tanrı'nın ne
demek istediğini, evirte kıvırta izaha çalışan bu insanlar sanki
Tanrı'nın kendisi ne demek
istediğini anlatamadı da bunlar yorumlarıyla Tanrı'ya tercümanlık
mı yapıyorlar?
Be kardeşim Kuran'ı Kerim'i Allah Sadece bu
adı geçen din aracıları ve de tefecilerine mi gönderdi? Ümmisi,
çobanı, emekçisi, bekçisi ne
yapacak? Bunlar neyi anlatılırsa ona “o doğrudur” mu diyecek?
Günümüzde Diyanet
Teşkilatı'nda branşı filolog, dilbilimci ve
etimolog var mıdır?
Yoksa 1500 yıl önceki bu Arap kabile dili olan yazılar
nasıl anlaşılacak?
Acaba birileri çıksa da “kardeşim Kuran
dili sadece Arapça sözcüklerinden ibaret değildir, devrin egemen
kültür dilinden sözcüklerde almıştır” diyebilir mi? Maazallah…
Kafir, zındık, imansız, dinsiz damgasını kim yemek ister!
Değerli dostlarım, gelelim “tek kimlik” savunucularına!
Onların adı bazen ''ulusalcı'', bazen “milliyetçi”, bazen de
“ırkçı” ve hatta bazen de ''üst kimlikçi'' oluverirler. Tek
amaçları vardır; önce tek dil. Yani tüm yurttaşları sadece tek dil
konuşmaya alıştırmak. Böylece özgün anadilleri baskılayıp
konuşmalarını önlemek. Yavaş yavaş unutturulan ana dillerinden
sonra aidiyet duygusunu da yok edip ana amaçlarına, yani tek dil
tek ulus ve de tek vatan dedirtmek.
Sevgili
dostlarım sözü fazla uzatmadan gelelim sonuca; ister dinsel söylem
ve eylemler, isterse tek kimlik savunucularının ortak paydası
“farklı dil ve kültürleri” yok etmektir. Her ikisinin de nihai
amacı budur. Sözü fazla uzatmayalım dedim ama söylemeden
geçemiyorum. Din tacirleri Allah'la diğerleri ise birlik ve
beraberlik yalanı ile farklı dil ve kültür sahiplerini
aldatıyorlar. Sizler de bunlara inanıp; ihtiyaç, inanç ve izdivaç
tuzağına düşüyorsunuz. Bir an sahip olduğunuz farklı dil ve
kültürün tanrısal bir armağan olduğunu düşününüz. Ve şu
soruyu kendinize sorunuz.
Madem ki benim dilimi, soyumu ve hatta belli oranda yaşadığım
topraklar Allah'ın bir tanzimidir. Onları korumakta Tanrı'ya
hizmettir. Bu denli
basit.
Sevgili dostlarım, ''kız aldık, kız verdik'' şamatası aslında bir
hakarettir. Kızlarımızın ve kadınlarımızın alıp satılan bir meta
olduğu şeklindeki gizemli inancın dışavurumudur. Onun için Sayın
Emin Çölaşan bey, Osmanlı
padişahlarının kutsallaştırılmış kadın harasının baş kadınlarını
Çerkes kadınları olarak sunmaktadır?!! Sadece Emin Çölaşan
değildir bunları söyleyen Murat Bardakçı da bir başka açıdan
bizleri “hain, iyilik bilmez, sığıntı” vs. gibi tanımlamasıda
konunun tek merkezli olduğunun açık ifadesidir.
Yani dostlarım; birileri anavatana dönüş fikir ve
eyleminin yolcularını “özeleştiriye” çağırırken bunlardan hiç
bahis yok. Ve güzel kardeşim insanın “vatanım” diye inandığı
topraklarda yaşamak istemesinin özeleştirisi olur mu?
Dahası, anavatana dönüp
oranın yurttaşı olduktan sonra daha iyi ve daha güzel para
kazanmak için anavatan dışında bir yere gidemez mi? Herhalde bu
anlayış dünyada sadece Çerkes insanı olanlara yasak.
Çerkes'sen ve hele
bir de anavatana dönmüşsen hakkına razı ol ve otur mu diyeceğiz!
Pes ki, pes…
Not 1:
Demokrasinin nihai amacı yaşayan insanları bireysel özgürlük
aşamasına getirmektir.
Not 2: Dinsel
inançların nihai amacı ile tek kimlik savunucularının amacı ise,
ölüye göre tabut değil, tabuta uygun ölü hazırlamaktır. Yani
meşhur sözdür ya; semer almak için eşeğin fikri sorulmaz sadece
ölçüsü alınır.
Not 3:
Benim şahsen ne dini inançlara ve ne de ulusalcılara karışmak ve
onlara akıl vermek gibi bir niyetim ve anlayaşım yoktur. Olamaz.
Tek arzum Çerkes insanı olarak kalmaktır Tanrı ile benim arama
girmeyiniz. Irkıma, aidiyetime, doğal haklarıma ve tarihsel
kültürüme karışmayınız. Sizler kimsiniz benim var olma arzuma ve
isteğimi, ister dinsel ve ister ulusal bahanesiyle şekil ve biçim
vermeye kalkarsınız! Kalkarsanız; benim de sizlere şekil ve biçim
verme hakkım doğar.
|