Sayın Cumhurbaşkanı'm,
Önce geleneksel tarihi terbiyem gereği selam eder,
sağlık ve mutluluk içinde bir yaşam sürmenizi niyaz ederim. Sağ
olunuz, varolunuz.
Daha önce yani başbakanlığınız
döneminde (2009) yine buna benzer bir dilekçem olmuştu.
Elbette ki, siz her söze ve yazıya yanıt veremezsiniz. Buna
zaten ne zamanınız ve ne de enerjiniz yetmez. Ancak her seçim
öncesi, tüm siyasi adaylar
ısrarla ve altını çize çize “tek bir oyun dahi inanılmaz önemi
vardır, lütfen sandığa gidiniz ve oyunuzu atınız” uyarısında
bulunuyorlar. Bizler de yurttaş olarak bu ikaz ve uyarılara
sadakat gösterip oyumuzu kullanıyoruz. Yani vekillerimizi
görevlendiriyoruz. “X” veya “Y” partisi oyların çoğunu alıyor ve
asılın adına memleketi mevcut yasalar çerçevesinde yönetiyor.
Burada seçim yasaları ve baraj meselesini değerlendirmek
ilgililerin sorunu. Oraya girmek benim bilgi ve yetki alanımın
dışında. Ben sadece
yurttaşlık görevimi yapıp önce oy vermek, sonra onu yani oyumu
verdiğim kişiyi takip etmektir. Ve bir sonraki seçimde oy
vereceğim daha doğrusu tayin edeceğim vekili belirlemektir. Ama
inanınız ben şahsen kime oy verdiğimi ve bir “asıl” olarak kimden
hesap soracağımı bilmiyorum. Hoş bilsem de ne yazar ki! Çünkü
“Atını alan Üsküdar'ı geçiyor. Bor’un pazarını takmadan eşeğini
Niğde’ye sürüyor.” Bu durumda bazen kendimi eşek yerine konmuş
zanı ile üzülürken, hemen aklıma Allah geliyor. Yine teselli
buluyorum. Hani ya, eşeği de Allah yarattı. Allah
yarattığını aşağılar mı? Ben de eşek olsam da (Merzifonlu
olduğum için) yaradandan dolayı kendimi sevmeye çalışıyorum.
Eşekten söz açılmışken “elbette ki, bana semer almak için fikrimi
soracak değiller, sadece ölçümü alsınlar yeter” diyorum. Ve de
öyle oluyor. Birazda konuşan tarafımız var ya.
Sayın Cumhurbaşkanı'm,
Bu ülkede Museviler, İseviler, Aleviler, Ateistler, Deistler
vs inançlı pek çok insan veya insan grupları var. Her biri ülkenin
yurttaşı vergi veriyorlar, askerlik yapıyorlar, üretime iştirak
ediyorlar. Tasada ve kıvançda hepimizle birlikte hareket
ediyorlar. Yani tek millet, yani kimlik ve aidiyetleri ne olursa
olsun hepimiz Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı ve
üst kimlik olarak Türk'üz. Örneğin benim aidiyetim, yani
adımız Çerkes. Ne yapayım buna, Tanrı'nın bir tanzimi. Ama
ne Türklükten ve ne de Müslümanlıktan
bir şikayetim yok. Kültürel aidiyetimi de seviyorum “ben
Çerkes'im” derken asla bir başka kimliği aşağılamak aklımın
ucundan geçmez. “Müslüman'ım” derken de bir başka inanca hakaret
etmek veya onu aşağılamak asla!
Sayın Cumhurbaşkanım,
Siz böylesine dinler ve ırklar ve
hatta bin bir uygarlığa beşiklik etmiş ve halen öyle olan bir ülke
ve halkına Cumhurbaşkanlığı yapıyorsunuz. Onun için elbette ki,
sadece, zat-ı alinizi
inancı ne kadar kutsalsa
diğerlerininki de öyle.
Ama siz hepimizin Cumhurbaşkanı'sınız, o bakımdan şahsi
inancınızı her lahza “en kutsalı” olarak söyler ve eylerseniz,
diğerleri ne hale geliyor. Hiç düşündünüz mü? Burada “asla
Müslümanlık'ınızı veya dindarlığınızı yaşamayınız”
gibi bir sonuç çıkartmayınız. Ama, ancak ve lakin sadece
kendi yurttaşlarınız değil, bağlı olduğunuz insanlık camiasının
size ve ülkemize bakışları
ne olur?
Sayın Cumhurbaşkanım,
Yunan, İsrail, Arap ülkelerinin, Hindistan'ın, Japonya'nın
daha pek çok ülkenin Cumhurbaşkanları, Başbakanları, Bakan'ları ve
dahi din adamları ülkelerinin bayram, seçim, referandum gibi
konularda gelip İstanbul da, Antalya da, İzmir'de, Trabzon'da,
Merzifon'da miting, propaganda ve hatta “sakın aslınızı
yitirmeyiniz, sakın dininizi, geleneklerinizi unutmayınız ama
Türkiye'ye bağlı kalınız” vs gibi konuşmalar yapabilirler mi?
Örneğin, Trabzon ve Rize de kilise, sinagog, ve hatta papaz, haham
okulları açabilirler mi?
Sayın Cumhurbaşkanım,
Tüm konuşmalarınızda “biz”
ve “onlar” ayrımını ısrarla sürdürüyor ve bu ayrımı da Müslüman -
müşrik mücadelesini çağrıştıran sure ve ayetlerle süslüyorsunuz.
Gerçekten ve tüm içtenliğimle zat-i alinize
bu konuda birkaç sual
sunmak istiyorum. Suallerim şunlardır;
1)
Sizin gibi düşünmeyenler veya sizin gibi inanmayanları, müşrikler
olarak mı görüyorsunuz?
2) Şayet bu suale
“evet” diyorsanız, bunca muşriği kendi düşünce ve inancınıza hangi
kural ve yöntemle sokmayı
tasarlıyorsunuz?
3) Şayet “hayır yok böyle
bir şey” diyorsanız, biz ve onlar ayrımının izahını nasıl
anlamamız gerekiyor?
4) Suriyeli göçmenler
neden dindaş ve ırkdaş
ve diğer Müslüman ülkelerine gitmiyorlar da Türkiye’yi veya
Hristiyan ülkelerini tercih ediyorlar. Oysa Suudi Arabistan ve
Arap Emirlikleri hem Türkiye’den çok daha zenginler ve İslamiyet’i
de daha seçkin yaşıyorlar.
Saygılarımla.
|