Sevgili Dostlarım, .
Efendi değiştirmek insanı özgür kılmaz. Ancak insan için, yine
kendi cinsinden, insanın, insana hazırladığı tuzağı, bir başka
sözcükle ifade bulan “bukağı (*) kırmaktır” özgürlük. Çerkesce
dört sözcük; “лъахъэ”, “дэмэкъуэ”, “апщэхъу” ve “лъэпщэхъу”.
.
Can Dostlarım, hepimiz duyarız ve hatta “cins at, cins
kedi, cins köpek ve hatta cins inek”
dahası “aşılı” ve “aşısız”
meyve sözlerini. Nedir bunların insan yaşamında anlamı? “Allah
Allah, at attır, kedi kedidir. Ne farkeder?” demiyoruz,
diyemiyoruz. Neden?
.
Hiç duydunuz mu, cins kediler veya cins atlar, cins olmayanları,
kendilerine hizmet için
kullandıklarını. Ama biz insanlar, hayvanları bile cins olanlar,
cins olmayanlar diye sınıflamışız. Ne için?
.
Sevgili dostlarım, burada Türkçe'sini tam olarak çeviremediğim
Çerkesce bir tamlamayı sunmak istiyorum. “цIыхур, цIыху зыщIыр и
цIыхуыгъэращ, цIыхуыгъэ зыхэлъыр, Адыгагъэращ“
.
Ağaçlar ve tüm bitkilerde canlıdırlar. Doğarlar, büyürler ve
ölürler. Hayvanlar alemi de. Ve de insanlar da. Bunda tartışılacak
veya anlaşılmayan ne vardır? Hiç! Her varlık kendi doğasında
görevini yapıyor. Ağaçlar da çoğalıyorlar, hayvanlar da. “Yani
evleniyorlar!” İnsan da aynı. Peki insanı diğer varlıklardan
ayıran özellik nedir? Yanıt; akıl, dil ve utanma duygusu. (Ahlaki
değerler) Bitkiler ve hayvanlar alemi şifreli. Nasıl
şifrelenmişlerse öyle yaşıyorlar. Bu şifrelere insanın müdahalesi
var mıdır? Elbette.
Ağaçlar aşılanıyor. Aşılı erik, aşılı gül, aşılı elma vs.
Hayvanlar alemine müdahale var mı? Elbette.
Genetik kodları değiştiriliyor. Kısaca, Ademoğlunun
müdahale etmediği konu yok. Ancak, doğa yasalarına sadece sınırlı
oranda müdahale edebiliyor. Şimdi, insana yani Ademoğluna yani
kendimize birkaç sorum var.
.
1) Hiç müdahale edemediğimiz bitki ve hayvan türü
var mıdır? Varsa hangileridir? 2) İnsanın,
insana müdahalesinin sınırları ne kadar? Tavanı ve tabanı nedir?
.
Peki hangi hayvanlar eşleştirilemez. Örneğin, bir serçe,
güvercinle. Bir güvercin, karga ile. Bir leylek, devekuşu ile. Bir
kartal bir akbaba ile. Bir kirpi, kaplumbağa ile eşleştirilebilir
mi? Ve devam edersek, hangi hayvanlar ne derece eğitilebilirler.
Örnek, kedi bir sirkte gösteriye hazırlanabilir mi? Veya bir
domuz? Ve hangi hayvanlar, insanlarca istenilen düzeyde
eğitilebiliyorlar, eğitilemiyorlarsa neden?
.
Sevgili dostlarım, şimdi gelelim ana meseleye. Şu anda dünyada
mevcut insan grupları içinde; rengi, ırkı, dini ve dilini ayırt
etmeksizin, hangi bölge ve hangi iklim kuşağındaki insan türü bir
başka insan türü tarafından eğitilmektedir? Ve istenilen düzeyde
eğitilebilmekte midir? Eğitilemiyorsa neden?
.
Sevgili dostlarım, aklıma kötü şeyler geliyor. Ne gibi, derseniz.
Bilimsel bir yanıt veremeyeceğim ama Avrupalı “coğrafi olarak
değil” akıl ve dil olarak, yani insan olarak, neden benden daha
akıllı ve neden benden daha uygar? Günümüz İslam coğrafyasına
bakıyorum. Bir de onun dışında kalan dünyaya.
Göz, sadece bakmak için
değildir. Görmek içindir. Görmekte yetmez, kıyaslayan, nedenini ve
niçinini ayırt edebilmektir. Bu anlamda beş duyu organımında bana
gösterdiği bir gerçek var (bana göre).
Evet, bazı kişi ve toplumlar ne yaparsanız yapınız
eğitilemiyor. Herhalde bu da bir doğa yasası. Belki evrenin
sonsuzluğundaki bilinmezler gibi bununda nedenini henüz
bilemiyoruz. Ancak “eğitilemez” olduğunu mevcut dünya
manzaralarından okuyoruz. Bu sonuca, her birimiz kendimizce haklı
gerekçeler getirebiliriz. Fakat görünen manzarayı değiştirmez.
.
Sevgili dostlarım, kendisini, giyim, kuşam, koşum ve söylemleriyle
“Gerçek Müslüman” olarak görüntülenen pek çok insanın ağzından
küfür, sözlerinde hakaret, işlerinde adaletsizlik hakim. Bu
kişilerin “İslam'ı” temsil etmediğini söyleyerek kurtulamayız.
Zira, bir kimse takkesi, cübbesi, şalvarı, sakalı ve söylemleriyle
zaten kimliğini ortaya koyuyor. Şimdi ben sokakta böylesi birini
gördüğümde “demek ki bu İslam'ı tam yaşayan biridir” diyorum.
Çünkü kendisini öyle tanımlıyor. Ama gör ki, hangi İslam!
. Bırakınız dini inancını,
sıradan bir insanın asla söyleyemeyeceği sözleri ve bir insanın
asla yapamayacağı işleri gayet rahat söylüyor ve yapıyor. (Burada
onun yaptıklarını söylemeye terbiyem, kimliğim müsaade etmez.) Ama
sadece bir sözcüğü arz etmek istiyorum. “Zürriyetsiz” ve
”zürriyetsizler”, yani çocuğu olmayan veya olmayanlar. Bunu
da bu ülkeyi temsil etmiş bazı insanlarımız için kullanıyor.
“Utanmayı” unutan ve ondan yoksun. Bu sözün sahibi veya sahipleri
inanmış göründüğü Tanrı'nın katında ne anlama geldiğini
düşünmeden sarf eden, suretten insan görünümünde bulunan bu varlık
için hangi dinde ve hangi toplumda olduğu zerre önemli değildir.
Ama onlarla birlikte bu güzel ülkede yaşıyor olmaktan dolayı
iliklerime kadar utanıyorum.
.
Sevgili dostlarım, ben ne ilahiyatçıyım ne de bilim adamıyım. Tıp
doktoru ve sosyolog hiç değilim. Sadece sıradan bir işkolu
emekçisiyim. Ama, insan aklına ve insan diline sahip olmaya
çalışıyorum. Çünkü insanım. “Aidiyet kimliğim, her türlü siyasi ve
inanç mülahazasının üstündedir”. Şimdi, bu söz konusu ve kendisini
en büyük Müslüman gören Adem ve Havva oğluna veya oğul ve ya
kızlarına Kuran-ı Kerim'den Türkçe bir meal sunuyorum.
.
Kevser Suresi, 3 ayetten ibaret.
(Kuran-ı Kerim Türkçe Meali. İhsan Atasoy. Sebat dağıtım. 2008.
Nisan. İstanbul. Çatalçeşme Sokak. Defnehan No 27/14 Cağaloğlu
–İstanbul.)
.
Ayet 1:
Şüphesiz ki biz sana Kevseri verdik.
Ayet 2:
Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Ayet 3:
Asıl nesli kesik olan, sana düşmanlık edenin ta kendisidir.
Sevgili dostlarım, Hz. Muhammed'e devrin müşrikleri de “nesli
kesik” demişlerdi. Hazreti İsa'ya daha kötüleri söylendi. Demek
ki, çağımızda da Müslüman görünümlü müşrikler mevcut. Allah ıslah
etsin.
.
.
NOTLAR:
. (*) Bukağı: Kaçmasını önlemek için hayvanın ayağına
geçirilen demir köstek.
. Not 1) Kendisi
gibi düşünmeyeni ve kendisi gibi inanmayanı yok edilmesi gereken
düşman sayan ve inanılmaz bir kin ve intikam duygusu içinde
“onların malları ve karıları bize helaldir” diyebilen kişiler
mevcut. Tanrı'm, bunlar nerede eğitildi?
Not 2)
Bir ülkede ve o ülke yurttaşlarının
tümünün aynı ırktan ve aynı inançtan olması, varlığın doğasına
ters. Esas olanı, birlikte var olabilmek ve birlikte insani
değerlerle uygar dünyanın bir parçası olabilmektir.
İşte Ulu Önder Atatürk’ün
ve bu devleti ve bu ülkeyi birlikte bize armağan ve emanet eden
insanların ırkı ve inancı budur.
Not 3)
Müslüman olduğu için Arap, Hristiyan olduğu için İngiliz, Budist
olduğu için Hintli ve ateist olduğu için falanca kişi aidiyetini
inkar mı ediyor? Şu anda yeryüzünde yaşayan bütün halklar,
inançları ne olursa
olsun aidiyetleriyle övünerek yaşıyorlar. Bende şahsen aidiyetimle
övünüyor ve onu tarihsel geçmişini araştırıyorum. Herkes gibi.
Haddimi de biliyorum. Bilgi eksikliğimi de.
Not 4)
Ülkemizde yatırım yapmaya gelen bir Çinli, bir Hintli, bir Japon
ve bir Avrupalı veya Rusya Federasyonu yurttaşı ile en dindar, en
Müslüman ve en ümmetçi, ilgili bakanımız; “yok, bunlar Müslüman
değildir” anlayışı içinde olabilir mi? Çünkü dünya çok küçüldü.
Teknoloji tüm insanlığı birbirine muhtaç hale getirdi. Bundan
kaçış yok. İnsan aklı ve insan dili taşıyan her ülke bu gerçeği
anlamış olmalıdır.
Not 5)
Yeryüzündeki tüm insanların dilini (yaradılış tezine göre) şayet
Allah yarattı ise, neden tamamen ırkı ve dili ayrı olan bir
Müslüman veya Müslümanlar, bir Arap kabile dili olan Arapça'yı
öğrenmeye mecbur kılınsın. Kendi dinini, kendi dilinde öğrense
daha gerçekçi olmaz mı!
|