(ПсалъэцIыкIухэр)
(PsaletsIykIuher)
Canım dildaşlarım; ben geometriyi
(İspatlı-uzay- tasarı) çok seviyorum. Özellikle ‘üçgeni’ ve sonra
‘nokta’ ile ‘doğruyu’. Bu üç kavram sözcük, yaşantım için birer
kılavuzdur. Üç noktadan bir düzlem geçer. O da ‘üçgendir’. İki
doğrunun kesiştiği yer ise ‘nokta’dır. Bir noktadan sonsuz
doğrular geçer. Peki ’doğru’ nedir? Doğru, sonsuz noktalardan
oluşan bir ‘hat’dır. İki noktadan sadece bir doğru geçer.
Bunları ben söylemiyorum. Başlangıçta ’Öklit’ isimli boş gezen,
işsiz, güçsüz ve ebleh bir insanın safsatalarıdır (!). Ben sadece
onları naklediyorum.
Bunları durup dururken neden
yazıyorum?
Şunun için: Her insanın kafasından sonsuz
doğrular geçebilir. Evet, bunların hepsi o insanın, doğrularıdır.
Ve de doğrudur. Esas olan, ikimizin veya çoğumuzun ortak
doğrusudur. Bunun da tanımı, ‘iki noktadan sadece bir doğru
geçer’dir.’ Yani, seninle, benim ortak doğrum. ‘’Neden, seninle
benim ortak doğrum?’’ diyebilirsiniz. Bakınız, şöyle; sen de ben
de doğduk ve yaşıyoruz. Ne zamana kadar? Bilmiyoruz. Şimdi doğum
ile ölüm arası yolculuk var. Bu yolculukta trafik kuralları
mevcut. Tıpkı araba kullanırken uymak zorunda olduğumuz kurallar
gibi. Nedir onlar? Şudur; hani meşhur ‘On Emir’ var ya işte
onlar.
Birkaçını yazayım: Yalan söylemeyeceksin.
Çalmayacaksın. Öldürmeyeceksin. Tartıya hile
katmayacaksın. Komşunu kendin gibi seveceksin. (...)
Ve kalanı da sizler
okuyun.
Can dostlarım şimdi gelelim
esasa! Tartışmalar, bir düzlem içinde, doğru ve noktalı olmalıdır.
Çünkü bir üçgenin iç açıları ile bir doğru parçasının 180°
olduğunu ve bunu değiştiremeyeceğimizi bilmek zorundayız.
Canım dildaşlarım ve soydaşlarım; Sözcü Gazetesi ‘Oyunun Kuralı’
köşesi yazarı Sayın Ege Cansen ne diyor? 11 Ekim 2015 Pazar günkü
yazısından bir alıntı. ‘Sözcükler, düşünmenin ve muhakemenin yapı
taşlarıdır. Sözcüklerin galat (yaygın bilinen yanlış) anlamları
ile fikir üretilemez. Bu sebeple, İslam'ı anlama uğraşıma,
İslam'da sık kullanılan sözcüklerin kökünü aramakla başladım.
(...)’
Sevgili dostlarım,
Sözcüklerin etimolojik
açınımı ve onların tarihsel yolculuğu, dil bilimsel açıdan
incelenirken; yani anlamlandırılırken, dikkatten kaçırılmaması
gereken üç kavram sözcük: Zaman, mekan ve
koşullar. Yani sözcükler ne zaman, nerede ve nasıl
doğdu ve nasıl oluştu? Bu soruların yanıtı, olabildiğince belge ve
bilgiye dayalı olmalarıdır. Benim seçtiğim, sözcükler
için
çıkış noktası ‘HT’ rumuzu
ile ifade bulan ve Hat-Het-Hatti ve bilahare Hitit’e terfi eden
Hattilerin dönemidir. Zira bize ait yazılı belgeler ve bilgilerin
havuzu burasıdır. Kuzey Kafkasya, Kuzey Mezapotamya ve Küçük Asya
üçgenine dikkat! Bu kez
sizlere çok önemli bulduğum ‘İnsan’ sözcüğü hakkında birkaç
bilgi sunmak istiyorum.
Ekmek - Haluğ
(Хьэлыгъу - ЩIакъухъуэ)
Arpa - Ha
(Хьэ – Дзэ)
Misafir odası - Haçeş
(ХьэщIэщ)
Misafir - Haçeh
(ХьэщIэ)
Ölü insan -
Hade
(Хьэдэ)
Ahiret -
Hadrıhe (Хьэдрыхэ) Ölü yemeği -
Hadeus
(ХьэдэIус) vs.
Sevgili dostlar; bugün Adigece bilen birisine, köpeğin
Adigece’sini sorsanız alacağınız yanıt ‘Ha- Хьэ ‘ dır.
Peki, şimdi kendimize soralım.
Yukarıda yazdığım, tüm sözcükler köpekle mi ilgili? Bu sorunun
yanıtını merak ediyorsanız, lütfen Hz. Nuh peygamberin Tevrat’ta
geçen üç oğlunun (Sam-Ham-Yafet)
hayat hikayesini okuyunuz.
(Bakınız; Tekvin 10,
Ayet 18,19,20,21,22,23,24 –Kitabı Mukaddes)
Sevgili dostlar şimdi kendime dört sorum var.
1) Çerkesler (Adigeler) tarihte yazı kullandılar
mı?
2) Çerkesler, tarih içinde; tüm insanlığın
yararına olabilecek bir uygarlık yaratıları var mıdır? Yani
uygarlığı, kocaman bir halı olarak kabul edersek; bu halının bir
ilmiğinde, bir renkli dokusunda katkısı var mı?
3) Çerkesler, tarih içinde devletleştiler mi?
(Yani kendi çağına uygun)
4) Çerkeslerin, kadim anavatanları sadece Kuzey
Kafkasya mıdır?
(Bkz. ‘Ht’ Rumuzlu -Hatti Hitit Halkının Gerçek Kimliği)
|