Sevgili dostlarım, 5
Aralık 2017 tarihinde aramızdan ayrılan
sevgili Yaşar Bağ ağabeyimden söz etmek istiyorum. Hoş, onu
tanımayan insanımız yok. Ama, ben yine de bildiklerinizi, tekrar
yaşatmak ve paylaşmak istiyorum. Ben, insanların doğum ve ölüm
tarihleri içinde anılmasını çok önemsemiyorum. Zira, her canlı
yaşar ve ölür. İnsan denilen canlının yaşamı boyunca ne ürettiğine
ve bu üretilen değerlerin insanlığa getirdiği yararları paylaşmak
isterim. Bu bağlamda, rahmetli Yaşar ağabeyin toplumumuz için ve
hatta genel anlamda ilgi duyan, her insanın yararlanabileceği,
yaşam hikayesini ve çalışmalarını içeren “Yaşar Bağ’ın Anı
Defterinden” kitapçığının okunmasını yeterli buluyor ve
öneriyorum. Sevgili dostlarım, lütfen, abartılı bulmayın. Bu
kitapçığı, Yaşar Bağ’ın kişiliğinde, hangilerimizin, nelerle
mücadele ve kavga vererek yaşadığımızın, yürek burkan gerçek
hikayesi olduğunu göreceksiniz.
Yıl: 1958. Yer:
Merzifon 1nci Astsb. Haz. Orta Okulu. İhsari kısmındayım. Bu
birinci sınıfa başlamadan önceki hazırlık kesimi. Öğretmenler,
branşlarına göre, derse giriyorlar. Rütbeler, Astğ, Tğm, Üstğm.
Yzb. Bnb. Yb. daha üst rütbede olan yok. Ben sınıf başkanıyım.
Derse giren, her öğretmen için, daha kapının dışında iken ”Dikkat!”
çekiyoruz. Derslere başladığımızın, ikinci veya üçüncü günü, tam
olarak hatırlamıyorum. Uzun boylu, akça ve pakça yüzlü, pek
gülmeyen ama insana güven veren, diğerlerine göre, daha mağrur bir
görünümde Astğm. rütbeli,
edebiyat ve Türkçe öğretmeni. Kapıda. Ben, yine “Dikkat!”
diye bağırdım. Tüm sınıf ayağa kalktı. Yeni öğretmenimiz,
“Günaydın çocuklar, buyrun oturun!” dedikten sonra, kürsüdeki
sandalyesine oturdu. Ve sınıfı, tepeden şöyle bir süzdükten sonra,
bundan böyle, Türkçe ve edebiyat derslerini kendisinin vereceğini
anlattıktan sonra; ‘’şimdi sıra ile her öğrenci, adını, soyadını
ve nereli olduğunu söyleyecek’’ emrini verdi. Benim numaram 1
(bir) yanlış anlaşılmasın, gerçekten “1” idi. Ve en arka sıralarda
oturuyordum. Sıra bana geldiğinde, yine avazımın çıktığı kadar
yüksek bir sesle;
- Ben Ali Keskin. Merzifonluyum. Hocam!
dedim. - Merzifon’un içinden misin? - Hayır, Tavşandağlıyım.
Ama şimdi, Merzifon’da oturuyoruz.
Öğretmen dersi bitirip,
çıkarken de “Dikkat!”
çekmek ve ayakta uğurlamak da, rutin idi. Çok dikkatini çekmiş
olacağım ki, tam çıkarken; ‘’Ali Keskin, sen benimle gel’’ emrini
verdi. Ve bana ilk sorusu; ‘’Sen Çerkes misin?’’ oldu. Yanıtım
“Evet”ti. Ama çok da korkmuştum. Kimdi bu öğretmen? Ayhan Bağ.
Yani Yaşar Bağ’ın (rahmetli) küçük kardeşi.
Yani, demem o
ki, Hatko Yaşar’ın ailesini 1958’den beri tanıyorum.
Sevgili dostlarım, şimdi “Ah be Ali Çurey, biz de Yaşar ağabeyi,
anlattığını sanmıştık.” diyorsunuzdur! Evet haklısınız. Ama azıcık
sabır!
Evimiz, okulun bulunduğu yerin hemen bir alt
sokağında idi. Hacıbalı mahallesi, Kolordu sokak. Cumartesi ve
Pazar günleri, şehir izinine çıkıyorduk.
Ben eve gelir gelmez. Anneme ve babama, Ayhan Bağ isimli
bir öğretmenim, bana
“Çerkes misin?” diye sordu. bende “Evet” dedim. Ama çok
korkuyorum. Acaba “Çerkes’im” dediğim için okuldan atarlar mı?”
diye sordum. Babam “Korkma! Ben öğretmenin kim olduğunu öğrenirim”
diye teselli etti.
Sevgili dostlarım, babam Bağ
soyadını, halasının kızı Melek ablanın, beyi Fuat Bağ ile ilişkili
olabileceği düşüncesi ile olacak ki rahattı. Ve araştırdığında,
Fuat Bağ ile amca çocukları olduğu anlaşıldı. Sonunda, ben de
atılmak korkusundan kurtulmuş oldum. Yıllar sonra, Ankara’da (1968
olabilir) Yaşar ağabey ile karşılaşıp tanıştığımda, ilk cümlesi
“Haaa, Ayhan’ın Tavşandağlı, bir çocuk dediği senmişsin demek”
oldu.
Sevgili dostlarım, Yaşar ağabeyle, daha çok ve daha
derin olarak, tanışmam, 1984 yılından sonra başladı. Ve
Küçükyalı’daki evlerinde devam etti. Çok ilginçtir; Ankara’da
rahmetli İzzet ağabey ve rahmetli eşi saygı değer Sümer ablamız ve
de rahmetli Bayram Hergüner ve yine rahmetli Kemal Cankat ile
insan güzeli eşi Saime ablaların o unutulmaz, konuk severliği ve
yürek dolusu sıcaklıklarının, daha fazlasını, Yaşar ağabey ve eşi
Hatice yengemiz ve ablamızla yaşadım. Yaşar ağabeyden aldığı ömrü,
Hatice yengeye ve iki fedakar kızı Münevver ve Nejla’ya vermesini
Тхьэ’dan diliyorum.
Sevgili dostlarım, camiamızda, az-çok aidiyetimizle ve
derneklerimizle ilgilenen herkesin Yaşar Bağ’ı tanıdığını arz
etmiştim. En azından ismini duymuştur. O nedenle, amacım Yaşar
ağabeyi sizlere tanıtmak ve onun Çerkeslerle ilgili çalışmalarını
hatırlatmak değildir. Sadece, yaşarken, söylediklerimizi,
söyleyemediklerimizi, yazdıklarımızı ve yazamadıklarımızı
anılaştırmakla birlikte, yazı ile de ebedileştirmektir. O, diğer
büyüklerimiz gibi, daima rahmet ve minnetle anılacaktır.
Şimdi rahmetli Yaşar ağabeyin çalışmaları ile ilgili ve ortaya
koyduğu kültürel ürün isimlerini veriyorum.
1) Kafkasya
Derneği Üzerine Düşünceler,1971 Ankara 2) Gülümse
(şiirler),Nart Yayıncılık 1993,İstanbul 3) Sözler ve
Gözler,(şiirler),1995,İstanbul 4) Türklerde ve Çerkeslerde
İslam Öncesi Kültür, Dil ve Tanrı(Araştırma), 5) Çerkes
Masalları(Çerkesçeden çeviri)Okyanus Yayınları,1998,İstanbul 6)
Yaşar Bağ’ın Anı Defterinden,1998 İstanbul 7) Kafdağı’nın Son
Atlısı(Kafkasya ve Çerkesler Üzerine Şiirler)
NOT 1: Хьэткъуэ Ящар,
Улъиякьым. Бгъуэтакьым. Хъун ХьэпIaцIэ Е Iусакьым. Нэсауэ Адыгэ
Цıыхуy Псэуащ. Тхьэм, И хьэдрыхэр, Нахуэуэ, И Iэдэкьэ
ЩıэкIyу Къытхуигъэна Гупщысэ
ЗикIупщIэ Тхыгъэхэр, Лъэпкьым, И щIэблэм И КьэкIуэнум,
Гьуазэ Уэздыгьэ Хуэхьуну. Тхьэм СолъэIу
NOT 2:
Sevgili yetkili ve etkili, devlet ricali ve de görsel yayıncılar;
Allah aşkına, istirham ediyorum, bazı kavramları doğru olarak
kullanınız. Özellikle bu günlerde, “Rusya” değil, Rusya
Federasyonu şeklinde kullanınız. Çünkü, doğrusu budur. |