|
|
................... |
|
................... |
KALEM -14 (Тхыпкъэ) |
22.01.2018 |
|
Ali Çurey
(okuması-yazması
olan) |
................... |
|
................... |
Canım dostlarım, halk tabiri ile “kendimi bildim bileli” iki
konuda ilgi ve bilgi sahibi olmaya çalıştım.
Birisi ekmek
kapım olan işim ve aşım, yani iş kolum. Diğeri ise, aidiyetim. Bu
aidiyet, meselesi de istem dışı gelişti. Daha ilkokul sıralarında
iken, küçücük sınıf arkadaşlarım “Haaa, sen Çerkesmişsin, onun
için Türkçe’n bozuk!” derlerdi. Daha sonraları ise,”Hain Çerkes
Ethem!” söylemleriyle “aidiyet” duygusu palazlandı. Zamanla
karşılaştığım söylem ve eylemler ise “Çerkes ne demek,
Çerkesler kimdir, anavatanları neresidir ve neden orayı terk
ettiler?” türü soruları kafamda yumaklaştı. Beni, en çok etkileyen
ve halen üstümden atamadığım olay ise, 1959-1960 yılında, Merzifon
1.nci Astsb. Hazırlama Ortaokulu’nda edebiyat öğretmenimiz,
Astğ. Yaşar Seymen’in Çerkesce konuştuğum için, ilgili
derslerden en düşük not olan ”1” vermesi idi. Sağ ise uzun ömür,
öldü ise Tanrı’dan rahmet diliyorum. Kendileri (o tarihte), Bolu
Lisesi’nde edebiyat öğretmeni idi!
Sevgili
dostlarım, neden böylesi bir giriş yaptım!
Şunun için! Son
yıllarda ülkemizin yazılı ve görsel yayın organlarında, önce “din”
öncelikli konular, şimdilerde de gerçekten ne anlama geldiğini,
anlayamadığım “Yerli ve Milli” söylem. Televizyonlarda
ilgili ve bilgili, yani
konunun uzmanları arasında tartışılan ve ama hiç anlaşamadıkları “inanç”
ve “inanç dili!” meselesidir. Aidiyetimde olduğu gibi bu
konuda giderek ilgimi zorluyor. Ve hatta, nerede ise “yeterrr!”diye
bağırasım geliyor. Bu ülkede yaşıyorsak ve yaşayacaksak
önceliğimiz, ”birlik ve beraberlik” en asgari ortak
paydamız olmalıdır. İnanç öncelikli olmamalıdır!
Sevgili
dostlarım, gerçekten ne ilgi alanıma ve ne de bilgi dağarcığımda
yeri olmayan bir konudur ”inanç” meselesi. Çünkü, inanç
soyut bir kavramdır. Sınırlarının, doğruluğu, yanlışlığı, dozu
ve dozajı, tamamen şahsidir. İlla tartışılacaksa, örneğin
inancımızın ana kaynak dili ile terminolojisini tartışalım. Bugün,
kendi ana dili ile bir dilekçe yazamayan, hukuk, ticaret, teknik
ve teknoloji dilini anlayamayan, ülkemiz insanlarını görmezden
gelerek, sadece kendi egosunu tatmin için, yapılan sözlü ve
yazılı düellolar yapanlarıda zaman içinde “yok” eder.
Esasen, ben ve benim gibi ilgi ve bilgiden yoksun Türkçe özürlü
yığınları çoğaltmaktan öte bir yararı yoktur. Lütfen, kızmayın ve
bir yerlerede çekmeyin. Bugün ve yarın hemen; yanımızda
çevremizde, mahallemizde, evimizde ve hatta kendimizi, kısa bir
teste tabi tutalım.
Nedir o?
Şudur!
Bir
soru: Ahlak ve namus nedir ve bu kavramlardan ne anlıyoruz?
Bu soruya, yüzde doksan dokuz, onda dokuzundan, alacağınız
yanıt ”cinsel” içerikli olacaktır. Yani, kadın ve erkek
üzerinden! Ne hikmetse, Ortadoğu ülke insanları, bu cinsellik
belasından bir türlü
kurtulamıyor. Varsa, yoksa kadın “bedeni” ve onun “yeri” meselesi
üzerinden tükenmez bir didişme. Falan “sure’’nin, falan
“ayet’’inde veya, bir ”Hadis’i Şerifi’nde” ile başlayan ama
açıp okunmayan, sadece sözle geçiştirilen bir mat etme yarışı!
Sevgili dostlarım, şu anda elinde ve cebinde mobil telefonu
olmayan hemen hemen kimse yok gibidir. Teknoloji, bireysel anlamda
insanı etkilediği ve hatta tutsak ettiği bir alandır. Çünkü, keşif
irtibat ve emniyet (askeri tabirler) her insan için hayati bir
öneme haizdir. Hani “inanç”, yani manevi değerler çok önemli ise;
inanç ve ibadet diline-bilgisine neden mobil telefonuna verilen
değerin birazcığını ona veremez? Neden okumaz ve neden soru sorup,
sorgulamaz? Var mı somut yanıtı?
Sevgili dostlarım, lütfen
bağışlayın. İnanın hiç birinize akıl ve ders vermek gibi bir
niyetim ve arzum yok. Ne var ki, konuştuğum karşılaştığım tüm
tanıdıklarımın ağızlarından ilk dökülen sözcük “Ali ağabey, Ali
baba, Ali amca, ne olacak bu işler?” sorusu oluyor. Hani ya, her
hangi bir konuda darda kaldığımızda bir dost, bir arkadaş ve bir
yakınımızın, sıcak sesini duymak isteriz ya, onun gibi. Beni de
bir “şey” sanıp, soruyorlar! Yazımın, başında belirttiğim gibi;
işim, aşım ve aidiyetim, öncelikli oldu ve öyle devam ediyor. Ben
fakir, bir aileden geliyorum. Diğer ağabey ve kardeşlerime göre
şanslı idim. Çünkü, yatılı askeri okullarda okudum. Elbette ki;
beni, meccane okutan, giydiren ve doyuran Türk halkı ve Türk
devletidir. Dahası mı, bize bu güzel ülkede, özgürce yaşama,
imkanı veren Gazi Mustafa Kemal ve onun dava arkadaşlarıdır. Bazı
arkadaş ve dostlarım, ”Çerkeslik” kimliğimi korumak isteğimi
yadırgamamalılar. Zira, onu inkar etmek, beni daha çok, yurtsever
kılmaz. Aksine iki yüzlülük olur.
Sevgili dostlarım, bazen
iyi niyet ve samimiyet, kötü niyetle zehirleniyor. Ne var ki,
insan aklı taşıyanlar, bunlarında üstesinden gelebiliyor. Onun
için mutluyum.
NOTLAR: 1) Bilim insanlarımız
-elbette ki, Türklerden söz ediyorum- görsel ve yazılı basında
konuşurlarken ve hatta yazılarında, dünya ve insanlardan söz
ederlerken sanki kendileri bir başka canlı ve bir başka dünyalı
imiş gibi bir görünüm sergiliyorlar. Örneğin “İnsanlar
korkuyorlar. İnsanlar şöyle veya böyle anlıyorlar!”gibi tümceler
kuruyorlar. Bunları, dinleyip, izlediğim zaman, ”Allah Allah,
acaba kendileri, korkmuyorlar mı veya
bunlar, bir başka insan
türü mü?” diye düşünüyorum.
2) Her kişi, her aile,
Çerkes insanı veya bir başka etnik kimlik olsun, önce kendi ve
sonra ailesi şikayetçi olduğu konulardan “ari” midir? Yine, “Ben
Çerkes’im ve Çerkes insanı olarak kalmak istiyorum” diyorsan;
birilerine, akıl dağıtmadan önce, “nasıl ve nerede?”sorularını
kendine sor ve sonra yanıtla!
3) Bulunduğun, ülke ve
o ülkenin insanları ile paylaşmak, zorunda olduğun ortak paydalı
meselelerde ”Sorun” olarak gördüğün konuları dile getirmek, önce “insani”ve
sonrada “vicdani” görevdir.
4) Ana vatana
dönmüş ve orasının iyiliğine gördüğü, fikir ve düşünce üreten,
insanları eleştirmek yerine, -varsa imkanın- her konuda yardımcı
olmak veya en azından “Senin yapamadığını onlar
yaptığı için teşekkür etmek seni yüceltir, Sevgi Soydaş!
5) Kafkas Kaması, Adige Kama, bir savaş
aleti değildir. Kama, dediğimiz bu aletin, tarihsel kökeni ve
gelişim süreci, demir metaline, insan aklının, egemen olması
çağını, belgeleyen, somut ve önemli bir simgedir. Hele hele,
Kafkas-Adige kıyafetleri (Фащэ-Kadın-Erkek); öylesine, sıradan
bir örtünme libası gibi görmek, çok yanıltıcı ve çok küçültücü,
bir yaklaşım olur! |
................... |
................... |
|
................... |
................... |
|
|
|
|
|
|