Sevgili dostlarım, ben elli yıldır fiilen uğraştığım bir konu
hakkında konuşurken ve yazarken; birilerine akıl vermek, bilgiçlik
ve üstünlük taslamak gibi bir amacım yok ve olamaz. Yine ben,
Çerkeslerle ilgili, yazılarımda ve sözlerimde; bir başka kişi,
halk, inanç ve ırkı aşağılamak gibi gayri insani bir söylem ve
davranış içinde olamam. Bu anlamda hareket etmezsem, en azından,
kendime olan saygımı zedelemiş olurum! Nedenini gerçekten
anlayamadığım bir alınganlıkla karşılaşıyorum.
Çerkeslerle
ilgili bulduğum -en azından öyle zannettiğim- bir özellikten söz
ettiğimde, bir başka insanın buna tepkisini anlayamıyorum. “Bu
konuda veya konularda, sadece Çerkesler mi farklı” anlayışı
üretmek, akıl içi olamaz. İşin garip tarafı, tepki gösterenlerin
ekseriyeti de “Ben
Çerkes’im” diyenlerden. Evrensel veya dinsel kimlikli, bazı kavram
ve sözcüklerden, söz eden, sadece ben değilim. Bu sözcük ve
kavramların, etimolojik açınımı ile tarihsel yolculuğunu,
araştırmak ve soruşturmak, bilimsel bir uğraştır. Bilim ise, kuşku
ile gelişir. Bilgi ile tekamül eder, müspet belge ile tastik
(onay) olunur.
Sevgili dostlarım, örneğini verdiğim sözcük
ve kavramlarla ilgili eksiğimi, yanlışımı ve de yanılgımın,
”doğrusunu” belge ve bilgi ile düzeltiniz. Üstünde durduğum, tüm
kavram ve sözcükler, günümüzde de, az buçuk Çerkesce’nin (ağız ve
lehçelerinin) “Ç” sinden haberi olanlar, bilir ve konuşur. Bunları
bilen ve konuşanlarda, sıradan insanlardır. Onlara sorun.
Alacağınız, yanıt beni doğrulayacaktır. Kızmak ve öfkelenmek,
bilgiyi örseler. Daha ileri negatif, söz ve davranışlar ise
kişinin kendisine, inancına ve kültürel varlığına, olan itimadının
derecesini ortaya koyar. Kavramların ve sözcüklerin kutsallığı,
kişinin bilgisi ile doğru orantılıdır.
Bilgiden, haz
etmeyen ve öğrenmek zahmetinden çekinen insanlar
“saldırganlık” göstererek
tatmin olurlar. Sığındıkları tek liman, kendilerince kutsallık
atfettikleri “şey”dir.
Sevgili
dostlarım, kendi varlığına; daha açık olarak, aidiyetine sahip
çıkmayan, siyasi kimliğini kültürel kimliğinin önüne koyan, biri
veya birileri, biliniz ki iki yüzlüdür. Aidiyet ve kültürel kimlik
ile “inanç” yarıştırılamaz ve karşılaştırılamaz. Çünkü “inanç”
bireyseldir. Diğerleri ise toplumsaldır. Aidiyetin, değiştirilmesi
veya inkar edilmesi, sadece kağıt üzerinde mümkündür. Biz
Çerkesler, bulunduğumuz ülkelerde, o ülke ve insanlarının,
değerlerine, saygı duyarız. Bize de saygı duyulmasını bekleriz.
Türk’ün veya bir başka halkın, kendi tarihi geçmişiyle
övünmesinden gocunmayız. Ne var ki, egemen halk veya uluslar,
sayısal veya siyasal gücü nedeniyle diğerlerinin kültürel
kimliklerini “yok” sayması veya “yok etmesi” evrensel insan
haklarıyla bağdaşamaz. İşte bu “yok” sayış veya “yok” ediş tutum
ve politikası “ırkçılık” olur.
Sevgili dostlarım,
bunları yeni bir şeyler yazıyormuşum, bilinmeyenleri, bildiriyor,
bilmeyenleri,
bilgilendiriyormuşum gibi veya birilerine bir şeyler
hatırlatıyormuşum gibi algılamayın. Bir önceki yazıma ve o yazımda
da vermek istediğim mesajı değilde, ”niyet okuma” veya en azından
kendine göre bir mana vererek, hiç de layık olduğuma inanmadığım
“incitici” yorum
almak hoş olmadı. Yine “Kem söz, sahibine aittir!” ve “Allah islah
etsin!” diyelim.
Sevgili dostlarım, tekrar
tekrar altını çizerek belirtmek isterim ki; ben yazılarımda
ve sözlerimde, tüm dinsel inançlara eşit mesafedeyim. Ve
hatta inançsızlara da! Benim bilgi ve ilgi alanım Çerkesce veya
onu çağrıştıran kavram ve sözcüklerin, kökeni ve etimololjik
açınımıdır. Ayrıca, Tanrı’nın ve doğanın kendi yasalarını
koruyacak kadar gücü olduğuna içten inanırım. İnsan, kendi eliyle
yazıp, kendisinin kutsallaştırdığı, yasaları çiğnetmemek için akla
hayale gelmedik yaptırım ve cezalar koyarken, Tanrı’nın ve doğanın
kendi yasalarını koruyacak kadar gücü yok mu? Hiç kimse bu konuda,
durumdan vazife çıkartmasın. Gücü yeten varsa; dünyanın dönüşünü,
göklerin gürlemesini, depremleri, şimşeğin çakmasını, yıldırımın
düşmesini (paratonerler hariç) değiştirmeyi ve hatta güneşe
gitmesini denesin!
Ali’nin, Veli’nin “var” veya “yok”
demesi, kendisine aittir. Allah’ın hakkı Allah’a, Kral’ın hakkı
Kral’adır.
NOTLAR: 1) Eleştiri; uygar, evrensel
ve çağdaş bilgi ile mümkündür. Ve de çok değerlidir. Doğru
olmayanı ise şudur, “Ben sana ve yazdıklarına katılmıyorum!”
genellemesidir. Elbette katılmama hakkın var. Ama, neden
katılmadığını, net ve açık söyle ve yaz. Katıldıkların varsa,
onları da yaz. Ben nereden bileyimki, senin özel doğrularınla,
yanlışlarını. 2) “Hatti-Hititlerin kökeni ve Çerkesler”,
isimli kitapçığımın (2000), 20-21. sayfasında
Ha (Хьа) ve H’e (Хьэ)
arasındaki nüansı belirtmeye çalıştım. 3)
İbranice (Hz. İbrahim’in konuştuğu dil) olarak sunulsa da daha
derinlemesine, incelendiğinde, İbrahim-i inancının, terminolojisi
ile karşılaşırız. Bu anlamda, Kitab-ı Mukaddes’ de geçen birkaç
sözcüğü aktarmak istiyorum. Şekel (шэкIалъэ - шэчалъэ ), Şit
(шыт), Gofar (кьуафэ), Tarah (тIырэхьу), Laba
(лабэ), Mıtspa (мытIысыпIэ), Yegar – Sahaduta (еджар сыщыхьэт),
Goşen
(гуэшын - гуэшэн), Sava
(жьауэ), Hanok (хьанакъу), Habakuk (хьабакьу) ve daha pek çok
sözcük. 4) Çerkesce genellemesinde, Abzah - Аbаzaxe -
Абзах lehçesi önceliklidir. Çünkü, Hatti-Hititlerin ele geçen
dillerinin sözcükleri, bunu gösteriyor.
Lütfen bu resmi okuyun. Teşekkür ederim.
.............
|