Can dostlarım, bir önceki yazımda; ikinci
yazımın konu başlığı “Ekonomi” olacak, diye belirtmiştim. Şimdi
sözüme sadık kalarak yazıyorum.
Sevgili dostlarım,
yaşadığım kazanın (ilçe) nüfusu milyona yakın ve belki de daha da
fazla. Pazar günü sabah saat 9:30’da evden çıktım. İki saate
yakın, bir zaman içinde, cadde ve sokaklarda gezinen veya iş yeri
açık olan yurttaşlardan, gözüme kestirdiğime tek soru sordum.
- “Ekonomi” diyince ne anlıyorsun veya “Ekonomi”
nedir?
Önce şaşkın şaşkın “Bu da nereden çıktı?”
gibisinden baktılar. Sonra ve hemen “para!” diyenler
çoğunlukta. Ancak, “tasarruf” veya “üretim” diyen de
oldu. Her ne halse, ben amacıma ulaştım. Yani “istatistik”
yaptım! İyi mi? Bu arada, soru mu soru ile yanıtlayanlarda oldu.
- Amca, sence nedir?
Yanıtım; ”Ben sana soruyorum.
Öğrenmek için birader!”.
Sevgili dostlarım, ekonomi
sözcüğünü bu gün duymayan yoktur herhalde. Sağır Sultan dahil.
Gerek ekonomistlerimiz ve gerek siyasilerimizin ağzından duya duya
alıştık. Ve hatta doyduk. Kimisi, ekönomi, kimisi
ekenomi ve kimiside ekonomi der. Kısaca nasıl telaffuz
edilirse edilsin, bu kavram, evrensel kimlikli bir
sözcüktür. Kökeni ise Fransızca’dan. (Kimine göre de
Yunanca.) Yani; Eko: Yankı. Ekol: Sanat
veya düşünce akımı. Ekoloji: Çevre bilim.
Ekonomi: İktisat bilimi-tutumluluk. Ekose: İskoç
tipi tartan kumaş. (Bkz. Sözlerin Soy Ağacı-Sevan Nişanyan,
Çağdaş Türkçe’nin Etimolojik Sözlüğü)
Sevgili dostlarım,
kökü ve kökeni ne olursa olsun; ekonomi, hemen hemen tüm dünya
dillerinde taht kurmuş bir kavramdır. Yaşasın ekonomi!
Ben, yani Ali Çurey, her şeyi bilen! ”Mağdur”
edebiyatına son verelim. Çünkü eko ile egoyu
karıştırmadan diyorum ki, Türk insanı kahır ekseriyeti “ekonomi”
denilince, ”para” diye anlıyor. İnanın bende öyle
anlıyorum. O halde, koca koca laflar etmeden, evirmeden kıvırmadan
parada anlaşalım. Eee, Napolyon ne demiş: “Para -
Para - Para!” Düştün mü dara yetişmeli para! Yetmiyor
yetişmiyor kardeşim. Zira, paranın nasıl kazanıldığını,
bilmiyorsan, ne kadar paran olursa olsun yetmez ve yetmiyor. Peki
ne yapacağız? Her birimizin, arkasında dayısı yoksa, her birimizin
tosuncuk becerisi bulunmuyorsa, kereviz yemekten (o da çok
pahalı) ama kerizleşiyoruz. Otçulların, etçillere egemen olduğu
bir dünyada yaşıyoruz. Mağduriyet bitti. Para, el değiştirdi. Yani
ekonominin dümeni döndü.
Sevgili dostum! Şimdi
kafanı iki elinin arasına al! Ekonomi?” eşittir para
ise, kazandığın paranın nasıl harcanacağını öğren,
öğrenmeliyiz. Haaa, beterin beteri vardır. Açlıktan kim ölmüş.
Açlar mezarlığı var mı? Şükür etmek lazım. Bunu bulamayanlarda
var. vs. gibi klasik tekerlemelere tutsak olmayı kabul ettinse
sus! Ve de şükür et ve otur.
Sevgili dostlarım, az veya çok
(tavanı ve tabanı ne ise) kazandığın, yani gelirin hayati veya
zorunlu giderlerin eşit
ise eyvallah! Giderin, (zorunlu) gelirini aşıyorsa, ekonomin
bozuktur. Giderek açık vermeye başlarsın. Onun için, önce kendini
ve sonra aileni, yani anne ve babanı varsa kardeşlerinin dününü,
kısaca ‘’nereden geldiniz, nasıl geldiniz ve ne için geldiniz’’
sorularına kendince bir yanıt bul! Şayet, üç nesil halen
ekonominiz bozuksa, bir yerlerde bir kopukluk var demektir.
Bunun için binlerce gerekçe bulabilirsin. Ama bir işe yaramaz.
Sevgili dostlarım, köyünde veya kasabanda birilerinin teşviki
veya kışkırtmasıyla, hiç araştırmadan veya soruşturmadan yallah
İstanbul’a, Ankara’ ya, İzmir’e veya bir başka büyük şehre
göçüyor. Daha önce oralarda bir gece kondudan tanıdık veya
hemşehrisinin yardımıyla bir
kondu
yapıyor.Genellikle devletin ve milletin ortak mülkü olan bu
yerlere el koyuyor. Yanına, iki-üç büyük çöp bidonunu üst-üste
koyup, tepesinede bir dondurma külahı misali huni takıyor. Ve
adına bilinen bir şahsın veya olayın adını koca yazılarla yazıyor.
(Örnek olması için; Şeyh Şamil Camii! vs.) Daha önceleri, bir
Atatürk heykelciği ile yetinenlerde vardı.
NOTLAR:
1)
Sevgili Cihan Candemir, benim en işsiz günlerimde işveren,
yazılarımda yardımıma yetişen kadim dost ve değerli hemşerim.
Yürekten sana teşekkür ediyorum. Ben, kerkenez kuşu ile
ilgili bir mesaj
vermek istemiştim.
“Бгъащхъуэ” tamam.
2)
Yıllarca, üç beyazların (un, tuz, şeker) zararlarını ayet dinler
gibi dinledik ve uygulamaya çalıştık. Şimdi ise buğday, şeker
pancarı ve tuz üzerine didişiyoruz. Dahası, ıspanakta demir var
diye, ıspanak otu yemekten kuzuya döndük. Şimdi anlaşıldı ki, ne
demir varmış, ne kömür.
3)
Masraf ile israfı, ticaret ile ibadeti, ekonomi ile siyaseti
karıştırırsak cehalet egemen olur. İfrat ile tefrite
dikkat!
4) Ömer
Hayyam’ ın çok hoşuma giden bir dörtlük sunmak istiyorum.
Celladına aşık olmuşsa millet
İster ezan, ister çan dinlet
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet
Müstahaktır ona her türlü zillet
|