Sevgili dostlarım, bu defa “21 Mayıs soykırım ve sürgünü” anma
konusuna kendimce bir şeyler eklemek ve bazı hatırlatmalarda
bulunmak istiyorum.
1) Olumlu veya olumsuz, her olay kendi
mekanı ve zamanın koşulları içinde değerlendirilmelidir.
2) Kulaktan dolma bilgilerle; aynı şeyi, aynı söylem ve eylemlerle
anma tekrarından uzak
durulmalıdır.
Bu bağlamda;
3) Ankara-Moskova
yakınlaşmasının, halkımız için (gurbettekiler-anavatandakiler)
getirisini dikkate almak gerekir. Dahası, Sayın Putin’in
Abhazya ve Osetya’nın bağımsızlığı için koyduğu tavır, tüm Kuzey
Kafkasyalıların lehine olduğunu yeterince dillendirmek, en azından
politik bir nezakettir.
4) Osmanlı-Çarlık çatışmasının ve o
dönemin egemenlerinin,ana hedeflerini ve nedenlerini bilmeden,
hamasi söylemlerle bağırıp,çağırıp dağılmak alışkanlığı,belkide
biraz rahatlatır.Ama sonuç ve ses vermez.(getirmez)
5)
Osmanlı’nın, Çarlık karşısında kazandığı savaş yoktur. ”Purut”’ta,
apışarasına kurban edildi. O halde Osmanlı’nın bir müttefike
ihtiyacı vardı. Çok basit gibi görünecek ama maalesef bu müttefik
Kuzey Kafkasyalılar oldu. Hiç değilse Çarların Güney’e
inmesini geciktirmek, kısaca zaman kazanmak için.
6)
Günümüzde, Ankara’nın Suriye meselesindeki politika ve
argümanları ile Osmanlı’nın Kafkasya için kullandığı yol ve
tutum aynıdır. Yani din eksenlidir. Onun için günümüzde;
başkentler arası ilişkilerin, zaman zaman sıcak ve soğuk seyrine
kanıp aynı suda tekrar yıkanmayalım.
7) Bu anlamda, ana
amaç ve değişmez politikamız Moskova-Ankara dostluğu üzerine
olmalıdır. Çünkü iki yarımızla şimdilik buradayız.
8)
Tarih, bizi coğrafi ve ekonomik olarak başta Moskova olmak üzere,
bu bölge halklarıyla birlikte yaşamaya zorunlu kılmıştır. Bunun
bilincinde olarak, eşref saatine hazırlanmak ve daha etkin ve
yetkin hale gelmek içinde bilinçli insani sabrı önde tutmalıyız.
9) Tüm Göksel inançların ve enerji kaynaklarının adeta ana
coğrafyası Mezopotamya-Küçükasya ve Kafkasya, tarihin her
dönemin de bu gün olduğu gibi sıcaklığını korudu ve koruyor.
10) Etnik, dinsel ve ekonomik üçgeninde devam eden soğuk veya
sıcak çatışmaların başat malzemesi, küçük halkların (sayısal
olarak) yok sayılması ve yok edilmesi üzerinedir. Ne var
ki, bunu tamamen gerçekleştiremeyen bazı egemenler, ”Kültürel
Özerklik” temalı öbekler oluşturdular. Şimdilik bununla idare
ediyorlar. Zaman ve koşullar gereği de onları birbirlerine karşı
piyon olarak kullanıyorlar. Daha genişletilebilecek pek çok
nedeni de bu tabloya eklersek, gücümüzü tanımlama imkanı doğar.
11) “Böl ve yönet”devri kapandı. Yerini, ya ideolojik
veya ekonomik olarak “Dejenere et!” ve “Çökert”
anlayışı ve işleyişi aldı. Daha geri kalmış ülkelerde ise taktik
farklı! Dinsel ve mehzepsel bölünme ve çatışma egemen. Biz
Çerkesler bu özgün çatışmaların dışında kalmak zorundayız. Nasıl
mı? En azından bireysel olarak bunu başarabiliriz. Toplum
bireylerden oluştuğuna göre, halkanın genişleme şansı vardır.
Çünkü meselemiz “yok” olmamaktır.
Dini
konularda çok hassas dengeler mevcut. Biz daha önce bu suda
yıkandık. Aynı hataları, değişik şekilde ve zaman diliminde tekrar
etmek insan aklına terstir. İnsanın dışında, Hiç bir canlıya aynı
hatayı tekrarlatamazsınız.
12) Özellikle hasseten;
anmalarda, intikam, savaş ve şiddeti çağrıştıran söylemlerden uzak
durulmalıdır. Barış, birlik ve kardeşlik söylemleri öne
çıkarılmalıdır.
Ana vatanda özerk bölgeler halinde bulunan
yönetimleri “bağımsız bir yapı” imiş gibi, düşünerek, onlardan her
şeyi ve hatta çok şeyi beklemek gerçekçi değildir. Buradan, yani;
gurbetteki Kafkasya’dan onlara yönelik söz, yazı ve eylemler ve
eleştiriler bu gerçeklik çerçevesinde olmalıdır. Bunu da önce
yapacak olanlar, elbette ki yasal kuruluşlarımızın, yasal
yöneticileridir. Belki de bana kızacaksınız ama, çoğu insanımız
henüz orayı bilmiyor veya bilmek istemiyor. Şayet bilmek
istiyorsanız, gidiniz; herhangi bir köyde iki-üç gece misafir
olunuz. Turist olarak değil. Gerçekten oralı bir yurtsever
anlayışıyla bunu yapınız. 150 yıldır bulunduğumuz gurbette bir
alfabe bile oluşturamayan ve Çerkesce bir kitapçık yayınlayamayan
bizlerinde ciddi bir özeleştiriye ihtiyacımız var!
|