Adigeler olarak halen küçük başarılara seviniyoruz.
Bunun başarı olamayacağı yönündeki eleştirilere
verilen yanıt ise; ‘’biz ancak bu kadar yapabiliyoruz.
Sen gel daha iyisini yap!’’ Genelde de sevincimize
neden olan nesne de hep aynı şey oluyor. Halk
oyunlarımız.
Önce ben ne istiyorum, diye bir soruyu kendimize
yönelttikten sonra cevap aramamız gerekir.
Yukarıdaki soruya iki yanıt verebiliriz.
a) Dönüş
b) Kalış
Her kişi seçimini yaptıktan sonra, seçimini yaptığı
doğrultuda plan ve proje üretir.
Her fırsatta yazdığım gibi plan projeye geçmeden
kendimi ve kendimizi iyi hem de çok iyi tanımalıyız.
Ne yapabileceğimizi ya da yapamayacağımızı açık ve
seçik olarak bilmeliyiz. Hayallerle değil gerçeklerle
uğraşmalıyız.
Adige kalmak istiyor muyuz? İstiyorsak cevabını herkes
biliyor. Dönmektir. Dünyanın neresinde yaşarsak
yaşayalım, ne kadar çok özgürlüklerimiz olursa olsun
yine de asimile olmamız yok olmamız mukadderdir.
Adige olarak ancak kendi vatanımızda kalabiliriz. Kaf-Fed’in
yaptığı ya da yapacağı dil kurslarına umut bağlayanlar
zaman içinde yanıldıklarını anlayacaklardır. Çünkü
dilin yaşayabilmesi için günlük yaşamda sözlü ve
yazılı olarak kullanılması gerekmektedir. Medyalarda
kullanılması gerekmektedir. Devletin resmi dillerinden
birisi olmalıdır.
Dönüş ya da dönmek çok cesaret isteyen bir eylemdir.
Bu cesareti ise çok az Adige gösterebilmiştir. Adige
halkının ilk cumhurbaşkanı sayın Carım Aslan
Türkiye’den giden delege gurubunu dinledikten sonra
şunları söylediği anlatılır: ’’Siz sıkıntı çekmeden,
bir yeriniz acımadan, cebinizden para çıkmadan vatan
sahibi olmak istiyorsunuz. Maalesef buna imkan yok.’’
Dönüş ekonomik ve sosyal sıkıntıları da beraberinde
getirebilir. Adige kalabilmek için vatan sahibi
olabilmek için her türlü zorluklara katlanmamız
gerekir.
İsraillileri örnek alalım. Hiç gittiniz mi bilmem ama
ben gittim. Dünya ekonomisini ellerinde tuttukları
söylenen ve yazılanları hatırlayıp da gördüklerimle
karşılaştırınca sukutu hayale uğradım. Köyleri ve
kentleriyle tipik bir Ortadoğu devleti. Kapital
sahiplerinin paralarını sorumsuzca İsrail’e
döktüklerini sanmıyorum. Bunca huzursuzluğa ve
tehlikelere rağmen İsrail’e göç edenler sınırlara en
tehlikeli bölgelere yerleşiyorlar. İşte gerçek vatan
sevgisi budur.
Bizde ki vatan sevgisi uzaktan sevgidir. Bizde
‘’deplasman’’ sevgisi var. Bizler dikensiz, problemsiz
bir sevgi arıyoruz. Her türlü sorunlarımız çözüldükten
sonra rahat yaşamak için -o da şüpheli- gideceğiz.
Vatan sevgisinden çok söz eden birisinin; ’’dönerim
ama bana beş bin Dolar aylık bağlarlarsa’’ dediği
anlatılıyor. Bunun ciddi söylenebileceğine
inanamıyorum ama şakası bile çok yakışıksız.
Çoğumuzun vatan sevgisi dilinin ucundadır. Dönmemek
için ufak bir çocuk gibi bahane üstüne bahane
uyduruyor, kendi kendimizi kandırıyoruz. Şu anda
geriye dönen bir avuç insan kapital sahibi değillerdi.
Önce küçük kiosklar çalıştırdılar. Herkes acıdı
onlara. Onlar azimle direnerek örnek oldular.
Size belki de adlarını duymadığınız iki örnek
dönüşçüyü, örnek olur umuduyla, çok kısa tanıtmak
istiyorum. Antalya doğumlu bayan Tameris Özbek. Liseyi
seksenli yılların ortasında bitiren genç kızımız
anavatan da okuyacağım diyerek tek başına Nalçik’e
giderek orada yüksek okulu bitirmiştir. Evet, onu yedi
yaşında, komünizm zamanında korkmadan, çekinmeden
anavatana gidip okumak için çok, hem de çok medeni
cesaret gerektirir. Anne babasının da cesaretli
korkusuz olması gerekirdi. Nalçik kentine yerleşen
Tameris ebeveynini ve kardeşini de oraya götürerek
yerleştirdi, orada evlenerek yuva kurdu.
Perostorika ile karayoluyla Maykop’a giderek yerleşen
Şengül hanım. Kimseye yük olmadan onurla çalışarak
geçimini kazanan ve üniversitede Adige dili bölümünü
bitiren Şengül hanım hakkında tek bir kelime
kullanıyorum. Nart Seteney Guaşe.
Neyin nasıl yapılacağını, anladıysanız; bu iki hanım
kızımız, en açık şekilde bize örnek olarak
gösterdiler. |