Dünyada hiç yapılmayan bir şeyi yapıyoruz. Ancak
yapmamalıyız. Ne istediğimizi bildikten sonra gerisi
çok kolay.
Önce kendimizi tanımamız gerekir. Nasıl ki virüslerle
dolu bilgisayarı yenden formatlamak zorundaysak aynı
şekilde şimdiye kadar öğretilen ve yazılıp çizilenleri
beynimizden silmemiz gerekir.
Yıllardır beynimize yavaş yavaş işlenmiş olan hatalı
bilgilerin sonucudur ortada olan asimilasyon.
Diasporada bilimcilerce hazırlanan tarafsız doğruya
yakın yazılmış bir tarih kitabımız bile yok. İyi
niyetli arkadaşlarımızca kaleme alınan kitaplar sadece
iyi niyette kalmaktadır: hatalıdırlar, tarafsız
değillerdir, bilimsel değillerdir. Hangi tarih
bilimcisinin tarihi eserini gösterebilirsiniz?
Yıllardır genelde kaleme alınan konular her nedense
hep aynı. Göç, sürgün ve Rus düşmanlığından oluşmuş
bir travma yaratıldı. Bu travmanın içinde kendi
kendimizi tutuklayarak, kendi kendimizi boğup, yok
ediyoruz. Artık 140 yıllık travmayı yıkamamız ve
içimizden atmamız gerekir.
Rus ve Rusya düşmanlığı üzerinde tartışmak istenmemiş
ve istenmemektedir. Suçlananı dinlemeden başkaları
kendi adlarına yargılayıp verdikleri kararı bizler de
genelde itirazsız kararı kabullendik ve onların yolunu
takip ediyoruz. Çünkü bu yol hem kolay hem çok alkış
topluyor.
Sürgüne ve sürgün sonrası etnik kıyımımızın asıl
sorumluları olan İngiliz ve Osmanlılar ve bazı Adige
soyluları el üstünde tutulmaktadırlar. Onların
dokunulmazlığı vardır. Bu tabular yıkılmadığı sürece
gerçekleri öğrenemeyeceğimizden aynı havanda su dövüp
duracağız.
Yıllardır kültürü halk oyunlarıyla özdeştirerek
düşünemez hale getirildik. Sonuçta da Çerkesliği;
gösterişte, şekilcilikte, halk oyunlarında görüp,
etnik ve kültürel sorunumuzu bunlarla çözmeye
kalktık.
Ünlü yazarımız Kuyeko Nalbi’nin ‘’Xeta Adıger? Kim
Adige?’’’ adlı tiyatro eserinde Adigelerin
yüzyıllardır iyileştiremediği hastalığı olan
kabileciliği ortaya koyarak yargılamaktadır.
- Ben Bjeduğ, ya sen?
- Abzech, ya sen?
- Kabardey.
‘Peki kim Adige? Sen Bjedugh isen, ben Shapsugh’sam Adige
nerede? Kim Adige?’’
Evet, kim Adige? Kabileciliği bırakarak, Adige
bilincine ulaşmamız gerekir.
Çerkes halkının sosyal ve ekonomik sorunlarıyla
ilgilenilmediği gibi sorunların çözümü zamana
bırakılmıştır. Zaman ise sorunları çözemediği gibi
toplumumuzun birlik ve beraberliğini yıkmıştır etnik
olarak yok olmasına etkin rolü olmuştur. Örnekleyecek
olursak: Başlık parası nedeniyle evlenemeyenler.
Suriye ve Ürdün'de alınan thamadeler kararı ile
sembolik hale getirilmiştir.
Halen sınıfsal üstünlüğü ile övünen ve onun arkasına
sığınarak kendilerine saygınlık kazandırmak isteyenler
vardır. Sınıfsalcılık yapanlarla mücadele edilerek
teşhir ederek eğer kendini düzeltmezse toplumumuzdan
atılması ve uzaklaştırılması gerekmektedir.
Adige Cumhuriyetleri ve Adigeler hakkında bir şeyler
yazarken çok çok düşünerek, getiri ve götürüsünü çok
iyi hesapladıktan sonra yayınlamamız gerekir.
Bilhassa dışardan anavatana karışmamak gerekir.
Anavatanda kalan 30 bin Adige 2milyon diaspora
Adige'sinin yapamadığı ve yapamayacağı çok şeyleri
başararak bize hediye etmişlerdir. Onlara ancak saygı
duyulur. Bizim sorunumuz diasporadır. Diasporaya
karışabiliriz.
Doğu insanının karakteristik özelliği olan suçu
başkalarına atmaktan vazgeçmemiz gerekir. Suçu önce
kendimizde arayacağız.
Halen kendimizi dünyanın ekseninde görenlere
rastlıyorum. Bu tür etnozentrist yaklaşım tarzını
unutmamız gerekir. Bulumenbach’ın 1770'li yıllarda
eline geçen kafataslarından biri çok hoşuna giderek
ve bunun Kafkaslardan geldiği içinde beyaz ırkın
Kafkaslardan geldiğini yazmasıdır. Kafkaslardan
geldiğini söylemektedir ama Çerkes'ten söz
etmemektedir.
Kendi kendimizi övme ve beğenme, dünyanın merkezinde
kendimiz görme hastalığından uzak durmalıyız.
Adige atasözü der ki; kendi başını övenin hiçbir
değeri yoktur.
‘’Şha şıtchujh sıdım yıvas’’. |