...................
...................
İBN-İ MASUDİ'DEN BU YANA

06.02.2009

Dr. YEDİC Batıray Özbek
...................
...................
İnternet sayfalarına baktığımızda birbirlerini suçlayan hakaret eden cümlelere rastlıyoruz.

Bu tür cümlelerin eleştiri ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi yok. Düşünce ayrılıkları gayet normaldir. Başkası benim düşüncemde değil diyerek onu karalamak çok haksızlıktır.
Kültürlü ve bilgili kimseler asla bu yolu seçmezler. Bilgisine güvenemeyen, kendine güveni olmayan kişiler hemen saldırıya geçerler ve hakarete başlarlar. Kaldı ki, günümüzde tıp istese ve politikacılar müsaade etseler milyonlarca aynı özellikleri olan dahiler yaratabilirler. Ne kadar korkunç değil mi her şeyleri tıpa tıp birbirine benzeyen ve düşünen milyonlarca kişi.

Dünyada bir çok organizasyonlar loncalar vs. vardır. Başarılı olmuş bu tür organizelerin tüzükleri incelendiğinde birinci maddelerinde şunu yazar: ’’Sakın başkaları için kötü söz söyleme. Yarın o belki senin kardeşlerinden biri olabilir. O zaman nasıl yüzüne bakacaksın?’’

Seksen yaşının üstünde vefat eden amcamız vefat ederken son sözleri şu olmuş; ’’yaşamın bu kadar kısa olduğunu bilseydim kimsenin gönlünü incitmezdim.’’

Sayın arkadaşlarım diye sizlere sesleniyorum. Bir avuç olan bizler neden anlaşamıyoruz acaba? Neyi paylaşamıyoruz? Ortada paylaşılacak olan ne var ki onun kavgasını yapıyoruz.

Çerkeslikle uğraşmak lüks bir ‘hobi’dir. Çerkeslikle uğraşıp da zengin olan birini ben tanımıyorum. Siz tanıyorsanız beni düzeltiniz lütfen.

Ankara Derneği’nin başlangıcından bu yana şöyle bir yöneticilerini gözümüzün önünden sinema filmi gibi geçirelim. Bayram Hergüner, Ahmet Hızel, Kemal Cankat, İzzet Aydemir Hasan Yedic, Zekiye Kazuk , Hayri Bozkurt vs gibi ağabeylerimizi kim anıyor, kim biliyor? Onlar sıfırdan başladıkları deneğimiz için maddi manevi güçlerini harcamadılar mı?

Tarih sayfalarına bakınca bu anlaşamadığımız bir birimizi yediğimizi İbn-i Massudi’den bu yana gezginler yazmaktadırlar. İbn-i Masudi, Çerkesler bir kral etrafında birleşseler onların önünde durabilecek hiç bir halk yok demektedir. Onu takiben hemen hemen her gezgin aynı hastalığımızdan söz ederken 1850’lerin sonunda Çerkesya’ya gelen Theophil Lapinski ’’bu halkın bir tek kötü özelliği var o da erkelerinin kadınlardan daha çok dedikoducu olmaları’’ diye yazmaktadır.

Essad bey takma adını kullanan Noisumbaum’da Kafkasların 12 Gizi adlı yapıtında şöyle yazmaktadır; ’’bir Kafkasyalıya hangi konuda olursa olsun sen bunu bilmiyorsun ya da anlamıyorsun demeyeceksin. Dediğin an en can düşmanın oluverir.’’

İbn-i Masudi’den bu yana bin yılı aşkın zaman geçti. Bin yılda hiç mi hiç değişmedik?