|
|
................... |
|
................... |
AH ŞU VATAN! -2 |
12.01.2010 |
|
Dr. YEDİC Batıray Özbek |
................... |
................... |
Bir önceki makaleyi Essad
beyin sözleriyle bitirmiştim. Makalemin ikinci
bölümüne de onun sözleriyle başlamak istiyorum.
''Hainlerini vatansever ilan ederek, el üstünde tutan
dünyada tek bir halk var. Çerkesler.’'
Bu nasıl olur yahu, diyeceksiniz.
Evet maalesef doğru.
En azından Essad beyin belgelerine göre doğru.
''Kafkasya'nın On İki Gizi'' adlı yapıtının 264-265
sayfalarında şunları yazmaktadır. ‘’Beş Kafkasyalı bey
Kafkasya'dan Rusları kovmak için anlaşırlar. Asetin
Musa Kunduk, Tabasaran Musa Uzmi, İnguş Zur, Çeçen
Saadulla Osman ve Kabarday Ataşuk.
Ataşuk bu gizli birliği Ruslara söyler.
Çar bunu duyunca bu beylerin halkını yok etmek için
emir verir. Musa Kunduk Çar'a yalvararak Osmanlı
Sultanı'nın bizleri kabul edeceğini bu nedenle göç
etmeye müsaade etmeleri ricasında bulunur. Çar da bu
izni seve seve verir ve göç başlar. Boşalan yerlere
Kazaklar yerleştirilir.
Halk açlıktan, hastalıktan kırılır gider. Musa Kunduk
ise çok iyi bir hayat sürer ve halkı da onu kahraman
ilan eder.
Ancak işin aslı Kafkasya arşivleri açılınca işin
gerçek yüzü ortaya çıkar. Göçte etkin olan tüm
liderler başlarında Musa Kunduk olmak üzere Rusya
devletinin çok iyi maaş alan casusları oldukları
ortaya çıkmıştır. Öyle ki her göç eden bir aile için
pazarlık yaparak bu önderler çardan gümüş Rubleler
almışlardır ve ne yazık ki bu hainler diasporada
kahraman olarak bilinmektedirler.
Evet gerçekler bununla da kalmıyor. Muhammed Emin'in
de Çar'dan maaş aldığı ve hatta maaşı yetmediğinden
Çar'dan yükseltmesi için yazdığı dilekçeleri de
mevcuttur.
Böylesine çarpıtıcı bilgilerle doldurulan
kafalarımızda oluşan düşüncelerin ne olduğunu
anlayabiliyoruz. Bu yanıltılmış bilgilerle ortaya
çıkan tablo günümüzdeki polemiklerle dolu
düşüncelerden başka bir şey değildir.
Kafkasya da ilk video filmlerini çekip geri döndüğümde
çevremdeki Çerkesleri toplayarak göstermiştim. Konyalı
bir hemşehrimiz gördüklerinden rahatsız oluyordu. İki
de bir şöyle konuşuyordu:
- Sen bunları Avrupa'da çektin bizi kandırıyorsun.
- Sen Kafkasya'ya gitmedin bizleri kandırma...
- Ben konuştuklarını anlamıyorum, vs... vs...
Seyirciler içinde de Konyalı hemşehrimizin baldızı
vardı. Döndü ve eniştesine;
- Sana bir soru!
Konyalı hemşehrimiz biraz şaşırdı ama hemen topladı
kendini:
- Sor bakalım...
- Enişte, sen mi daha iyi Adigece biliyorsun ben mi?
- Ben biliyorum.
- Doğru. Peki ben bildiğim bu az Adigece ile
söylenenleri anlıyorum da sen neden anlamıyorsun?
Hemşehrimiz bocaladı... Bir şey diyemedi.
Baldızı devam etti.
- Anlamasına alıyorsun da anlamak istemiyorsun. Çünkü
senin beyninin içine öyle bir bilgi doldurulmuş,
öylesine bir tablo çizilmiş ki başkalarını göremiyor
ve görmek istemiyorsun.
Diaspora Adige'sinin şansızlığı, aydın kişilerin
bilimsel yapıtlarıyla bilgilendirilmemiş olmasıdır.
Bundan kaynaklanan bilgi eksikliği tarafsız ve yalın
düşünebilme olanağını kapatmaktandır.
Yanlış ve tek yönlü bilgilerle beyinler yıkanmıştır.
Öyle ki, araştırmacı geçinen kişilerden pek çoğunun
alıntılarına bakınca bildiği tek bir yabancı dil
olduğu halde -ki onu da yarım yamalak biliyor- sanki
bir çok dili biliyormuş gibi alıntılarını
yazmaktadırlar. Baştan okuyucularını aldatan bu
yazarların yazdıklarına nasıl güvenilebilir acaba?
Ortaya konan yanlışları düzelmek ise maalesef çok
zordur.
Sonuç da ortadadır. Bu tabuları yıkmadan bu yanlışları
düzeltmeden arşivlerin açılmasını beklemeden
hainlerimizi ve gerçek bilim adamlarımızı teşhir
etmeden başarıya gidemeyeceğimizi bilmekte yarar
vardır. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|