|
|
................... |
|
................... |
ANKARA
DERNEĞİ’NİN 50.inci YILI ANISINA -3 |
07.09.2011 |
|
Dr. YEDİC Batıray Özbek |
................... |
................... |
Ankara
Derneği'nin
politikası zamanla Gençlik Caddesi 59/1 belirlemeye
başladı. Sözünü ettiğimiz bu daire başlangıçta dört
öğrenci tarafından kiralandı. Bodrum katı ve üstü
bakkal, kasap ve sebzeci dükkanı olduğundan,
Kafkasyalıların bir özelliği olan yüksek sesle konuşma
alışkanlığına yasaklar olmuyor ve yapılan
tartışmalarla hiç kimseyi rahatsız olmuyordu.
Ankara derneği kurucu üyeleri
Kültür dernekleri kültürün ne anlama geldiğini bilen
kişilerce kurulur. Hele hele kültür derneğinin asıl
amacı yokluğa mahkum olmuş küçük bir halkın
geleceğinin kaygıları düşüncesiyle kurulmuşsa, kurucu
üyelerinden de o denli bir kültür birikimi beklenir.
Bu nedenle olsa gerek genel de kültür dernekleri o
halkın entellektuelleri tarafından kurulur ve yaşama
geçirilir.
Peki kimdi Ankara Derneği'ni
kuranlar?
M. Zihni Hızal; sivil pilot,
İzzet Aydemir; memur, Hasan
Dinç; hukukcu, İhsan Sabri
Bulur; memur, Necati İtez
Karaçay;
memur, Hayrettin Şen;
serbest ticaret, Cemal
Özpolat; memur, Orhan Ünal
(Lezgi), Necati Kaya
Erdem (Osetin).
Hepimizin çok çabuk gözleyebileceği bir oluşum. Kurucu
üyeler çok çeşitli meslek
gruplarından gelmekte ve halkı temsil etmektedir.
Tesadüfü mü yoksa bilinçlice mi bilmiyorum ama
etnik kimliğimize sahip çıkanlar en azından o yıllarda
halktan insanlardı. Okuyan ve entellektuel
dediğimiz kişiler ise zannımca devlet kademesinde
aldıkları yerlerini kayıp etmek endişesi ile pek
ilgilenmediler ya da
ilgilenmez gibi göründüler.
Dernekte açıkça ya da belli
etmeden yürütülen kalıtsal düşünceler vardı.
Geleneksel sosyal yapıya göre kendilerine öncelik payı
veren tanıyanlar ve ona göre Çerkesliği
yorumlayanlar. Bu tür düşüncelere tamamen karşı
çıkanlar;
geleneksel sınıf yapısının yanı
sıra kabilecilik yapanlar-kendini
Verk sayan bir büyüğümüz ‘’dernek seçimleri gerekli
kanuni zorunlulukları yerine getirmek içindir. Kim
seçilirse seçilsin derneği biz yönetiriz deyince Hatko
Yaşar Bağ ‘’olmaz öyle şey. Seçilen kişidir
başkanımız ve onun dediğini yapmak zorundayız’’
demişti.
Kendilerini Çerkes kabul ederek Ankara'nın çeşitli
mahallelerinden hafta sonlarında gelenler çok
oluyordu. Ne yazık ki bunlar anadillerini genelde iyi
bildikleri halde kendilerini derrnekte
pek rahat hissetmiyorlardı. Bu nedenle de çoğu kez
dernekten uzak kalıyorlardı. Sonuçta amacımıza
ulaşamıyorduk.
59/1 kapısı gerçek bir Adige haçeşi gibi her zaman
açıktı. Adını duyan bilen herkes gelip, yiyip içip
kalkıp gidiyordu. Herkese her gün kapısı açıktı. Az
zamanda adı Türkiye dışında yaşayan Çerkesler arasında
da yayıldı. Günlerden bir gün eve geldiğimizde evde
kumral genç bir delikanlının oturduğunu gördük.
Adigece selamlaşıp neren geldiğini sorduk.
- Suriye'den, cevabını verdi
- Kimlerdensin?
- Hatko
- Hatko mu?
- Evet.
- Hatko'yum demekle
Hatko olunmaz. Hatkoluğunu
göstermen, kanıtlaman
gerekir.
- Nasıl anlamadım.
Sururi arkadaşımız dinle kardeşim;
’’Biz çift sürerken karasabanın kazdığı dizeye öküzler
düşünce kendiliklerinden çıkamazlardı’’
diye anlatmaya başlamıştı
ki, misafirimiz
''o ne
ki, çölde ağabeyimle ciple geziyorduk. Birden
bire önümüze bir yılan çıktı.
Yılanı ezmek için cipi üstüne sürünce yılan cipe
dolandı ve bizi havaya kaldırdığı gibi‘’ dedi.
Sururi ‘'tamam tamam Hatkolugun
kanitlandi'' diye gülüştük.
Güleriz ağlanacak halimize
Sururi, Asetin kökenli
arkadaşımızdı. Yakın arkadaşı Cankat kendisini Düzce'ye
götümüş. Dönüşünde ''ben bir
haftada Adigece öğrendim'' dedi. Hepimiz kahkahalarla
güldük. Vallahi öğrendim dedi ve söze başladı. ‘’Dokuz
kişi bir minibüsüm binmişi tıxuğ’’. Görüldüğü gibi
cümlede tek bitr tıxuğ sözcüğü Adigece. Aynı asimile
Düzce'ye mahsus değil diasporada hemen hemen aynısı
diyebiliriz.
Birlik beraberlik
Üniversitelerde okuyan öğrenciler arasında birlik ve
beraberlik bu yıllarda örnek bir seviyedeydi. Ankara
Cebeci Hukuk yurdunda bir kaç Adige kalıyorduk.
İçimizden birinin okuma salonundaki tuttuğu yer için
doğu Anadolulu öğrencilerle küçük bir tartışması oldu.
Bunun haberini alan diğer üniversitelerdeki Çerkes
kökenli öğrenciler, sivil kıyafetli polisler vs Cebeci
yurduna geldiler.
İçeridekilerden çok daha fazlası da yurdun etrafını
çevirirdi. Yurtta adlarımız anons edildi ve öğrenci
kantinine ziyaretçimiz olduğu ve kantinde
beklendiğimiz söylendi. Kantine gidince birde ne
görelim; Çerkes kökenli öğrencilerle dolu. Tabancalar
(polislerin) açıkça masaların üstüne konmuştu. Bu
gövde gösterisinden sonra bizimle daha efendice
geçinmeye başlarlar.
Ankara Derneği'nin Ankara kentinde çok iyi bir adı
vardı. Bir ara dernek binası ararken Ankara Beşevlerde
Çerkes olmayan bir sanatçı görev için bir kaç
yıllığına yurt dışına gidiyordu. Bizim dernek binası
aradığımızı duymuş ve dayalı döşeli villasını bize
ücretsiz vermişti. Bu derece güvenleri vardı.
Ankara Derneği'nin yazılmamış tüzüğü 59/1'de sözlü
olarak tüm diaspora Adigelerine ‘dönüş’ tezini
anlatıyor ve benimsetiyordu. Dernek binasının satın
alınmasından sonra İbrahim Abaza ile birlikte Kiril
harfleriyle okuma yazma kursları açtık. Bunun haberini
alan yönetim kurulundan Başkan Zekiye hanım karşı
çıktı ve her ikimizi dernekten atmak için uğraştıysa
da yönetim kurulunda bilhassa Hayri Bozkurt ve Yaşar
Bağ ağabeylerimiz ve diğerleri ona uymadılar.
Dernek yönetiminde olan bir büyüğümüzle göçle ilgili
sohbet ederken (o yıllarda hep göçten söz edilirdi)
‘ah şu komünistler bizi vatanımızdan sürdü deyince
şaşırıp kalmıştım. Saygıdeğer büyüğümüz
yanılıyorsunuz. Çerkesler komünistlerce değil Çar
tarafından kovuldular. O zaman Karl Marks daha
kapitali bile yazmamıştı, deyince bu kez kendisi
şaşırıp kalmıştı.
Pito’nun aramıza katılışı
Türk televizyonunu yeni yayına başlamış ve bilgi
yarışmaları düzenliyordu. Bu yarışmalarda devamlı
olarak bir kişi kazanıyordu. Özdemir Özbay adlı Hukuk
Fakültesi öğrencisi olan bu kişi Uzunyayla
Abazinlerinden ve kendi anadilinin yanı sıra
Fransızca'da biliyordu.
Dernek başkanımız Kemal Cankat'ın kardeşi bizi kendisi
ile tanıştırdı. 59/1 öyle hoşuna gitti ki burada
kalmaya başladı. Türkiye koşullarına göre lüks sayılan
bir evde kalan Özdemir o lüks evi bırakarak bizde
kalmaya başladı. İri yarı olmasından dolayı kendisine
Abazin dilinde cüce ya da küçücük anlamında ‘Pito’
adını taktık. Bu ayaklı bilgi kütüphanesi de 59/1
müdavimi olmuştu. Evinde kaldığı eniştesi ''bu çocuğu
bizden koparıp kendine çeken bu evi görmek isterdim''
derdi. Evet kanepelerde ya da iki, yerine göre üç
kişin beraber yattığımız lüks evimiz. Bilgi ve ruhen
rahat ettiğimiz 59/1.
Dergilere yardım
Ankara'da yayınlanan Kafkas Dergisi ile İstanbul'da
yayınlanan Yeni Kafkas Dergisi'nin ekonomik
zorluklarını bildiğimizden yardım etme amacıyla
İbrahim Alhas başkanlığında Kafkas yayınevi kurmak
istedik. Rahmetli Vasfi Güsara da bir bilgilendirme
yazısı gönderdik. Cevabı şu olmuştu: Özbeklerin ve
Bozkurtların arasında benim yerim yok! Sonuçta
yayınevi maalesef kurulamamıştı.
Yaşar Bağ, Elbruz hocadan devamlı olarak halk oyunları
topluluğuna Adige halk danslarını da Zefaku Tleperüş
vs. gibi öğretmesini istedi. Elbrus hoca ise bu
oyunların sahneye uygulanamayacağını bahanesini ileri
sürerek reddediyordu. Zamanla perosterıkadan sonra
yapılabilineceğini, uygulanabileceğini anavatandaki
artistlerimiz kanıtlarlar.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|