Saygıdeğer hemşehrilerim.
İşlerimin
yoğunluğu, aynı zamanda rahatsızlığımdan
kaynaklanan nedenlerden dolayı uzun süre sessiz
kalmak zorunda kaldığım için hepinizden özür
diliyorum. İnşallah gelecekte daha düzenli olarak
düşünce ve bilgileri içeren yazılarımı
ulaştırabilme umuduyla hepinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum.
Bu gün makalemde köşe yazarları ile ilgi
düşüncelerimi sizlere aktarmağa çalışacağım.
Genelde bu tür dergi ve gazetelerde yazı
yazanların pek çoğu gazetecilik ya da onunla
ilgili yüksek okulları bitirmiş ve gazeteci
mesleğini edinmiş kişilerdir. Yayın organının baş
redaktörü en azından bu kişilerden biri
olmaktadır.
Ya bizde? Bizde ise tamamen tersidir. Hemen hemen
hiçbirimiz böyle bir mesleğin okulunun sıralarında
bir kaç yılımızı törpülemedik.
Tamamen duygusallıktan ve sorumluluktan
kaynaklanan düşüncelerle dergilerimizi çıkarıyor
ve yazılarımızı yazıyor ve yayınlıyoruz.
Gazetecilik profesyonal bir meslektir. Ayrıca
yetenek ve bilginin yanısıra mesleği içten
benimsemek ve kabullenmekte gerekmektedir.
Ön sezi li ve gelişen olayları anında doğru
değerlendirebilerek okuyucularına sunabilme
yeteneklerine sahip olan gazeteciler her gazetede
her zaman bulabilmektedirler.
Yazılan yazı ve olayların değerlendirmelerini
yaparken yazacağımız yazının kendi halkımız için
ne gibi fayda ve zararları olabiliri de
düşünerek ona göre kommentar yapmak hatta
gerekiyorsa haberi yayınlamamak gerekir. Gelişen
olayların temelinde ne yattığını sezinleyebilmek
büyük bir enerji bilgi birikimi ve kapasite
gerektiririr. İşte bu düşüncelerden sonra
makalemizi, yazımızı kaleme alarak okurlarına
sunulmalıdır.
İslam tarikatlarından biri olan ‘Nurcu’
tarikatının şeyhi Saidi Nursi bakın bu konuda ne
diyor. ‘Doğruyu söylemek ve yazmak hakdır. Ancak
her doğruyu yazmak ve söylemek hakkın değildir.’’
Evet sayın arkadaşlar pek çoğumuz aklımıza gelen
her şeyi tartmadan ‘’toplumumuza ne getiriri ne
götürür’’ diye düşünmeden konuşuyor ve yazıyoruz.
Akılcı bilimsel düşünceleri bir tarafa atarak
duygusal ya da başkalarınca yönlendirilen
bilgileri yazıyor çiziyor halkımıza ve efkarı
umumiye sunuyoruz. İşte bunun zararlarını yine
halkımız çekiyor. Örneğin Suriye Adigelerinin
anavatana kabul edilmemelerinin nedenerinden
birisininde bu olduğunu sanıyorum. Sorumluları da
diasporada sorumsuzca yayınladıkları yazılar
olduğuna inanıyorum. Örneğin 21 Mayıs nedeniyle
açtıkları bir pankartta şu yazılıydı: Uyuyan
aslanı uyandırmayın. Bu kadar sorumsuzca
düşünmeden açılan pankartın ne faydası olabilir
zararından başka. Nereden bakarsan bak nasıl
düşünsen düşün bu pankartı açan kişiler Çerkes
dostu görünmelerine karşın Çerkeslik karşıtı
ajandır.
Hatırlıyanlarınız çok iyi bilirler. Son Körfez
Savaşı’nda ABD Savunma Bakanı tüm medyalara
sansür koymuştur. Gerekçe olarakda şunu
göstermiştir: Vietnam savaşını cephede
kaybetmedik. Kendi medyamız bize kaybettirdi.
Bakanlık bu nedenle tüm medyayı Amerika ve
müttefiklerinin başarısını önleyecek her türlü
foto ve yazıları sansürlemiştir. Hatta kendilerine
Irak askerlerinin tecavüz ettikleri şeklinde yalan
haberleri TV’lerde ağlayan kız ve kadınları
yayınlamışlardır. Halbuki bu kadın ve kızların
hepsi Kuveyt elçiliğinde çalışan Amerikalılardan
başkaları değildi.
Kendimizi dev aynasında görme psikozundan
vazgeçerek ayaklarımızı iyica yere basalım.
Basalım ki kendimizi tanıyarak kendimiz için
düşünceler üretebilelim.
|