Sürgün tarihi 145 yıl öncesi. Dönüşün hikayesi de 145 yıl bir
anlamda. Dernekler, gruplar, kişiler ve şimdi de yeni teknolojinin
yarattığı web sayfaları. Dönenlerin dönmeyenlere sitemleri,
anavatan da yaşam, diasporada da Çerkeslerin durumu ve Türkiye’de
son dönemlerde gelişen değişimler.
Yıllardır Çerkesliğin dernek faaliyetlerinden öte algılanmadığı
Türkiye diasporasında yeni gelişmeler olmaktadır. Gerek anavatana
bakış gerek anavatanın yapılanmasına dönük ve hatta genel siyasi
bakış tarzının yarattığı farklılıklarla Çerkeşlerde ayrışmalar
başlamıştır.
Derneklerimizde kültürel faaliyetlerin ötesinde siyasi içerikli
tartışmaların en yoğun yaşandığı dönemler sanırım 1975-1998
tarihleri arasındaki dönemdir. Ankara’nın başını çektiği ve
İstanbul’da yoğun şekilde devam eden dönüşe yönelik çalışmalar
Çerkeslerin en yoğun faaliyette bulunduğu dönemler olarak bilinir.
Çerkes halkının çok değerli büyükleri Bülent Janelerin, Necdet
Hatamların, Fahri Huvajların, Süleyman Yancatoralların, İzzet
Aydemirlerin daha birçok isim yazabileceğimiz Çerkes ulusal
davasına yaşamlarıyla fikirleriyle eylemleriyle damga vurmuş
büyüklerimizin dönüş konusundaki fikir ve fikirlerini
yaşama geçirmeleri, sonraki nesile bir anlamda örnek teşkil etmiş
ya da etkilemiştir.
Ancak maalesef bence oluşan ana hata; “dönüş” kavramının bireysel
ya da belli bir grupça gerçekleşmesi halinde kitlelerin bundan
etkilenerek dönüşün ivmesinin artacağı düşüncesiyle hareket
edilmesiydi. ”Dönüş” bir siyasi yapılanmanın, örgütlenmenin önüne
koyduğu nihai amaç olması gerekirken, örgütlenememiş tamamen
anavatan sevdasıyla bir araya gelmiş bir grup insanın belli bir
donem bıkmadan yorulmadan çevrelerinde yaptığı çalışmaların
verdiği yorgunlukla ve biraz da umutsuzlukla “gelen gelir, yeter
artık” dercesine gemiyi terk edip karaya ulaşmasıyla büyük bir
sekteye uğratılmıştır. Bu güzel anlamlı koşunun en hızlı yüz
metresini koşan değerli büyüklerimiz bunun aslında çok ama çok
uzun bir maraton olduğunu görüp ve önde koşanların en arkada
kalanlar ipi geçene dek yarışı bırakmayacaklardı. O güzelim hedefe
ulaşanlardan kimisi yönünü diasporadan ayırmamış olsa da hala
halkının üstündeki ölü toprağı görebiliyor olsa da yeni neslin
içlerinden kendileri gibi dava insanları çıkaramadığını
görmezlikten gelemez tabi ki.
Bugün yeni gelişmeler yaşanmakta. Bir metin dolaşmakta, içinde
tamamen herkesin hak vereceği, işleyişi, isletenlere karşı
düşüncelerinde soru işaretleri olsa da yazılanlara karşı kimsenin
“Bunları istemiyoruz” diyemeyeceği birçok hak edilmiş demokratik
talepler metni hazırlanmış durumda. Yani bir köşe yazısında dalga
geçercesine yazdığım ve biz Çerkeslerin de artık dans etmekten
öte, dernek binalarımıza olan aşklarımızı bir kenara bırakıp
yarınlara doğru artık ulusal bilinçle ortak paydalarda
buluşabileceğimiz bir fırsat yaratılmış durumda.
Ulusal davaya hangi siyasi pencereden bakarsa baksın, en basit en
doğal bir metinde buluşmak örgütlenebilmenin, siyasi
yapılanabilmenin kıvılcımı olamaz mı? Geçmişte yaşanan çekişmeleri
atışmaları bir kenara bırakıp artık ivedi olarak hızla etkisini
artıran asimilasyona karşı durabilirken bir yandan da Çerkes
ulusal hedefine sağlam temellerle yol alacak ve bizlerin olan bir
’’örgüt’’e artık sahip olmak gerekmiyor mu?
İşte
böyle bir ’’örgüt’’ kırsal ve kentsel alanda yaşayan
Çerkesleri kucaklar, anavatan-diaspora köprüsünü kurarak köprüden
karşıya geçişi en sağlam adımlarla gerçekleştirir. Diasporada
kültürel değerlerini yaşatma atmosferini gerçekleştirirken
asimilasyonun önüne bir nebzede olsa bir dağ koyup, anavatana
dönüşü sağlam bir program çerçevesinde sağlayacak bu ’’örgüt’’ün
oluşması için bir kıvılcım atılmış ortaya.
Abhazya savaşı sırasında başlayan birliktelik heyecanı belki de
tekrar yaratılıyor ve bu kez bu heyecanın savaş bitimiyle
dağılmasına izin verilmemeli diyorum. Yediden yetmişe,
birleşikçiler, dernek federasyonları, gruplar, weblerde
toplananlar yani her birimiz bu kıvılcımı gürleyen bir ateşe
dönüştürülmesine düşüncelerimizle, eylemselliğimizle, katkıda
bulunalım. Artık isimler değil düşünceler çarpışsın ve
’’örgüt’’ trenine kavuşalım. Daha da ileri oturup bu treni
Nalçik’e, Maykop’a, Sohum’a doğru hareket ettirelim. Gecelerimizi
de zexeslerimizi de danslarimizi da tiyatrolarımızı da bu
vagonlarda yapalım. |