|
|
................... |
|
................... |
1864’den
GÜNÜMÜZE NE DEĞİŞTİ? |
21.05.2005 |
|
Kuban Paul Seauhmann |
................... |
................... |
Tam 141 yıl.
İnsan olarak, yalnız tarihin akışını değiştirme
olanağımız var.
Zamanı?
İşte; onu değiştirmek, durdurmak, atlamak gibi
yeteneklerimiz yok. Sürgünden bu güne zamanı
durduramadık. Ne yazık ki, tarihi de değiştiremedik.
O dönemde Osmanlı, bu gün Amerika. Yöntem aynı. ‘’Siz
başkaldırın, biz arkanızdayız.’’
Önceleri Çeçenya, şimdilerde Özbekistan. Benzerlik çok
ilginç değil mi? Dinsel duyguların kamçılanması ve
yönlendirilmesi. İşin garibi gerek Çeçenya’da gerek
Özbekiztan’da halkın böyle bir talebi yok. Olsa İran
gibi 1 haftada şeriat devleti kurulurdu. Çünkü, dünya
üzerinde hiçbir sistem halka dayatılarak iktidara
gelemiyor. Askeri darbeler hariç.
‘’Rusya büyük ülke o nedenle Çeçenya halkı bir şey
yapamıyor‘’ tezi tümüyle yanlış. Öyle olsa Küba şu
anda dünyanın hakimi durumundaki Amerika’nın burnunun
dibinde ayakta kalabilir miydi?
Savaş anında düşmandan çok müttefikinizin kim olduğu
çok önemlidir. Sürgün yiyen Kafkas halklarının
müttefiklerini bir gözden geçirin. Bakın nasıl bir
sonuç çıkıyor?
Şimdi günümüzün sıcak gelişmeleriyle 1864 arasında bir
yol oluşturalım. Savaşların ve ‘’kadife devrimlerin’’
geliştiği bölgelere bakalım. Rusya Federasyonu
sınırları.
Batı tarafında, ‘’kadife devrimler’’ yapılırken, Güney
ve Doğu’da silahlı çatışmalar.
Batı’da ‘’demokratik’’ devlet kurmak için bayrak
açanlar.
Güney ve Doğu’da ‘’şeriat devleti’’ kurmak için bayrak
açanlar.
Batı’da bir tek insan kaybı olmadan iktidar değişimleri.
Güney ve Doğu’da on binlerce can kaybı ve hala
sonuçlanmayan bir savaş.
Tüm bunların temel nedeni, Batı insanını tabularla
yönetememektir. Oysa iki örneğimizde de görüldüğü gibi
tabularla donatılmış insanın eline silah tutuşturmak
çok kolay. ‘’Din elden gidiyor’’ demeniz yeterlidir.
Kafası o denli karartılmıştır ki, ‘’Yahu din elden
gidiyorsa Allah’ın kendi dinini korumaya gücü yetmiyor
mu?’’ sorusunu sormak aklına gelmez. Bu hangi din
olursa olsun böyle.
Sonuç olarak Allah’ın dinini koruyabileceğini düşünen
insanlara ‘’kurun şeriat devletini, koruyun dini’’
dendiğinde adam silaha sarılıp, çoluk-çocuk,
masum-suçlu demeden basıyor tetiğe. Pekiyi bu kimin
işine yarıyor? Nispi olarak silaha sarılana (o da
belli değil de, hadi öyle diyelim).
Asıl soru: Kim kazançlı çıkıyor?
Çocukluğumuzda çok sık yaşardık. Yaşı uygun olanlar da
anımsarlar. ‘’Komünistler cami yakmış’’ diye bir
söylenti çıkardı. Kasabada ne kadar sosyal demokrat,
solcu varsa yakalanır linç edilir; esnafsa dükkanı
yağmalanırdı. Sonradan öğrenilirdi ki, cami falan
yakılmamış. Bu linççiler; bir kez olsun, ‘’hangi cami
yakılmış diye’’ sorma gereğini niye duymaz-lardı?
Günümüzde de öyle değil mi?
Ayrıca yakılsa ne olacak? Yakanın cezasını mahkemeler
mi verecek, siz mi?
Eh?
Böylesine kolayca yönlendirilebilen bir anlayışı
yönetmeye ne var?
Gençlik dönemlerimizde başımızdan geçen bir olay
vardı. Halk dansları ekibi çalışmadan dönen
kızlarımıza sözlü saldırıda bulunduğu haberi geldi.
Hiç kimse dernekten fırlamadı. Thamadeler olayı
araştırdılar. Olayın asılsız olduğu çıktı.
Aradaki anlayış ve bakış farkı burada.
Çarlık Rusya'sı ile yapılan savaşların ilk dönemlerinde
hiçbir zaman ‘’kışkırtmalar’’ etkili olmadı. Sonradan,
Şeyh Şamiller, Hacı Muratlar ortaya çıktı. O zamanlar,
insanlarımız bunları çözemedi. Kimin adına
geldiklerini de anlayamadı. Karadeniz’de, Trabzon,
Samsun kıyılarında yüz binlerce insan açlık, susuzluk
ve hastalıktan yok olup gitti; o zaman ‘’eyvah’’
dediler. Ancak zamanı durdurmak olası değil. İşin
kötüsü, tarihi de değiştiremedik.
1864’de biz iki kez yenildik. Birincisi; Çarlık
Rusya’sıyla yaptığımız savaşla, ikincisi; müttefik
olarak Osmanlı’yı seçmekle. Sağlamasını yapmak
isterseniz gelin günümüze bakın 1864’den günümüze ne
değişmiş? Hala; ‘’kurtarmak’’ için anavatanındaki
insanlarını karalayan tabulaşmış kafalar yok mu? Bu
''kurtarıcı''ları bir inceleyin. Karşınıza ya Şeyh
Şamil ya da Hacı Muratlar çıkacaktır. Allah’tan
anavatandaki insanımız 1864 insanı değil.
Özbekistan’daki olaylar insanımız adına
çok güzel bir örnektir.
Zamanı değiştiremiyoruz, hiç olmazsa tarihimizi
değiştirelim. Tüm hedefimiz; çağdaş, demokrat,
tabulardan sıyrılmış, ‘’her koşulda barış’’ diyen bir
ülke olmalıdır.
SonSöz
Çerkes;
ayakkabılarını kapının önüne bırakmayandır. (Kuban)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|