Anavatan dışında; kimimiz vatandaşı olarak, kimimiz çalışanı
olarak 40 ayrı ülkede yaşıyoruz. İzlenimlerimiz şu yönde:
Ülkenin yaşam biçimi insanlarımız üzerinde farklı etkiler
bırakıyor.
Örneğin, Almanya'da bir Çerkes delikanlısı; eğitim, sanat,
kültür üçgeninde gezinirken; Türkiye'deki gencimiz; savaş,
kan, intikam dairesine hapsolmuş.
Birkaç örnek verelim. Alıntılar üzerinde imla düzeltmeleri
yapmadan aynen aktarıyoruz.
(Türkiye'den bahsediyor) ''Nasıl olsa alıştık ne kadar
soykırımcı şerefsiz varsa cillop gibi ilişkiler kurup
ilişkilerimizi geliştirmeye ve Devlet Madalyası dağıtmaya.''
Bir başkası; (o da Türkiye'den söz ediyor) ''Bunlar işte
böyle adi herifler, şerefsizler. Bir de Kafkasyalı gençlere
vatan haini diyorlar. Kendi devlet adamları emperyalistlerle
kadeh vuruyorlar bunları gören yok.''
Bir başkası da hızını alamayıp ''hainliğin'' tanımını
yapmış; ''hainler...
hainin milleti - dini olmaz! her dilde hainin karşılığı
şerefsizdir. bu çeçenler içinde çerkesler içinde aynı.
umarım diğer tartışmalardaki soru işaretlerine bu yazı bir
ışık tutar''.
En dehşetlisini de ''Yalnız Kurt'' rumuzlu biri yazmış;
''Ey Evlad-ı Vatan! Vur Vatanın bakirlerine kızıl kefenler
biçenleri vur! Vur! Çelik kolların kopana kadar, olanca
kininle şiddetinle vur!''
Örnekleri çoğaltmak olası.
Şimdi, bu yazılanlardan insanların bulundukları psikolojisi
görebiliyor musunuz? Kullandıkları sözcükler, vurgulamalar ve
değerlendirmelerine baktığınızda Çerkeslikle uzaktan yakından
bir bağlantı kurabiliyor musunuz?
Neden gelişmiş bir ülkede yaşayan insanımız kendini eğiterek
toplumumuza yararlı bir insan olma yolunda ilerken; gelişmemiş
ülkedeki insanımız kan kokuyor? Çünkü, sorunları
ilkel bırakılmış mantığıyla çözülebileceğine inanıyor. Oysa basit bir
yöntem uygulasa gittiği yolun yol olmadığını anlayacak. Nasıl
mı? Anlatalım.
Diyelim ki, kan dökerek, şehit olarak sorunu çözecek. Kanı
nasıl dökecek? Ordu kuracak, silah alacak, tank alacak, savaş
uçakları alacak.
Pekiyi.
Bunları neyle alacak?
Parayla. Parayı nereden bulacak?
İşte sorunun temeli bu.
Parayı nereden bulacağını öğrendiği an, her şeyi tüm
çıplaklığıyla görmüş olacak.
Eğer siz kavgalı olduğunuz komşunuzu alt etmek için gerekli
ekonomik güce sahip değilseniz, eliniz mahkum birinden borç
alacaksınız. Borç aldığınız kişi sizi sonra rahat mı
bırakacak? Komşunuzu alt edeyim derken, para aldığınız kişinin
boyunduruğu altına girmekten sizi ne kurtaracak?
Bizim gibi ekonomisi ve nüfusu küçük olanların ''savaş''
sözcüğünü kullanırken 1000 kez düşünmesi ve tartması gerek.
Elin kaşığıyla çorba içilir mi? Ülkeler kendilerini
geliştirmek için eğitime, teknolojiye, bilime yönelirken;
bizim ''haydi savaşa'' dememiz biraz komik olmuyor mu?
Savaşın kaybettirdiklerinin salt insan ölümü olduğunu
düşünmek, bataklığa boğazına kadar saplanmak demektir.
Yapılacak çok iş var. Öncelikle bu kan kokusundan kurtulmak
gerek. Barış içinde kendimizi geliştirerek, dünya üzerindeki
her insana örnek olacak insanlar yetiştirmeliyiz. Bir konuda
(karşı düşünce üretirken bile) yazıp, çizerken, Çerkesliğin
nezaketinden kopmamak gerekir. ''Adi'', ''şerefsiz'' gibi
bırakın Çerkes'i herhangi bir insanın ağzına yakışmayacak
sözcüklerden arınmak gerekir.
Çerkes insanı yaşadığı ülkelerdeki insanlara elbette saygı
duyacak. Onların huzurunu kaçıracak her türlü davranıştan uzak
duracak. Bunu yaparken de yaşadığı toplumda nitelikli insan
olacak. Ancak o zaman üzerine sinen kan kokusundan sıyrılıp
insanlarına hizmet verme olanağına sahip olacaktır.
Bizi diğerlerinden ayıran en önemli özellik; insanlara
duyduğumuz engin hoşgörü ve sevgidir.
Sürekli düşman edinen; kişi olsun devlet olsun, cılız kalmaya
ve yok olmaya mahkumdur.
Bu nedenle, aramızdaki farkları yok etmeye çalışanlar ve onlara benzemeye eğilimli olanlar kültürümüze ve geleceğimize en
büyük darbeyi vurmaktadır.
|