İki hafta
arayla iki haber yayınlandı Türkiye’deki gazetelerde. Habere
konu olanlardan biri Türk biri Rus.
Kadınların durumunu ortaya koyan çok önemli iki haber. İlkinde
töre yüzünden kendini öldüren genç kadının cenazesine ailesi
sahip çıkmayınca aşağıda fotoğrafını da gördüğünüz kadınlar
tabutu yüklenmişler mezara götürüyorlar. Bir toplum düşünün ki, artık bu dünyada
olmayan bir genç kadından ölesiye korkuyor. Kasıla kasıla
dillendirdikleri “son görev”i yerine getirmiyor.
Bu genç
kadın ne yapmış? Aşık olmuş. Sonra ne olmuş? Sonra tanımadığı
kadınların taşıdığı bir tabutun içinde bulmuş kendini. 2004
yılında Türkiye’deki manzara bu. Genç bir kadın kendi
isteğiyle mezara girerek geride kalanların ‘namusunu’
temizlemiştir.
Diğer
haber bir hafta kadar sonra yayınlanıyor. Bu kez, bir kadın;
sahipsiz 'ahlaksız!' genç bir hanımın cenazesini taşıyan kadınların inadına, Rus uyruklu bir
hanıma “Nataşa” diye hakaret ediyor. Gazetenin haberine göre,
hakaret eden kadın bir özel hastanenin sahibesi. İki ayrı olay
iki ayrı trajedi.
Hemen hemen herkesin bildiği bir değerlendirme vardır. Eğer
bir kız ya da kadın bu ilkel insanlara gülümseyerek selam
verdiyse, artık o kız ya da kadının 'ahlak'ı bitmiştir. Kesin
başka amaçla gülümseyerek selam vermiştir. Gelen turistlerin
yüzde 100'ü (yüzde 99'u değil) Türkiye'ye Türk erkekleri için
gelmiştir. Bu kadar kirlidir beyinleri. Buna karşın inanılmaz
çelişkiler yaşarlar. İstanbul'un bir semtinde (adını
hatırlayamıyorum) Rusların yoğun olarak ticaret yaptıkları bir
yer vardı. Bir günde on binlerce doların işlediği bir pazar.
Bu kirli beyinliler yüzünden bir süre sonra Rusların pazarı
bırakmasıyla iflas ettiğini yazmıştı gazeteler. Neden? Çünkü
gelenlerin hepsini; ya ticari anlamda kandırdılar ya da
kadınlarına 'Nataşa' gözüyle baktılar. Yani yemek yediği kabı
pisleyecek kadar kirli beyin sahibiydiler.
Bir ulusun
çoğunlukla kullandığı bir isime, hakaret anlamını yüklemek
hangi akla hizmettir, nasıl bir ahlaktır; bu da ayrı bir konu.
Düşünün lütfen; bir Fransız, bir Türk kadınına “Ayşe”
dediğinde, bu hakaret anlamı taşısın. Ne kadar onur kırıcı bir
durum bu.
Bu
olayların tümünün altında yatan, kadınların baskı altında
yaşamalarıdır. En laik insanından en muhafazakarına kadar
çocukluktan başlayarak kadınlar büyük baskı içinde büyüyorlar.
Erkek çocuğuna hastalık derecesinde tolerans gösterilirken, kız
çocuğuna inanılmaz bir öteleme. Oğlu bir kızla flört ettiği
zaman ‘erkek’ oluyor kızı bir gençle flört ettiği zaman
‘Nataşa!” Bu ne ilkelliktir.
Tüm
Çerkeslerin geleneklerine sıkı sıkı sarılması gerek.
Eğer kim kaşenlik müessesini ortadan kaldırmak için
çabalıyorsa, bu fotoğraf önüne konmalıdır.
Eğer kim zexegs müessesini ortadan kaldırmak için
didiniyorsa, yine bu fotoğraf önüne konmalıdır. "Al! Sen
adetlerimiz sayesinde bu fotoğraflarla karşılaşmıyorsun"
denmelidir.
Kızlarımız, asla bu tür düşünen insanlara teslim olmamalıdır.
Çerkes kızı, Çerkes oğlundan bir gram eksik değildir.
Toplumumuzda aynı statüye sahiptir.
Eğer
birileri, kızlarımızı biraz olsun öteliyorsa bilin ki; onlar,
yalnız adı ‘Çerkes’ kalmış olanlardır.
Biz hiç
bir toplumun kadınlarının adını ‘kötü’ çağrışım yaptıracak
ilkelliğe düşmeyiz. Çünkü bizim kızlarımız ve kadınlarımıza
verdiğimiz değer, geleneklerimizde çok net olarak bellidir. Biz
dünyadaki tüm kadınlara sahipleniriz. Nataşa, Ayşe, Helga,
Caron, Raquel, Janset, Setenay, Gupse bizim için aynı anlamı taşır. Hepsi
saygındır, hepsi onurludur. Bu nedenle çağdaş toplumların en
önde gelenlerinden biri de Çerkeslerdir.
SonSöz
Çerkes,
ağzından çıkanı kulağıyla duyandır. (Kuban)
|