Köyümüz diğer Çerkes yerleşim alanlarıyla karşılaştırıldığında
yalnız bir köydü. Yani 200-300 km çaplı bir daire düşünün
tam ortasında bir Abzegh-Besleney köyü.
Köye ulaşabilmeniz için İç Anadolu’nun ağaçsız uçsuz bucaksız
topraklarının içinde saatlerce yol almanız gerekirdi. Sonra o
tek tük ağaçları gördüğünüz topraklar biter birden bir ormanla
karşılaşırdınız. Şimdiki durumunu bilmiyoruz ama o dönemde
Anadolu’da bu çapta bir orman yoktu.
Sürgün edilen 10 aileyi devlet buraya yollamış. Kurak; suyu,
ağacı, yolu olmayan bir arazi. “Buyurun yeni vatanınız burası!”
Elbette thamadeler çaresiz kabullenmişler. Gerçi kabullenmesen
ne olacak? Çoluk çocuk, yaşlıların çok olduğu 10 aile.
Kendilerine hemen ev yapmaya başlamışlar. Çevre köylerden
gelenler şaşkın şaşkın bakıyorlarmış. Garip giysiler giyen,
garip dilde konuşan insanlar topluluğu da kimdir acaba diye.
İletişim kurmak içinde çok fazla çaba göstermemişler. Ancak
evleri yapma şekilleri, sokak sistemini kurmaları, çevre köy
insanlarını şaşırtıyormuş. Hatta anlatılırdı: O zamanlarda kireç
çok zor bulunan bir malzeme ama ne pahasına olursa olsun
bulmuşlar ve evlerin içini dışını kar gibi beyaza boyamışlar.
Yıllar geçtikçe, köyün doğusundaki alanı ağaçlandırmaya
başlamışlar. O dönemleri göz önüne getiriniz. Ulaşım yok, yol
yok, teknoloji yok, Türkçe bilen yok. Buna karşın ne yapıp edip
fidanlar bulunuyor ve ağaçlandırmaya başlıyorlar. Bir iki
dönümlük bir arazi bizim çocukluğumuzda binlerce dönümlük bir
orman haline gelmişti. Yani bir ucundan girdiğinizde 4-5
saatten önce diğer ucundan çıkamazdınız.
İşin ilginci neydi biliyor musunuz? Diğer köylerin sınırında
sanki bıçakla kesilmiş gibi orman bitiyordu. İlk zamanlar
orda niye bittiğini anlayamazdım. Sonradan öğrendik ki
sınırımıza girdi diye komşu köyler, ağaçları kesiyorlarmış.
Kış gelince köye çevre köylerden odun toplamak için izin
isteyenler gelirdi. Köyden birkaç genç yanlarına katılır.
İstedikleri kadar odun almalarına izin verilirdi. Komşu
köylerden gizlice gelip odun alan olmazdı. Nedenini hala
bilmiyorum.
Aradan uzun yıllar geçti. Köydeki Çerkes nüfusu hızla azaldı.
Bununla birlikte o kocaman ormanda azaldı. Bugün artık köyde
yalnız iki Çerkes aile kaldı. Şimdi durum ne, merak ediyor musunuz? Bir
ucundan girdiğinizde diğer ucuna 3-4 saat yürümeyle
bitiremediğiniz ormanı bugün 2 dakikada geçiyorsunuz.
O da, Çerkes nüfusu gibi yok oldu gitti.
Bu
nedenle ağaçlık arazileri genişleten insanlara inat, elinde baltalarla
yeşili yok edenleri iyi görün. Çünkü onlar bazen balta, bazen
kalem, bazen klavye kullanırlar. Asla orman olmasını istemezler.
Çünkü orman, çağdaş insanın yaşadığı alanlarda olur. Gelişmiş
insan, ağacın önemini ve değerini bilir. Diğerleri için sadece
yakılacak bir nesnedir.
Orman oluşturmak zahmetli iştir; sabır ister, özveri ister, emek
ister, uzun zaman ister. Onun için çağdaş insanın işi zordur.
Yok etmek kolay iştir. 80-90 yılda oluşmuş bir alanı yok
etmek ilkel insanın 2-3 yılda yapacağı iştir.
Bu
nedenle geri kafalı insanlar her zaman avantajlıdır. Bu
avantajını kullanırken de inanılmaz hayasızdırlar. Ne emeğe, ne
80-90 yıla, ne o sabıra saygı duyarlar.
Çerkeslerin bu ilkel insanlara öğretmesi gereken en önemli şey;
ormanı yok ettiğinde aç kalacağıdır, susuz kalacağıdır. Çünkü
onlar yalnız, günü yaşayacak bilgi ve beceriye sahiptirler.
Yüzyıllardır çağdaş yaşayan Çerkeslerin artık bu tür insanları
aralarında barındırmamaları gerekir.
Şimdi odunsuz kalan çevre köylüler şöyle diyormuş: Çerkes gitti,
orman bitti…
SonSöz
Çerkes, Kafdağı’nı hayal ederken uykuya dalmayandır. (Kuban)
|