Aslında hastalık belli, teşhis de konulmuş, ancak hasta
tedaviyi redediyor. Biz Çerkeslerin durumu aynen böyle.
Ubykh rumuzlu kardeşimiz Marje’ye www.andirin.gov.tr
sitesinden alıntı yaptığı bir makale göndermiş. Yazı iki
bölümden oluşuyor. Birincisi geleneklerimiz ile ilgili. Bizim
bu hafta değineceğimiz konuya paralel olduğu için ikinci
bölümünden birkaç satır aktaracağız.
‘’Sonuç olarak bütün bunlara rağmen; son yıllarda
Çerkezlerin yaşayış ve yerleşiminde önemli değişmeler
olmaktadır. Köylerde gelenekler unutulmaya başlamış, yavaş
yavaş şehirlere göç edilmektedir. Köyden alanların yerlerini
dışardan gelenler doldurmakta ve böylece köyler Çerkez köyü
olma özelliğini kaybetmektedir. İkinci bir sorun ise çevre
olarak kendi kültürleriyle yetinemeyen dağlık köyler yavaş
yavaş diğer köylerin kültürünü almakta, dolayısıyla az da olsa
çevre köylerden evlilik yapanlar çıkmaktadır. Böylelikle
Çerkez köyleri yavaş yavaş dejenere olmaktadır. Şehre işçi,
memur, esnaf olarak gidip yerleşenler ise şehir kültürü ile
büyük şehirlerde kaybolup gitmektedir. Bu değişmeler son
yıllarda ülkemizde görülen gelişme ve sanayileşme çabalarının
sonucudur.’’
Sınırların artık ortadan kaldırıldığı bir dönemde
vatanımıza dönmeyi bile beceremedik. Kimi ‘’ben yaşantımdan
memnunum’’ dedi, kimi hiç görmediği, insanlarının ne
istediğini bilmediği vatanını kurtarmaya kalktı, kimi burun
kıvırıp küçümsedi. Ancak, herkes Çeskeslik konusu gelince
yüzünü anavatana dönüp ağzına ne geldiyse söyledi.
Oysa önce dönüp bir kendisine baksa; bırakın konuşmayı
gözlerinize bakacak hali kalmayacak.
Anavatandan gelip ne amaca hizmet ettiği belli olmayan; her
şeyden şikayetçi olanlar konuştuğunda; dinleyenler ‘’Vay...
Demek ki, anavatanda dil, gelenek, görenek bitmiş. Haydi ayağa
kalkın.’’ dediler.
Oysa, bunu derken Çerkesce değil Türkçe konuştuğunun farkında
değildi. İşin kötüsü; Türkçe'yi de doğru kullanamadı.
Yazarken durum daha da traji-komikti. Türkçe yazmasına karşın,
klavyesinde ç,ş,ğ,ı,ü olmadığı için ‘’akilli olmazsak
dusuncelerimizi anlatmakta uzuntu yasariz’ yazdı. Ne cümleyi
anlamlı yazabildi ne Türkçe harf kullanabildi.
O da dönüp kendine baksa, susacak; böylece vatana daha çok
hizmet etmiş olacak.
Kültürel anlamda yok olmamanın tek yolu var. Anavatana dönmek.
Elbette böyle bir sorununuz varsa. Çünkü, orada Çerkesce resmi
dil. Sokakta polisle karşılaştığınızda Çerkesce
konuşuyorsunuz. Postaneye gittiğinizde memur Çerkesce
konuşuyor. İtfaiyeci, bakkal, televizyon tamircisi, taksi
şoförü, banka memuru. Hepsi Çerkesce konuşuyor.
Düğün, dermek konusunda zaten sorun yok.
İşte tüm bunlara karşın, hala anavatan için ileri geri
konuşanları görünce insan anlamakta güçlük çekiyor.
Çerkesce konuşamıyorsun, anavatana kızıyorsun.
Adetlerini unutmuşsun, anavatana kızıyorsun.
İki satır Çerkeslikle ilgili makale üretemiyorsun,
anavatana kızıyorsun.
Bale, opera gibi çağdaş sanatın yanından geçmiyorsun,
anavatana kızıyorsun.
İşte tam bunlara kızarken el oğlu çıkıyor diyor ki,
‘’Son yıllarda Çerkezlerin yaşayış ve yerleşiminde önemli
değişmeler olmaktadır. (...) Böylelikle Çerkez köyleri yavaş
yavaş dejenere olmaktadır. Şehre işçi, memur, esnaf olarak
gidip yerleşenler ise şehir kültürü ile büyük şehirlerde
kaybolup gitmektedir.’’
Şimdi anavatanın suçu ne?
Fazla değil, 15-20 yıl sonra su akacak, yatağını
bulacak.
Yaşamı gözlemlerseniz, ne durumda olduğunuzu çok rahat
algılarsınız. O zaman da; ne yazıp çizdiğinize özen
gösterirsiniz.
Elbette başka amacınız yoksa.
SonSöz
Çerkes;
kız ve erkek çocukları arasında fark görmeyendir. (Kuban)
|