Bugün bir makaleyi sizinle paylaşmak istedim. Olay gerçekten
olmuş mu bilmiyorum.
Olay Gorrans Point’te geçiyor.
Fırtınalı berbat bir gece sahil kenarında bir adam zorlukla
ilerlemektedir. Aç susuz perişan haldedir. İlerde bir ışık
görür, oraya yönelir. Harabeye benzeyen evin kapısını çalar.
Yaşlı bir kadın açar. Adam bir parça ekmek ister. Kadın “bir
parça ekmekle olmaz, lütfen içeri girin” der. Adam içeri girer.
Eski ve kırık dökük eşyaların olduğu salonda küçük bir şöminenin
karşısında evin beyi oturmuş gözlerini ateşe dikmiştir. Sonra
kadın sofrayı hazırlar. Masayı öyle bir donatmıştır ki adam
şaşırır. Çünkü, havyarlar, inanılmaz pahalı yiyecekler
içecekler. Yoksul evinde bu denli zengin ve pahalı yemeklerin
olması son derece şaşırtıcıdır.
Evin beyi yerinden hiç kalkmaz yemek boyunca, kadınsa sadece
kuru ekmek yemekle yetinir. Adam meraklanır ve sorar, “Siz neden
bu yemeklerden yemiyorsunuz da kuru ekmeği yiyorsunuz?” Kadın
anlatır: “Bizim tek oğlumuz vardı. Savaşta Ruslar oğlumuzu
öldürdü. Kocam bu haberi duyunca ellerini havaya kaldırıp
‘Tanrım ne olur benim karşıma da oğlum gibi genç bir Rus çıkar’
diye yakardı. Aradan 3-4 yıl geçmişti. Yine böyle fırtınalı bir
günde kapı çalındı. Kocam kapıyı açtı. Genç bir çocuk duruyordu
kapı önünde. Eli yüzü kan içindeydi. Hemen içeri aldık.
Yaralarını temizleyip sıcak süt verdik. O arada dikkatimizi
çekti genç çocuğun sol elindeki iki parmağı yoktu. Herhalde çok
eskiden olmuş bir olay olmalıydı. Çünkü çocuk iki eksik
parmağına rağmen elini çok iyi kullanabiliyordu. Çocuk zor
konuşuyordu. ‘Ne olur yardım edin gemimiz dalgalarla boğuşuyor.
Kadın çocuk bütün insanlar denize dökülmeden yardım edin’ kocam
gayri ihtiyari sordu ‘Kimsiniz, nereden geliyorsunuz?’ Genç
çocuk ‘Biz Rus’uz. Ne olur yardım edin gemimiz her an
parçalanabilir’. Kocam gencin Rus olduğunu duyunca şöminenin
yanındaki demiri alıp çocuğu öldürdü ve dışarı attı. Sabaha
kadar uyuyamadık.
Ertesi gün çocuğun cesedini ilerdeki tarlamıza
gömdük ve bir mezar yaptık. Kocam sahile indiğinde 3-4 ceset
bulmuş onları da buraya getirdi ve yeni mezarlar yaptık. Bir
hafta boyunca kadın, çocuk, yaşlı onlarca ceset buluyorduk ve
hepsini kocamın öldürdüğü gencin mezarının yanına gömüyorduk.
Bir süre sonra küçük bir mezarlık oluştu. Artık evden dışarı
çıkmıyorduk.
Aradan 4-5 yıl geçti. Bir gün yine kapı çalındı.
Kapıyı açtım. Karşımda genç bir çocuk vardı. Son derece kötü
İngilizce konuşuyordu. ‘Size teşekkür etmek için geldim. Adım Feodor Himkoff, 5 yıl önce burada çok büyük bir deniz kazası
olmuş. Sizler yardımlarına koşmuşsunuz ama kimseyi
kurtaramamışsınız. Yine de onların cenazelerini alıp bu küçük
mezarlığı yapmışsınız. Size minnettarım. Sizi çok rahatsız
etmeyeceğim. Bir ricam olacak. Benim ağabeyim de o gemideydi.
Sol elinin iki parmağı yoktu. Belki dikkatinizi çekmiştir. Onun
mezarını gösterebilir misiniz?’ Kocam dehşetle irkildi ve genç
çocuğu birlikte mezara götürdük. Çocuk, mezarı ziyaret ettikten
sonra bize döndü ve ‘ağabeyime ve bu mezarda yatan insanlara
sahip çıktığınız için size her gün mükemmel yiyecekler
göndereceğim’ dedi ve ağlayarak uzaklaştı. O günden beri bu
yiyecekler gelir bize. Bizde kapımızı biri çalsa da ona versek
diye bekleriz. ”
SonSöz
Çerkes, başkasının hakkına tamah etmeyendir. (Kuban)
|