Geçenlerde, bir okuyucumuzdan e-mail geldi. Bizim yazılarımızdan
birini okuduğunda Marje’den haberdar olmuş ve üye olmuş. Ama
yalnız üye olarak kalmayı yeğlemiş ve oldukça ters olduğunu
düşündüğü konularda bile Marje’ye mail atmamış. 1,5-2 ay önce
yayınladığımız “Pşine ve Ölüm” yorumunu okuduğunda; çok
beğendiğini, hüzünlenip ağladığını sonra da hiç yapmadığı bir
şeyi yaptığını yazmış.
İzmir’de doktorluk yapan bu bayan okuyucumuz, o duygularla
Marje’ye herkesin okuması için bir mail yollamış. Ardından
“hayatımda gördüğüm en acımasız ve düşüncesizce yazılar yazıldı
benim hakkımda” diye not düşmüş bize gönderdiği yazısına. Daha
sonra da karar vermiş bir daha Marje’ye mail yollamamış.
Bu
hanım kardeşimizi “Misyonerlik” suçlamasıyla yanıtlayan şahsın
bunu ne amaçla yaptığını bilmiyoruz. Ancak inanılmaz derecede
ilkel bir bakış açısıyla olaylara baktığını görmek de zor olmasa
gerek.
Bu
şahıs, yazıda akordeon ve pşinenin anlatıldığını buna ağlayacak
neyin olduğunu sormuş?
Yani bir insan bu yorumu okuyup, böyle bir sonuca çıkıyorsa,
hanım kardeşimiz kendini boş yere üzmüş.
Biz burada yazdığımız yorumlarda sürekli gençlerimizin olaylara
magazin boyutunda bakmamaları gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz.
Ancak ne yazık ki, bir hanım kardeşimize duygularını diğer
hemşehrileriyle paylaştığı ve yorumun herkes tarafından
okunmasını arzulaması karşısında gördüğü tavır bu…
"Pşine ve Ölüm" yorumunu okuyup, “enstrümanları tanıtıyor” diyecek
kadar aymaz nasıl olunur?
Bunun iki yanıtı var. Birincisi; okuduğunu anlayamayacak kadar
dikkatsiz. İkincisi; okuduğu yorum onun hayatını anlatıyor ve
bundan rahatsız.
Her iki durumda da bu şahıs ve onun gibiler ne yazık ki, duyarlı
hemşehrilerimizi her ortamda ve her zaman kırıyorlar. İnanılmaz
iftiralarda bulunup, o insanı tanıyanları kışkırtıyorlar. Bu tür
insanlarla mücadele etmek kolay değildir. Ünlü bir söz vardır:
“Akılsız dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun”. Şimdi bu tür
şahısların Kafkasyalılara ne tür katkısı olabilir? Bu denli
önyargılı, klavyesinin başına geçtiğinde aslan kesilen, ancak
iş; çalışmaya, okumaya ya da kendini geliştirmeye geldiğinde
ortadan sıvışan bu insanların toplumumuza ne yararı olur?
Çerkeslik ve lümpenlik kelimeleri asla yan yana gelemez. O zaman
ortaya garip bir durum çıkıyor. Bu şahıs eğer Çerkes’se Marje’ye
yazan bir Çerkes hanıma nasıl hakaret edip, iftira atıyor? Yok
eğer lümpense; o zaman nasıl oluyor da “Çerkeslik” yapıyor?
Yani bu kadar mı çirkinleşildi? Bu kadar mı yozlaşıldı?
Ağzından çıkan sözü tutamayanı bile toplum cezalandırırken,
klavyesinin başına geçip aklına geleni yazan bu insanlar bu
cesareti nerden buluyorlar?
Yazık…
Çok yazık…
Bu
gençlerin bu duruma gelmesi ne acı. Bizim zamanımızda
Kafkasya’ya gidip dönenler; oradaki Çerkes gençlerin
Ruslaştıklarını söylediklerinde üzülürdük. Ancak bu arada bizim
de Türkleştiğimizi kimse görmedi. Ünlü sinema yönetmeni
Yılmaz Güney’in bir sözü vardır: “Eğer -affedersiniz- dışkı kokan
bir odaya girerseniz. İnanılmaz rahatsız olursunuz. Bir an önce
dışarı çıkmak istersiniz. Ancak koşullar sizin orda kalmanıza
neden oluyorsa; birkaç gün sonra o kokuyu almamaya başlarsınız.”
Ne yazık ki bu şahıs ve benzeri yapıdaki insanlar, o kokuya
alışmışlar. Ara sıra kafalarını dışarı çıkarıp hemşehrilerimize
hakaret ediyorlar. Ama farkında değiller ki, kendileri yanlış
odanın içindeler.
Bilgisayar ortamına yazdığınız her yazı her e-mail bir şekilde
arşivlerde kalıyor. Bu nedenle klavyenin tuşlarına basarken ne
yazdığınıza dikkat etmelisiniz. Birini eleştirirken lümpen
tavırlarla değil, insan tavırlarla yazmalısınız. Çünkü,
bilmediğiniz ve tanımadığınız insanlar için yazacağınız tek bir
kelime, o kişiyi zedelememelidir. Düşüncenize, anlayışınıza,
inancınıza herkes uymak zorunda değildir. Eğer bunu isterseniz
onun politik yaşamda adı var. Kendinizi bir anda o pozisyonda
bulursunuz.
Üzücü olan nedir biliyor musunuz? “Pşine ve Ölüm” yorumunda
anlatılan “akordion ve pşine” aslında bu şahsı anlatmış…
Ama işin kötü yanı, bu şahıs anlayamamış…
SonSöz
Çerkes, sırtını düşmana bile dönebilendir. (Kuban)
|