Yaşı 40’ın
üzerindeki hemşehrilerimiz eğer köy yaşamını görmüşlerse
anımsayacaklardır. Eskiden köylerimizde “anahtar ve kilit” nedir
bilmezdi. Civardaki Türk köylerine gittiklerinde asma kilit ve
anahtarlara şaşkınlıkla bakarlardı. 45-50 hanelik köyde, hiçbir
evin kapısında kilit olmazdı. Aynı zamanda pencerelerinde
demirden korunak da olmazdı.
Benim köyümde
de aynı şeyler yaşandı. Köyümüzün inzibat karakolu, “burada olay
olmuyor” gerekçesiyle 20 kişilik personeli diğer köylere
kaydırılarak, kapatılmıştı. Karakol komutanı olan uzatmalı
çavuş, köyün tek dosyasını, içi boş olarak muhtara bırakmış ve
köyden ayrılmıştı.
Peki diğer
köylerde basit bir olay nedeniyle kan gövdeyi götürürken bu
köyde neden kavga çıkmıyordu? Neden 150 yıllık tarihinde bir tek
kan davası olayına rastlanmadı? Neden hırsızlık olaylarına
görülmedi? Üstelik tek bir evde kilit ve anahtar yokken. Dün
gibi anımsarım, köy öğretmeni bir Laz büyüğümüzdü. Köye geldiği
gün ona okulun bir odasını vermişler. Akşam insanlar evlerine
çekildiğinde saatlerce kilit aramış, bulamayınca öğretmen
masasını kapının arkasına dayayıp uyuyabilmiş.
150 yıllık bir
köyde, bu süre içinde nasıl olurda bir kez olsun gençler
birbiriyle kavga etmez. Nasıl olurda, bir arazi anlaşmazlığı
çıkmaz. Kolluk kuvvetleri burada olay yok deyip köyü terk ederler?
Kilit
insanların korkularının bir simgesidir. Korkan insan kendini
kilit altına alarak korunmaya çalışır. Kendini güvende
hissettiği anda da anahtarı kullanır. Bizim geleneklerimizdeki
hiyerarşi o kadar etkin ki, kendinizi doğal olarak güvende
hissedersiniz. Bulunduğunuz konumu korumak içinde
geleneklerinize sıkı sıkı sarılırsınız. İşte bizim kilit ve
anahtarımız bu. Bu nedenle, köyde yaşayan bir Çerkes diğer
Çerkes ile kavga edemez. Bırakın kavgayı kötü söz söyleyemez.
Çünkü bunun bedeli çok ağırdır ve gerçekten Çerkes’im diyen bir
insan bu bedeli hiçbir şekilde ödeyemez. Yani, bizde “pardon”
kavramı yoktur.
Günümüze
geldiğimizde, artık tüm insanlarımızın kilit, anahtar
kullandıklarını görüyoruz. Ekonomik durumu iyi olan üstüne bir
de “alarm” taktırıyor. Oturup ağlamaya hiç gerek yok. Çünkü
artık Çerkes hiyerarşisi Türkiye’de tarih oldu. Bunun
örneklerini çevrenizdeki Çerkeslere bakarak görebilirsiniz. Bir
thamade geldiğinde ayağa kalkan genç, arkadaşıyla kavga etmekten
asla çekinmez. Çünkü orada artık thamadelerin etkinlikleri
kalmamıştır. Gençlerimiz arasında, “Haynape” kavramı yerini
“delikanlılık” kavramına bırakmıştır.
Her
delikanlılığın karşısına başka bir delikanlılık çıkınca, ister
istemez kilit gereksinimi doğmaktadır. Çünkü “delikanlılık”
bireysel bir kavram “haynape” toplumsal bir kavramdır.
Geçenlerde 22
yaşında üniversiteli Çerkes bir genç, 37 yaşlarında olan bir
başka Çerkes’e aynen şunları yazmış. “Siz kendinizi ne
sanıyorsunuz? Çerkeslik sizin neyinize? Siz oturun kendi
derdinize yanın (…) Haddinizi bilmezseniz ve bilmediğiniz
konularda ahkam keserseniz, bizler sizin karşınıza Şeyh Şamil’in
torunları olarak dikilir ve gerekli cevabı veririz.” Bu sözler
bir Çerkes gencinin kaleminden dökülüyor. Neredeyse tehdit
boyutundaki diğer sözlerini yazmıyorum.
Şimdi bu genç
için ne yapılabilir? Ne yazık ki, artık hiçbir şey yapılamaz.
Çünkü, Çerkesliğin temel prensibi olan “saygı” bitmiş. Tükenmiş.
Bu düzeyde o kadar çok gencimiz var ki. Artık gençlerimiz, ben;
kime, ne söylüyorum kaygısı taşımıyor. Özellikle internet
ortamında büyüğünü “aşağılarcasına” yargılayabiliyor.
Sanıyorum ağır
hasta olan Çerkes kültürünün son ilaçları da bu gençlerimiz
tarafından çöpe atılıyor.
Umuyoruz ki,
azınlıkta kalan Çerkes gençleri imdadımıza yetişir de hastamızı
eski sağlıklı günlere kavuştururuz.
Çerkeslerin
geleceği, gençlerimizin elinde. Onlar nasıl arzu ederse önümüzde
50 yılda Çerkeslik o konumda olacak.
Karar onların;
ya kilitli bir gelecek ya da kilitsiz.
Son
Söz
Çerkes, otururken bacak bacak üzerine atınca bacakları
ağrıyandır. (Kuban)
|