“Şaşırdım doğrusu, Adigelerin Çerkes olduklarını, Adige Özerk
Cumhuriyeti'nin ise bir Çerkez Cumhuriyeti olduğunu duyduğumda.”
Bir Kürt yazar böyle diyor. Yıllardır, konukseverlik üzerine
yazılır çizilir. Evinize gelen insanlar özelde bizim
konukseverliğimiz karşısında memnuniyetlerini dile getirirler.
Genelde durum nasıldır?
Çağdaş ülkelere baktığınızda, topraklarında konuk olan
milliyetlere tam Çerkes evleri gibi konukseverlik sergilerler.
Tüm yasaları; konuklarının rahatları, huzurları ve kendi
kültürlerini yaşatmalarına yöneliktir. Gelişmemiş çağdışı
ülkelerde de konuktan çok esir davranışıyla karşılaşırsınız.
Bırakın eğitimi, kendi dilinizde konuşmanızdan bile içten içe
rahatsızlık duyarlar. Bunun örneğini vermemize herhalde gerek
yoktur. Hepiniz bir şekilde yaşamışsınızdır. Peki ülke yönetimi
bakımından konukseverlilik olası mıdır. Elbette olasıdır.
Konuğundan korkmayan her ulus, onun kültürünü koruyacak her
türlü kolaylığı sağlar. Peki ülkenin ekonomik gücü bu konuda
etken midir? Kesinlikle hayır.
Hem toprak hem nüfus hem ekonomi olarak çok küçük olan Adigey
Cumhuriyeti buna çok güzel bir örnektir. Birçok insanın bırakın
haritadaki yerini, varlığından bile habersiz oldukları bir
cumhuriyette; Türkiye’ye, Ürdün’e, Suriye’ye şapka çıkartacak
konukseverlik örneği görülmektedir.
Yazar bir Adigey köyünden söz ederken bakınız ne diyor. “Aynı köylerde sadece Kürtler yaşamıyor. Her biri bir ilçe
büyüklüğündeki bu köylerde Ruslar, Çerkesler, Ermeniler,
Gürcüler ve Almanlarla birlikte yaşıyorlar. Almanlar 2. Dünya
Savaşı'ndan sonra buralarda kalmışlar.” Yazar bu milliyetlerin
tümü kendi dilinde eğitim ve diğer haklara sahip olduğunu da
belirtiyor ve devam ediyor; “Sokaklarda birlikte oynayan Kürt,
Rus ve diğer halklardan çocuklar kendi dillerini birbirlerine de
öğretiyorlar. Aynı okullarda okuyor, aynı sokaklarda aynı
oyunları oynuyorlar. Her biri bir halklar bahçesi olan köylerde
bir de çocukların bahçesi var. Daha içten ve daha hesapsız
çocukların kendi aralarındaki ilişkileri.”
Bu
çerçeveden baktığınızda bazı ülkelerin kulağı çınlasın diyesimiz
geliyor. Küçücük bir ülkede korkunun esamesi okunmazken anlı
şanlı devletler sizce bunu neden yapıyor?
Bakınız Adige Özerk Cumhuriyeti Ulusal-Kültürel Kürt Otonomisi
Başkanı Xwedêda Ehmed ne diyor; "Yıllardır ülkemizden uzakta bir
yaşam sürsek de dil ve kültürümüzü büyük oranda koruduk.
Kürtleri kendi kökleri üzerinde daha modern bir biçimde geleceğe
taşımak için çaba sarf ediyoruz. Bu konuda köylerde Kürtçe dil
eğitimleri başlattık. Öğretmen ve materyal konusunda yaşadığımız
sorunlar olsa da çalışmalarımız gelişiyor".
Bu
yalnız Kürtlere tanınan bir ayrıcalık mı? Elbette değil,
Ermeni Derneği Baskanı Parnak Kukulyan’nın sözlerini size
aktaralım. “Ben Adigey'de doğup büyüdüm. Başka yerlere
çalışmaya
gitmişsem
de yine dönüp buraya geldim ve burada yaşıyorum. Yaşamım
süresince burada bana bir tek kimsenin bir kez dahi olsun
“yabancısın” dediğini duymadım, bir tek soydaşımızın dahi bir
Adige insanı tarafından incitildiğine rastlamadım. Dil, kültür
ve dinimizi geliştirme
çalışmalarımızda hiçbir engelle karşılaşmadım. Hükümet te
imkanları ölçüsünde bize yardımcı oldu. Başkan Aslan Carım'dan
da çok memnunuz. Kendisine her başvuruşumuzda
bizi güleryüzle karşılıyor. Aynı şekilde birlikte yaşadığımız
tüm Adige insanlarından da çok memnunuz.”
Elbette bu durumu içine sindiremeyenler de var. Birinci grubun
kimlerden oluştuğunu tahmin ediyorsunuzdur, diğer bir grup için
biz birşey söylemeyelim Parnak Kukulyan bizim için dile
getirsin. “Son zamanlarda merkezi televizyon kanalı NTV
(Rus Televizyonu)
Adige’ye fazla takıldı ve sıkca Adigey’den söz ediyor. Özellikle
Adigelerin Rusları köleleştirdiklerine dikkat çekmek istiyor. Bu
doğru bir davranış değil. İşi gücü olmayan insanlara kendilerini
geçindirecek iş imkanları yaratmak onları köleleştirmek anlamına
gelmez. Cumhuriyetimizdeki barış ortamını hazmedemeyenler
ortalığı karıştırabilmek amacıyla yangını körüklüyorlar.
Adigeler hiçbir halktan insanın okumasına, çalışmasına engel
çıkarmıyorlar, kimseye “toprağımızda yaşıyorsunuz” demiyorlar.
Hep birlikte rahat ve huzur içerisinde yaşıyoruz. Kimse
rahatımızı bozmaya çalışmasın. Adigey savaş arayanların yaşam
yeri değildir. Rus-Kafkas savaşlarından gerekli dersleri
çıkarmamış olanlar ilişkilerimizi bozamazlar.” Biz gönülden
Kukulyan’ın temennisine katılıyoruz ve sözünün altını bir kez
daha çiziyoruz. Adigey savaş arayanların yaşam yeri değildir.
İşte konukseverlik ağızlardan yaşama döküldüğünde, o dudak
bükülen küçük ülkeden çok büyük demokrasi dersleri çıkıyor.
Elbette anlayana. Nüfusun azlığı, toprakların küçüklüğü,
ekonominin yetersizliği çağdaş toplum olmasına
engel olmuyor. Ne mutlu Adigey’deki hemşehrilerimize, anlı-şanlı
devletlere “bacak kadar boyuyla” çağdaşlık dersi verdiği için.
Konukseverlik, zorlamayla olmuyor demek ki, ne mutlu Adigey
yurttaşlarına, Ermenisiyle, Kürdüyle, Almanıyla, Rusuyla ve
Gürcüsüyle…
SonSöz
Çerkes, biriyle konuşur ya da tartışırken el kol hareketi
yapmayandır. (Kuban)
|