...................
...................
MANTAR ve ÇİĞDEM

24.01.2004

Kuban Paul Seauhmann
...................
...................

Gün gelir toprak üzerinde çıkan küçük bir çiğdem hem ekmeğinize katık olur, hem gözünüzü dinlendiren bir tablo.

Peki doğada özgürce büyüyen diğer bir bitki, mantar için ne düşünürsünüz? İnanılmaz güzeldir. Hiç elinize alıp ayrıntılı incelediniz mi? Liflerinin uyumu, renk ahengi mükemmeldir. Lezzeti herkesin malumu.

Bu iki yiyeceğin arasında önemli bir fark vardır. Kırlarda topladığınız hangi çiğdemi yerseniz yiyin bir sorun yoktur. Ancak her topladığınız mantarı yiyemezsiniz. Çünkü zehirli olanı vardır ve insanı ölüme kadar götürecek kadar tehlikelidir.

Bu nedenle insanlar bu sorunun çözümünü bulmuşlardır. Renklerine ve cinslerine göre hangi mantarın zehirli olduğunu bilirler. Elbette, bunu öğrenen eski insanlar, eğitimin karşılığını zehirlenerek ödemişlerdir. Ardından gelen genç kuşaklara da bu bedelin sonucu olarak hangi mantarların zehirli olduğunu öğretmişlerdir. Dolayısıyla genç kuşak zehirlenmeden leziz mantarlarla karınlarını doyurmuşlardır.

Çiğdem ve mantar iki ayrı yabani yiyecek olmasına karşın sofralarda kullanılır olmuştur.

Toplumlara bu açıdan baktığınızda durum farklı değil.

Kendi toplumumuzda da zehirli mantarlar var. Atalarımız bu mantarları yediğinde zehirlenmişler ve genç kuşakları uyarmışlar. Ne yazık ki günümüze baktığınızda ısrarla bu mantarları toplayan ve sofralara getiren hemşehrilerimizi görüyoruz.

Birçoğu kötü niyetli değil. Hatta samimi olduklarını bile söyleyebiliriz. Ancak tam bir şark mantığıyla “boş ver bir şey olmaz” diyerek bu mantarları yemekte ve yedirmekte ısrar ediyorlar.

Bu olay için toplumsal değerlendirme yaparsanız, zehirli mantar gibi anında reaksiyonunu göremiyorsunuz. Yani zehirlenme 40-50 yıllık periyotlarda kendini gösteriyor ve kurtuluş yok.

Çözümü var mı?

Ne yazık ki, çözümü yedikten sonra yok.

Ya önceden yemeyeceksiniz ya da sonucuna katlanacaksınız.

Türkiye’de zehirli mantarların satıcısı oldukça fazla. Alıcılarının içinde elbette hemşehrilerimiz de var. Daha da kötüsü bazıları bu satıcıların taşeronluğunu bile yapıyor.

İki zehirli mantar, geçen hafta İstanbul’u kana buladı. Masum onlarca insan öldü. Bugün de başka ikisi ayrı bir saldırı yaptı ve ilk alınan haberlere göre 27 kişi öldü 450 yaralı var.

Aklın ve insanlığın algılayamayacağı ölçüde bir katliama imza attılar. Kana kan intikam mantığıyla. Cephe savaşında el ayak öpenler, çareyi böyle masum insanların öldüğü saldırılarda buldular.

Yazık…

İçlerinden biri, Çeçenya’da bizim adımıza savaşmış!

Yazık…

Yani benim ulusum, böyle katillerin yardıma gereksinim duyar hale gelmiş.

Elbette gerçek durum bu değil. Çeçenya’da yaşanan olayların tümü Vahabi denilen ve ucu Bin Ladin’e kadar uzanan bir terör örgütünün gerçek Çeçen savaşçıların arasına sızmasından ibarettir. Bu nedenle de Çeçenya Savaşı rotasından sapmıştır. Bunun sonucu olarak da gerek dünya gerek Türkiye’deki Çerkesler tarafından yeterli desteği almamaktadır.

Tanrı adına kan dökebilen bu insanların, Çerkeslikmiş, kültürmüş, gelenekmiş; bu tür dertleri yoktur. Tek kültür ve gelenek vardır onlar için: İslami kültür.

Kuzey Kafkasya’da bu mantarları masalara koyanlar için sorun yok. Kendileri asla yemiyorlar.  Olan, mantarları yiyen insanlarımıza oluyor. Çünkü, onlar yediklerinin zehirsiz olduğunu düşünüyorlar. Sonuç olarak da ölüyorlar.

Zehirsiz mantarları soframıza koyalım. Soframız lezzet zenginliğine kavuşsun. Ancak dikkat edelim aralarında zehirli olan olmasın. Çünkü bir tane bile olsa, bütün ev halkını zehirleyebilir.

 

Son Söz
Çerkes, evcil hayvanları ayağıyla değil eliyle sevendir. (Kuban)