Osmanlı torunlarından Harun Yahya adlı
bir Türk vatandaşı bir site açıyor ve bakınız ne diyor.
“Kafkaslar tarih boyunca Rus zulmünden kaçarak
Osmanlı’ya sığınmış Müslüman kavimlerin diyarıdır.
Nitekim Osmanlı da, tarihi boyunca her
zaman Kafkas Müslümanlarının koruyuculuğunu üstlenmiş,
Kafkas halklarıyla olan tarihi ve kültürel bağlarını
hiçbir zaman koparmamıştır. Kafkas halkları hep yüzleri
Osmanlı’ya dönük bir ömür sürmüşlerdir.
Her zaman için kendi topraklarını Devleti
Aliye Osmaniye’nin bir parçası olarak görmüşler Osmanlı
sultanlıklarına bağlılıklarını her fırsatta dile
getirmişlerdir.
Osmanlı sultanlarına yazdıkları
mektuplarda; onları kendi topraklarına davet etmişler
resmen de Osmanlı topraklarının bir parçası olmayı
kendileri istemişlerdir.
O gün olduğu gibi bu günde Kafkaslarda
yaşayan Müslüman halklar doğrudan veya dolaylı olarak
zulme maruz kalmakta hatta pek çoğu sıcak savaşın içinde
bağımsızlıklarını, kendi örf ve adetlerini koruyabilmek
dinlerini özgürce yaşayabilmek için canlarını
vermektedir.”
Sitede yayınlanan belgeselde geçen bu
diyaloglar, Osmanlı ve Türk hayranı Çerkeslere herhalde
bir şeyler anlatmalıdır. Osmanlı torunlarının yanında
çıkar beklentisi için durmamalıdır. Bu, yaşanan
topraklarda başkaldırma anlamına gelmemelidir. Ancak,
ilişkileri daha üst düzeyde tutmak gerekir. İlişkilerde
uşak efendi rolüne girilmemelidir. Bunun koşullarını da
daha önceki yazılarımızda yazmıştık.
Aslında Kafkas halkları için yapılan bu
değerlendirmeler için söylenecek çok fazla bir şey yok.
Yani “arif olan anlar”. Ancak, 2003 yılında Çerkesler
için biçilen değer hala değişmemiştir. Osmanlıların ve
Arapların bizim için düşünceleri her zaman bu yönde
olmuştur. Bu düşüncelerini, hizmetkarlığa soyunan
“Çerkeslerin” hatırına çok sık dile getirmemektedirler.
Sonuçta alan razı veren razı bir duruma gelinmiştir.
Elbette ara sıra bu bakış açıları ağızlarından
kaçmaktadır.
Çerkesler daha önce haksızlığa
uğramışlardı yine de uğruyorlar. Ancak, şapkanızı
önünüze koyunca görüyorsunuz ki, birazda kendimiz kendi
köleliğimizi sağlıyoruz.
Yani zulme uğrayan Kafkas halklarının tek
alternatifi kalıyor; “boyunduruk altına girmek”. Bu ne
büyük onursuzluktur.
Dünya üzerinde en büyük haksızlığa
uğrayan ulus için Yahudiler gösterilir. Çerkeslerin
yaşadıklarını düşününce Yahudilerin çektikleri çok az
kalır. Ancak buna karşın Yahudilerin başları dikken ne
yazık ki bizim başımız önde. Neden? Yanıt çok basit.
Onlar, hiç kimsenin boyunduruğuna girmediler. Sığındılar
ama “hizmetkarlığı” asla kabul etmediler. Onun içinde
haklarında kimse bu denli aşağılayıcı yorumlarda
bulunamadı. Kültür olarak, yaşama biçimi olarak yanımıza
bile yaklaşamayacak insanlar bizi yerin dibine
batırmakta hiçbir sakınca görmüyorlar. İşin ilginç yanı
bunu çok “masum” ve “insancıl” öğelerle önümüze
sunuyorlar.
Zor, çok zor kabullenilecek bir
durumdayız. Bu tür yayınları yapan sitelerin ya da diğer
yayınların bize ne kaybettirdiklerini onlara uşaklık
eden “Çerkesler” hiçbir zaman göremedi, göremeyecek.
Umudumuz başı dik, onurlu Çerkeslerin bu durumu
görmeleri ve asıl kimlerle mücadele edilmesi gerektiğini
anlamalarıdır.
Yukarıdaki sözlerin geçtiği filmin linkini verelim.
Bu sözleri bir de siz dinleyip değerlendirin.
Çerkesler, konuk oldukları topraklarda
asla ayrılıkçı olmamışlardır. Bundan sonra da
olmamalıdır ama onurlu ve başı dik yaşamayı da ikinci
plana atmamalıdırlar.
Son Söz
Çerkes, bir hanımın ya da çocuğun yük
taşıdığını görünce elinden alıp evine kadar götürendir.
(Kuban)
|