...................
...................
OSMANLI TORUNLARININ TARİHİMİZE BAKIŞI

29.06.2003

Kuban Paul Seauhmann
...................
...................

Osmanlı torunlarından Harun Yahya adlı bir Türk vatandaşı bir site açıyor ve bakınız ne diyor. “Kafkaslar tarih boyunca Rus zulmünden kaçarak Osmanlı’ya sığınmış Müslüman kavimlerin diyarıdır.

 

Nitekim Osmanlı da, tarihi boyunca her zaman Kafkas Müslümanlarının koruyuculuğunu üstlenmiş, Kafkas halklarıyla olan tarihi ve kültürel bağlarını hiçbir zaman koparmamıştır. Kafkas halkları hep yüzleri Osmanlı’ya dönük bir ömür sürmüşlerdir.

 

Her zaman için kendi topraklarını Devleti Aliye Osmaniye’nin bir parçası olarak görmüşler Osmanlı sultanlıklarına bağlılıklarını her fırsatta dile getirmişlerdir.

 

Osmanlı sultanlarına yazdıkları mektuplarda; onları kendi topraklarına davet etmişler resmen de Osmanlı topraklarının bir parçası olmayı kendileri istemişlerdir.

 

O gün olduğu gibi bu günde Kafkaslarda yaşayan Müslüman  halklar doğrudan veya dolaylı olarak zulme maruz kalmakta hatta pek çoğu sıcak savaşın içinde bağımsızlıklarını, kendi örf ve adetlerini koruyabilmek dinlerini özgürce yaşayabilmek için canlarını vermektedir.”

 

Sitede yayınlanan belgeselde geçen bu diyaloglar, Osmanlı ve Türk hayranı Çerkeslere herhalde bir şeyler anlatmalıdır. Osmanlı torunlarının yanında çıkar beklentisi için durmamalıdır. Bu, yaşanan topraklarda başkaldırma anlamına gelmemelidir. Ancak, ilişkileri daha üst düzeyde tutmak gerekir. İlişkilerde uşak efendi rolüne girilmemelidir. Bunun koşullarını da daha önceki yazılarımızda yazmıştık.

 

Aslında Kafkas halkları için yapılan bu değerlendirmeler için söylenecek çok fazla bir şey yok. Yani “arif olan anlar”. Ancak, 2003 yılında Çerkesler için biçilen değer hala değişmemiştir. Osmanlıların ve Arapların bizim için düşünceleri her zaman bu yönde olmuştur. Bu düşüncelerini, hizmetkarlığa soyunan “Çerkeslerin” hatırına çok sık dile getirmemektedirler. Sonuçta alan razı veren razı bir duruma gelinmiştir. Elbette ara sıra bu bakış açıları ağızlarından kaçmaktadır.

 

Çerkesler daha önce haksızlığa uğramışlardı yine de uğruyorlar. Ancak, şapkanızı önünüze koyunca görüyorsunuz ki, birazda kendimiz kendi köleliğimizi sağlıyoruz.

 

Yani zulme uğrayan Kafkas halklarının tek alternatifi kalıyor; “boyunduruk altına girmek”. Bu ne büyük onursuzluktur.

Dünya üzerinde en büyük haksızlığa uğrayan ulus için Yahudiler gösterilir. Çerkeslerin yaşadıklarını düşününce Yahudilerin çektikleri çok az kalır. Ancak buna karşın Yahudilerin başları dikken ne yazık ki bizim başımız önde. Neden? Yanıt çok basit. Onlar, hiç kimsenin boyunduruğuna girmediler. Sığındılar ama “hizmetkarlığı” asla kabul etmediler. Onun içinde haklarında kimse bu denli aşağılayıcı yorumlarda bulunamadı. Kültür olarak, yaşama biçimi olarak yanımıza bile yaklaşamayacak insanlar bizi yerin dibine batırmakta hiçbir sakınca görmüyorlar. İşin ilginç yanı bunu çok “masum” ve “insancıl” öğelerle önümüze sunuyorlar.

 

Zor, çok zor kabullenilecek bir durumdayız. Bu tür yayınları yapan sitelerin ya da diğer yayınların bize ne kaybettirdiklerini onlara uşaklık eden “Çerkesler” hiçbir zaman göremedi, göremeyecek. Umudumuz başı dik, onurlu Çerkeslerin bu durumu görmeleri ve asıl kimlerle mücadele edilmesi gerektiğini anlamalarıdır.

 

Yukarıdaki sözlerin geçtiği filmin linkini verelim. Bu sözleri bir de siz dinleyip değerlendirin.

 

Çerkesler, konuk oldukları topraklarda asla ayrılıkçı olmamışlardır. Bundan sonra da olmamalıdır ama onurlu ve başı dik yaşamayı da ikinci plana atmamalıdırlar.

 
 

Son Söz
Çerkes, bir hanımın ya da çocuğun yük taşıdığını görünce elinden alıp evine kadar götürendir. (Kuban)