Avrupa Birliği’ne girmek için harcanan eforu düşünürseniz,
Türkiye'nin çok şey beklediği kesin. Peki Avrupa Birliği üyesi
olan bir ülkede yaşamanın Çerkeslere yararı nedir? İşte burada
önemli bir durum tespiti çıkıyor önümüze.
Çerkeslerin Türkiye’deki en önemli sorunu asimilasyon. Çocuğu
dalgalı denizde boğulmak üzere olan bir babanın urganlarla
iskele bağlı çaresizliği gibi çırpınıp duruyoruz. Eğitimsiz
kalmışız, kültürsüz kalmışız, ekmeksiz aşsız kalmışız. Bu kadar
hengame içinde bir de geleneklerimizi korumaya çabalıyoruz.
Aslında bu çaba inanılmaz bir şey. Yani 1864’den bu yana; dünya
üzerinde bu denli acı çekmiş ve örselenmiş az topluluk bulunur.
Buna karşın inanılmaz bir inatla ayakta kalmaya çalışıyoruz.
Avrupa Birliği artık yıpranmamızın sonunu getiren bir final
olabilir. Kendi dilinde eğitim hakkı, televizyon ve radyo
yayını, kitap, okul, aklınıza ne gelirse yapabilme özgürlüğü.
Peki Avrupa Birliği bize bu olanağı verirken biz bundan
yararlanabilecek miyiz? Biraz zor bir soru. Şu andaki
ilişkilerimize bakınca olanaksız. İnsanların özgürlüklerini
yaşayabilmeleri için bilgi ve yetenek gerekiyor. Yani, “tamam
seni özgür bıraktım” dediklerinde “dağılma” riski de vardır.
Bunun küçük ipuçlarını aramızdaki iletişimden görebilirsiniz.
Şimdi bize deseler ki, tamam kardeşim Çerkesler ne isterlerse
yapsınlar hatta isterlerse onlara Türkiye’de istedikleri bir
bölgeyi komple verelim. Çerkes dilinde eğitim veren okullar
açın, televizyon, radyo yayını yapın, gazete çıkarın gönlünüz ne
istiyorsa yapın.
Sizce ne olur?
Ümraniye’de kafe açan hemşehrimizin başına gelen olur.
Size kısa bir fıkra anlatalım. Bu fıkra yerine göre Türk yerine
göre Laz olarak anlatılır. Sanıyorum çoğunuz da biliyorsunuzdur.
Cehennem'de başzebani konuklarını gezdiriyormuş. Büyük
kazanların içinde insanlar acı çekiyormuş, dışarı çıkmak
isteyeni de her kazanın başında bir zebani elindeki sopayla
yeniden itiyormuş kazanın içine. Bir tek kazanın başında zebani
yokmuş. Ziyaretçiler sormuş. Bu kazanın başında neden kimse yok?
Çünkü demiş başzebani orada Türkler var, biri çıkmak isteyince
diğerleri alaşağı ediyorlar bize gerek kalmıyor.
Özgürlüğü istemek başka özgürlüğe hazır olmak çok başka. Eğer bu
yapıdayken özgürlüğü elde ederseniz çok daha kötü durumlarla
karşılaşırsınız. Kendini yönetemeyen, krizden krize atlayan bir
toplum olursunuz. Avrupa Birliği’ne üye olunduğunda elde
edeceğiniz özgürlüğe hazır olmalıyız. Yoksa kaş yaparken göz
çıkarmamız gibi bir durumla karşı karşıya kalırız.
O
zaman ne yapmak gerekir? Toplumsal yaşamda; saatlerin, günlerin,
ayların yetersiz olduğunu bilmeliyiz. Belki 5 belki 10 yıllık
dilimler belirleyici olur. Bu durumda, kısa zaman aralıklarını
iyi değerlendirip, uzun dönemli sonuçlara yönelmeliyiz. Kısa
dönemli beklentilerden vazgeçip uzun dönemli planlamalar yapmak
gerekir. Bu planlamaları yapabilmek içinde önyargı ve
çekişmelerden sıyrılma çabasına girmeliyiz. Çağdaş yaşamın
gerekliliklerini oluşturmak için eğitim ve üretime yönelmeliyiz.
Hiçbir konuda reaksiyonlarımız ve algılamalarımız keskin
olmamalıdır. Geniş düşünebilme yeteneğine ve hoşgörüye sahip
olmamız gerekiyor. Bir hemşehrimiz herhangi bir konuda bir ürün
ortaya çıkardığında tüm gücümüzle destek olmalıyız. Kıskançlık
huyundan tümüyle uzaklaşmanın yollarını aramalıyız. Eğitim ve
öğrenimimize azami derecede önem vermeliyiz.
Tüm bunları yaşama geçirebilirsek özgürlük verildiğinde, bir
lokmasını hedere etmeden kullanma şansımız olur. Yoksa, bir
zebaniyi işsiz bırakmak durumunda kalırız.
SonSöz
Çerkes, yolda gördüğü kadın-erkek kendinden büyüğüne geçmesi
için yol verendir. (Kuban)
|