Bildik bir saptamadır: Tek bir tarih yok.
İnsanlığın varoluşundan, günümüze; yazının
bulunmasıyla sözlü tarih yazılı tarihe geçiş
yapmıştır. Elbette anıların anlatılmasıyla yazılması
arasında çok önemli farklar vardı.
Çoğunuz bilirsiniz. ‘’Kulaktan kulağa’’ denilen bir
oyun vardır. Zegeslerde sıkça oynanırdı. En başta
oturan yanındakinin kulağına bir cümle fısıldar, o da
yanındakine. En son kişiye kulağına fısıldanan cümleyi
sesli olarak açıklardı. İlk söylenen cümle ile son
söylenen cümle arasında her zaman fark olurdu.
Yazılı tarih sözlü tarihe oranla daha güvenilir oldu.
Özellikle ‘’daha’’ sözcüğünü kullandık. Çünkü
gördüğünü yazıya geçiren acaba doğru gördü mü? Olayı
gördüğü anda mı yoksa sonra mı yazdı?
Tüm bu soruların çıkardığı sonuç, ‘’tarih aslında
tümüyle güvenilir değildir’’ oluyor.
Amerika’da UFO olaylarına tanık olmuş insanlar
çoğalınca; bilimadamları bir test yapmak istemişler.
UFO’ları gördüklerini iddia eden insanlardan 20
kişilik bir gurup oluşturmuşlar ve bir gezi
düzenlemişler. UFO olaylarının çok yoğun görüldüğü
iddia edilen bir bölgeye götürmüşler. Bütün deneklerin
başına bir kask, kaskın üstüne de ufak bir kamera
yerleştirmişler.
Bu arada diğer tarafta filmlerdeki uzay araçlarına
benzeyen bir aracı
-sanki düşmüş gibi- alana yerleştirmişler. Çevresine
silahsız askerler koymuşlar ve girilmez levhalarıyla
donatmışlar.
Başlarındaki kasklarda kamera bulunan denekleri alıp
bölgeye götürmüşler. Bölgeye yaklaşırken planı yapan
bilimadamı sanki yeni görüyormuş gibi paniklemiş ve
deneklere nöbet bekleyen askerleri göstermişler.
Askerlerden biri bağırarak, oradan uzaklaşmalarını
istemiş. Denekler oradan hızla ayrılmışlar. Bu
olayların hepsi deneklerin başındaki kaskların
içindeki kameralara kaydedilmiş.
Bilimadamları deneklere 1 ay sonra buluşmak üzere
teşekkür etmişler.
1 ay sonra bir araya geldiklerinde, onlardan askeri
bölgede gördüklerini yazmalarını istemişler. Bütün
denekler gördüklerinden çok farklı şeyler yazmış.
Ortak olan da askerin silahını doğrultup,
uzaklaşmazlarsa ateş edeceğini bağırdığını yazmış.
Bilimadamları askerlerin silahsız olduklarını
söylemelerine karşın bütün denekler itiraz etmiş.
Sonra yalan makinesinde bu yazdıklarının doğru
olduğunu belirtmişler.
Elbette kasklarındaki kameraları deneklere
izletmişler. Hiçbirinin yazdığı doğru değilmiş.
Bilimadamları, bu deneye katılanların asla yalan
yazmadıklarını bildiklerini, ancak aradan geçen
zamanın kafalarında yeni gerçekler oluşturduğunu ve
buna ‘’gerçek’’ kadar inandıklarını belirlemişler.
Tarih, son derece dikkate alınması gereken bir bilim
dalı. Zaman içinde ortak olan tarihsel olaylar,
farklılaşabiliyor.
Evliya Çelebi’nin gezdiği yerlerde notlar aldığı ve
bunu sonra geliştirdiği bilinir. Pekiyi bu geliştirme
anında beyninin ona eklettirdiği bazı ayrıntılar
olamaz mı? Yukarıdaki teste göre ekleme olasılığı
yüzde yüz.
İşin birde politik yönü var. Doğru oturup, doğru
konuşursak; biz de olayları kendi açımızdan
değerlendiririz. Yani her zaman Kafkasya’dan yana.
Daha kötüsü bizim tarihçimizde olmamış.
Günümüzde yaşanılan olayları objektif olarak
değerlendiren bir tek kitap bulamazsınız. Yarın
çocuklarımız ya da onların çocukları diasporadaki
Çerkeslerin tarihini yine başka kaynaklardan
öğrenecekler. Geçmişte tarihsiz bir toplumduk, görünen
o ki gelecekte de tarihsiz bir toplum olarak
kalacağız.
İnternet sitelerini tarayınız. En az doküman
tarihimizle ilgili.
Pekiyi, en çok neyimizle öğünüyoruz?
Tarihimizle.
Ne garip bir çelişki değil mi?
Bu nedenle herkes bir yandan çekiştiriyor. Kimi
Osmanlı tarihçilerin kimi Batı’lı tarihçileri baz
olarak ele alıyor. Onu doğru kabul ediyor.
Oysa, en doğru tarih; kendi tarihçilerimizin yazdığı
tarihtir. Haydi önceleri savaştı, teknolojiydi
tarihçilerimiz çıkmadı. Şimdi sorun nedir? Neden; en
azından yakın ve şimdiki tarihi yazan tarihçilerimiz
yok?
Yapılacak ne çok iş var...
SonSöz
Çerkes, karşısındakinin giydiği elbiseye değil
düşüncesine önem verendir. (Kuban)
|