Geçenlerde bir kardeşimiz telefonla görüşmek istediğini
belirtmişti. Ben de ev telefonumu verdim ve Türkiye saati ile
aramızda çok fark olduğu için (orda gündüzken burada gece)
Kanada saatine göre uygun olduğum saatleri belirttim.
Sağolsun kardeşimiz aradı. Ancak bizim için geç olacak bir
saatte. Belki, saatleri karıştırmıştır. Olabilir. Ancak arayan
kendisi değil sekreteriydi ve ısrarla Nart beyi soruyordu. Biz
de Nart diye birinin olmadığını ancak Çerkes olduğumuzu
belirttik. Bunun üzerine karşıdaki hanım bir saniye dedi.
Bekledik. Sonra evet Kuban bey sizle görüşülecekmiş dedi ve
daha önce telefonu verdiğimiz kardeşimiz telefona çıktı. Uzun
uzun konuştuk, tanıştık.
Şimdi, buraya kadar ilk bakışta her şey normal görünüyor.
Ancak biraz düşündüğünüzde, bazı görgü kuralları da atlanmış
oluyor. Arzu ederseniz bunları dilimiz döndüğünce aktaralım.
Bu kurallar çağdaş ülkelerde üç aşağı beş yukarı aynıdır.
1. Eğer biriyle telefon görüşmesi için randevulaşmışsanız ve
bu randevu talebi sizden gelmişse, siz randevuyu aldığınız
insanın verdiği saat dilimleri arasında onu aramalısınız.
2. Arayan taraf sizseniz, sekreterinize (karşı tarafın
sekreteri varsa) ona bağlamasını söylersiniz. Aradığınız
kişinin sekreteriyle siz muhatap olursunuz. Eğer sekreteri
yoksa, siz direk kendiniz ararsınız. Karşı tarafı bekletmeye
hakkınız yoktur. Çünkü siz arıyorsunuz.
3. Aradığınız kişiyle yeni tanışıyorsanız, önce kendinizi
tanıtırsınız. Sonra görüşme için müsait olup olmadığını
sorarsınız.
Telefonla iletişim kurmak, göründüğü gibi kolay bir iş
değildir. İncelik ister. Belki sizin başınıza da gelmiştir.
Telefon çalar, açarsınız; karşıdaki sizin alo bile demenizi
beklemeden ilk sorusunu sorar:
- Aloooo, kimle görüşüyorum?
- Kimi aramıştınız beyefendi?
- Hüseyin orda mı?
- Beyefendi Hüseyin kim? Yanlış aradınız
galiba?
- Yahu kardeşim orası marangoz Hüseyin'in evi değil mi?
- Değil beyefendi…Yanlış aradınız galiba.
- Allah Allah..Kardeşim orası 345 45 45 değil mi?
- Değil beyefendi burası 345 45 46
- Eh be kardeşim baştan söylesene, ne meşgul ediyorsun
beni? Allah Allah…
- ?
ve telefon suratınıza kapanır.
Hepiniz buna benzer olaylar yaşamışsınızdır. Çerkeslerin
çağdaş insan olmaları geleneklerinde var diye her zaman
yazıyoruz. Her Çerkes karşılaştığı tanıştığı insanlara önce
kendini tanıtır. Bu bizim geleneklerimizin temelinde olan
davranıştır. Aynı şey telefon görüşmelerinde de geçerli.
Telefonu kime açarsanız açın önce kendinizi tanıtacaksınız.
Çerkes'seniz kural bu. Bazı durumlar vardır. Sizde tanık
olmuşsunuzdur. Telefon çalar. Açarsınız;
- Naber Mehmet?
- Sağolun, iyiyim de; kimle görüşüyorum?
- Yahu tanımadın mı beni?
- Özür dilerim tanıyamadım.
- Valla ayıp ettin şimdi, bizde seni arkadaş bilirdik…
- ?
Topu topu 3-4 kez görüşmüşsünüzdür. Ancak bu süre içinde
mesafe o kadar çabuk yakınlaşmıştır ki, bir anda 40 yıllık
dost olursunuz. Sonra telefonda sesini tanımadığınız zaman
ayıplanırsınız.
Telefonla sekreterinize birini aratacaksanız, aratacağınız
kişinin adını soyadını net olarak söyleyin. Eğer
sekreterinizin yanlış yapacağını tahmin ediyorsanız, o zaman
bir kağıda ellerinizle yazıp, ellerinizle de teslim edin.
Sekreteriniz aradığınız kişinin; sekreterine, annesine, eşine,
oğluna, kızına sizin verdiğiniz (ya da sekreterinizin yanlış
anladığı) ismi sorduğunda karşı taraf doğal olarak, öyle biri
yok burada diyebilir. Sekreteriniz de size “öyle biri yokmuş”
dediğinde, aradığınız kişinin durup dururken günahını
alırsınız. “Vay! Demek ki bana bilerek yanlış numara vermiş.”
Oysa onun bir suçu yok ki, Mehmet yerine Ahmet dersen,
karşıdaki ne diyecek? “Burda öyle biri yok!”
Bir de telefonda muhabbet merakı vardır. Hoşbeşten sonra;
- eee…Daha daha nasılsın?
- İyiyim teşekkür ederim bir yaramazlık yok.
- Aman aman iyi…Yenge hanım nasıllar?
- O da iyidir. Sağolun…
- eee..daha daha nasılsın?
- ?
Telefon ettiğiniz anda karşınızdaki insanı göremediğiniz için
o anda ne yaptığını da bilemezsiniz. Onun için önce telefon
ettiğiniz kişiye kendinizi tanıtın ve ardından müsait olup
olmadığını sorun. “Ben arıyorsam herkes müsaittir”
bencilliğine kapılmayın.
Sık rastladığınız bir telefon görüşme faciası daha
vardır. Telefonda arar. Alo dedikten sonra;
- Bir saniye Mehmetcim..
-
…..
- Pardon Mehmetcim bir saniye dedim ama beş dakika oldu
kusura bakma. Evin salonunu boyatıyoruz da. Bizim ustaya
boyaların yerini gösterdim.
- Sorun değil..
- Yaa..Ben seni neden aradım biliyor musun?
- Hayır. Neden?
- Aman yahu..Bir dakika Mehmetcim, sen yabancı değilsin,
bizim oğlan arabanın anahtarını istiyor, balkondan atayım
geliyorum.
- …..
- Kusura bakma bir dakika dedim ama…
Eğer sabrınız varsa böyle devam eder gider. Telefonda
söyleyeceklerinizi kısa ve net biçimde söylemelisiniz. Sizin
zamanınız bol olabilir, karşınızdakinin az olacağını düşünün.
Bir de, hemen hemen hepimiz yaparız. Sesimizin, iki telefonun
arasındaki tellerden gittiği bilinç altımıza öyle işlemiştir
ki, karşıdakinin duymadığı kanısına kapılıp bağırdığımız olur.
Çoğu kez, daha ilk alo da ahizeyi kulağınızdan kaçırdığınız
olmuştur. O nedenle karşıdaki duyamadığını söylemediği sürece
alçak sesle konuşmanız gerekir.
Peki cep telefonu?
Ondan hiç söz etmeyelim. Çünkü tutar yanı yok…
Sakın unutmayın. Telefon görüşmeleri kişiliğiniz hakkında
bilgi verir. Xabzeyi öğrenir ve yaşamınıza uygularsanız hiç
dert etmeyin ve yukarda yazdıklarımızı hiç dikkate almayın.
SonSöz
Çerkes, kuru soğanı yumruğuyla ezerek değil
bıçağıyla keserek yiyendir. (Kuban)
|