1982
yılında Viyana’da bir toplantı yapılır ve sonuç bir rapor
halinde yayınlanır. (World Assembly on Ageing)
Bu
raporun ana çerçevesini yaşlı insanlarla ilgili konular
oluşturur. Şimdi yazılan maddelerden bazıları ile kendi
durumumuzu bir karşılaştıralım. Bakalım nerden nereye gelmişiz?
Yaşlılar mental ve fiziksel olarak kötüye kullanılmamalı.
Birden, “zaten biz kötüye kullanmıyoruz ki” diye
içinizden geçirmişsinizdir. Acaba gerçekten durum böyle mi?
Yaşlılarımızın arkasından konuşmadığımızı küçük de olsa ironi
yapmadığımızı söyleyebilir misiniz? Sürekli birlikte olduğumuz
bir büyüğümüzün karşısında konuşurken ses tonumuzun nasıl
olduğuna bir bakmamızda yarar var.
Toplumun sosyal, eğitsel ve kültürel kaynaklarını
kullanabilmeli.
Zamanında yaşlılarımız bizim eğitsel ve kültürel
kaynaklarımızdı. Acaba şimdi ne durumdalar? Teknoloji ve
iletişimin bu denli yoğunlaştığı bir ortamda yaşlılarımız artık
bu özelliklerini yitirdiler mi? Yoksa, biz onları cephede yalnız
mı bıraktık?
Bu
konuyla ilgili kültürel antropolojik yaklaşımda bulunan bilim
adamları; yaşlıların “bunama” denen hastalığa yakalanmasının en
önemli nedeni olarak, bulundukları toplumda statü kaybı ve
dışlanmayı belirlemişlerdir. Siz çevrenizdeki yaşlılarımızda
bunu gözlemleyebiliyor musunuz? Yani eskiye oranla, gözle
görülür bir değişme var mı yaşlılarımızda?
Yaşlı
birey potansiyelini geliştirme şansına sahip olmalı.
Bizim geleneklerimiz zaten bunu yapıyor.
Yaşlandıkça potansiyel ve konumunda gelişim oluyor. Peki şu anda
durum nedir?
Olabildiğince uzun süre kendi ortamında yaşayabilmeli.
Elbette, ekonomik koşullar; insanlarımızın
köylerde izole olarak yaşamalarına ne yazık ki artık izin
vermemektedir. Dolayısıyla, kendine ait bir yerden, herkese ait
olan bir yerde yaşamak yaşlılarımızda sıkıntılar yaratmıştır. Bu
açıdan bakıldığında, en azından yaşlımızın bulunduğu her ortamda
bize görevler düşmektedir. Onun hala konumunu koruduğu ve
toplumsal statüsünün ölünceye kadar devam edeceğini hissettirmek
gerekir. Bu zaten Çerkes’im diyen herkesin başlıca görevidir.
Kapasite ve ilgi alanına göre hizmet verebilmeli, işgücüne
katılabilmeli.
Kırsal alanda yaşayan yaşlılarımız için bu çok
büyük bir sorun değil. Tarla tapanla uğraşmayı ölünceye kadar
sürdürüyorlar. Asıl sıkıntı kent ortamındaki yaşlılarımızın
kültürel etkinliklerde yükleneceği katılımlardır.
Raporda buna benzer birçok madde, sıralanıp gidiyor. Pekiyi
sonuç olarak yaşlılarımızın durumu nedir sizce? Bunun tahlilini yaparsanız,
geleceği nasıl karşılayacağınızı bilirsiniz. Yani moda deyimiyle
“önünüzü görürsünüz”.
Çevrenizdeki yaşlılarımıza birde bu açıdan bakın. Eğer onların
statüleri ve bulundukları konum Çerkes olarak sizi rahatsız
etmiyorsa problem yoktur demektir. Yok yüreğiniz daralıyorsa,
çözüm yolu çok. İlk önce hemen geleneklerimize dönün.
En kısa zamanda sonuçlarını alacaksınız. Şu anki
yaşadığınız
sağlıksız ilişkilerin bir süre sonra durduğunu ve yeniden
parmakla gösterilen toplum olduğumuzu göreceksiniz.
Tarihçi Arnold J. Toynbee “Toplumun kalitesi ve dayanıklılığı
yaşlı vatandaşlarına gösterilen özen ve saygı ile ölçülür.”
diyor. Geleneklerimizin yüzyıllardır sağlam temel taşları
üzerine oturmasının nedeni, yaşlılarımızın toplumsal işleviydi.
Acaba bu değişti mi? Biraz öyle görülüyor. Biraz değil, bayağı
değişti. Artık thamadelik yalnız ağızları süsleyen ve bir araya
gelindiğinde seremoniden öteye gitmeyen bir biçim aldı.
Hadler
çok ciddi biçimde aşılır oldu. Bırakın yaşıtların birbirine
hitaplarını, büyüklerine hitaplarında; aşağılamadan tutun
tehdite varan dejenerasyonlar oldu. Neden olarak da iktidar olma
savaşı! Oysa bizim iktidarımız belli: yaşlılarımız.
Ne
yazık ki, inanılmaz bir hızla beton duvara doğru yol alıyoruz.
Umarız sürücü kardeşlerimiz, arka koltukta oturttukları
yaşlılarının statülerini verirler ve bir an önce dururlar.
SonSöz
Çerkes, her koşulda thamadesinin sözünü dikkate
alandır. (Kuban)
|