...................
...................
YAŞLILARIMIZA STATÜLERİNİ GERİ VERMELİYİZ

26.09.2003

Kuban Paul Seauhmann
...................
...................

1982 yılında Viyana’da bir toplantı yapılır ve sonuç bir rapor halinde yayınlanır. (World Assembly on Ageing)

Bu raporun ana çerçevesini yaşlı insanlarla ilgili konular oluşturur. Şimdi yazılan maddelerden bazıları ile kendi durumumuzu bir karşılaştıralım. Bakalım nerden nereye gelmişiz?

Yaşlılar mental ve fiziksel olarak kötüye kullanılmamalı.
Birden, “zaten biz kötüye kullanmıyoruz ki” diye içinizden geçirmişsinizdir. Acaba gerçekten durum böyle mi? Yaşlılarımızın arkasından konuşmadığımızı küçük de olsa ironi yapmadığımızı söyleyebilir misiniz? Sürekli birlikte olduğumuz bir büyüğümüzün karşısında konuşurken ses tonumuzun nasıl olduğuna bir bakmamızda yarar var.

Toplumun sosyal, eğitsel ve kültürel kaynaklarını kullanabilmeli.
Zamanında yaşlılarımız bizim eğitsel ve kültürel kaynaklarımızdı. Acaba şimdi ne durumdalar? Teknoloji ve iletişimin bu denli yoğunlaştığı bir ortamda yaşlılarımız artık bu özelliklerini yitirdiler mi? Yoksa, biz onları cephede yalnız mı bıraktık?

Bu konuyla ilgili kültürel antropolojik yaklaşımda bulunan bilim adamları; yaşlıların “bunama” denen hastalığa yakalanmasının en önemli nedeni olarak, bulundukları toplumda statü kaybı ve dışlanmayı belirlemişlerdir. Siz çevrenizdeki yaşlılarımızda bunu gözlemleyebiliyor musunuz? Yani eskiye oranla, gözle görülür bir değişme var mı yaşlılarımızda?

Yaşlı birey potansiyelini geliştirme şansına sahip olmalı.
Bizim geleneklerimiz zaten bunu yapıyor. Yaşlandıkça potansiyel ve konumunda gelişim oluyor. Peki şu anda durum nedir?

Olabildiğince uzun süre kendi ortamında yaşayabilmeli.
Elbette, ekonomik koşullar; insanlarımızın köylerde izole olarak yaşamalarına ne yazık ki artık izin vermemektedir. Dolayısıyla, kendine ait bir yerden, herkese ait olan bir yerde yaşamak yaşlılarımızda sıkıntılar yaratmıştır. Bu açıdan bakıldığında, en azından yaşlımızın bulunduğu her ortamda bize görevler düşmektedir. Onun hala konumunu koruduğu ve toplumsal statüsünün ölünceye kadar devam edeceğini hissettirmek gerekir. Bu zaten Çerkes’im diyen herkesin başlıca görevidir.

Kapasite ve ilgi alanına göre hizmet verebilmeli, işgücüne katılabilmeli.

Kırsal alanda yaşayan yaşlılarımız için bu çok büyük bir sorun değil. Tarla tapanla uğraşmayı ölünceye kadar sürdürüyorlar. Asıl sıkıntı kent ortamındaki yaşlılarımızın kültürel etkinliklerde yükleneceği katılımlardır.

Raporda buna benzer birçok madde, sıralanıp gidiyor. Pekiyi sonuç olarak yaşlılarımızın durumu nedir sizce? Bunun tahlilini yaparsanız, geleceği nasıl karşılayacağınızı bilirsiniz. Yani moda deyimiyle “önünüzü görürsünüz”.

Çevrenizdeki yaşlılarımıza birde bu açıdan bakın. Eğer onların statüleri ve bulundukları  konum Çerkes olarak sizi rahatsız etmiyorsa problem yoktur demektir. Yok yüreğiniz daralıyorsa, çözüm yolu çok. İlk önce hemen geleneklerimize dönün. En kısa zamanda sonuçlarını alacaksınız. Şu anki yaşadığınız sağlıksız ilişkilerin bir süre sonra durduğunu ve yeniden parmakla gösterilen toplum olduğumuzu göreceksiniz.

Tarihçi Arnold J. Toynbee “Toplumun kalitesi ve dayanıklılığı yaşlı vatandaşlarına gösterilen özen ve saygı ile ölçülür.” diyor. Geleneklerimizin yüzyıllardır sağlam temel taşları üzerine oturmasının nedeni, yaşlılarımızın toplumsal işleviydi. Acaba bu değişti mi? Biraz öyle görülüyor. Biraz değil, bayağı değişti. Artık thamadelik yalnız ağızları süsleyen ve bir araya gelindiğinde seremoniden öteye gitmeyen bir biçim aldı.

Hadler çok ciddi biçimde aşılır oldu. Bırakın yaşıtların birbirine hitaplarını, büyüklerine hitaplarında; aşağılamadan tutun tehdite varan dejenerasyonlar oldu. Neden olarak da iktidar olma savaşı! Oysa bizim iktidarımız belli: yaşlılarımız.

Ne yazık ki, inanılmaz bir hızla beton duvara doğru yol alıyoruz. Umarız sürücü kardeşlerimiz, arka koltukta oturttukları yaşlılarının statülerini verirler ve bir an önce dururlar.



SonSöz
Çerkes, her koşulda thamadesinin sözünü dikkate alandır. (Kuban)