Sevgili arkadaşım YEMUZ Nevzat'ın
makalesine ilişkin Pir Sultan Abdal'dan kısa bir dörtlük yazıp, asıl
konumuza geçeceğim izninizle.
Pir Sultan Abdal'ım can göğe ağmaz
Hak'tan emrolmazsa ırahmet yağmaz
Şu ellerin taşı bana hiç değmez
İlle dostun gülü yaraler beni
Öncelikle yaşamımızı sağlıklı
sürdürmemizi sağlayan temizlik işçilerinden -sanki önemsizleştirmiş gibi-
''çöpçü de'' diye söz ettiğim için özür diliyorum.
Konu, geçtiğimiz hafta yapılan Genel Kurmay Başkanlığı'nın basın brifingi ile
ilgili.
Ailemin beni geleneklerimize göre yetiştirdiği için hep ne kadar şanslı olduğumu
düşünürüm. Gerçi, bu yetişme biçiminin başıma çok iş açtığını da belirteyim. İş
görüşmesi yaptığım zamanlar eğer konuşacağım kişi içeri girdiğimde ayağa
kalkmazsa canım sıkılır, o görüşmenin olumsuz bitmesi için elimden geleni
yapardım. Bazı durumlarda da patron geldiğinde ayağa kalkardım, adam bunu yanlış
anlar işime burnunu sokmaya çalışır, artık onunla çalışma olanağım kalmazdı.
Yaşım ilerledikçe nerede ayağa kalkıp, nerede kalkmamam gerektiğini öğrendim.
Elbette bunu öğrenirken sütün kesilmesi gibi asimile olduğumunda farkına
varmıyordum. Sonuç olarak çoğunluk nasıl davranıyorsa sen de uymaya başlıyorsun.
Öyle olmasa Çerkes kadınının üstünde şalvarın ne işi var?
Genelkurmay basın brifinginde geçen olay kısaca şöyle: Toplantıya Türkiye'nin
kalbur üstü gazetecileri davetlidir. Genelkurmay Başkanı içeri girince birkaç
gazeteci ayağa kalkar. Tartışmada bundan sonra başlar. Ayağa kalkanlar
Genelkurmay Başkanı'na ''yaranmak'' için mi ayağa kalkmışlardır?
İşte sorunun temelinde yatan bunun nasıl yanıtlandığıdır.
Kahvehanede oturuyorsunuz, içeri vali girdi, ayağa kalkıyorsunuz.
Kahvehanede oturuyorsunuz, içeri çöpçü girdi, ayağa kalkıyorsunuz.
Dolayısıyla yaptığınız saygı göstergesidir ve bizim kültürümüze göre doğru
yapmış olursunuz.
Kahvehanede oturuyorsunuz, içeri vali girdi, ayağa kalkmıyorsunuz.
Kahvehanede oturuyorsunuz, içeri çöpçü girdi, ayağa kalkmıyorsunuz.
Yine sorun yok. Çünkü kültürünüzde ayağa kalkmak bir saygı göstergesi değilse,
bu da normal bir davranıştır.
Kahvehanede oturuyorsunuz, içeri vali girdi, ayağa kalkıyorsunuz.
Kahvehanede oturuyorsunuz, içeri çöpçü girdi, ayağa kalkmıyorsunuz.
İşte burada sorun var demektir. Tartışmaya açık bir konumda bulursunuz
kendinizi.
Toplumlardaki bu kültürel normların uygulama aşamasında değiştirilmesi,
yadırganır. Hatta istenmedik durumlara düşersiniz. Yani, ''bir beklentin mi var
ki ayağa kalktın'' olur.
Çocukluğumuzdan, iş yaşamamıza kadarki süreçte bu davranış modeli
kısmen sorun yaratmıyordu. Çünkü, istediğimiz ortamı seçme olanağımız vardı.
Oysa iş yaşamına adım attığınız andan başlayarak ''ortam seçme'' şansınız
kalmıyor. Bunun sonucu olarak da büyük çelişkiler yaşamaya başlıyorsunuz.
Ayağa kalksam acaba karşı taraf yanlış anlar mı?
İşte bu soruyu sorduğumuz an artık Çerkeslikten koptuğumuz gerçeği ortaya çıkar
ve bu ayrılık gün geçtikçe katlanarak büyür.
Genelkurmay'da yapılan toplantıya katılanların tümü Çerkes kültürüyle büyümüş
gazeteciler olsaydı, hepsi birden ayağa kalkardı ve hiçbiri de bunu bir
''yaranma'' olarak algılamazdı. Eğer oradaki gazetecilerin tümü Amerikalı
olsaydı, bu kez de kimse kalmaz, kimse de ''ne saygısızlar'' değerlendirmesi
yapmazdı.
Sonuç olarak, Genelkurmay Başkanlığı'nda yapılan brifing Türkiye'deki insanların
ortak bir kültüre sahip olmadıklarının göstergesidir. Ayağa kalkmak bir kesimce
''yaranma'' olarak değerlendirilirken, diğer bir kesim için ''saygı''
göstergesidir.
Son Söz: Çerkes, bilmediği alanda at
koşturmayandır. (Kuban) |