Amerika'da
bir thamademiz şöyle demişti. Türkiye diasporasını anlamakta güçlük çekiyorum.
Her gün kavga, her gün kavga...
Gerçekten de Türkiye diasporası kadar kavgacı ikinci bir diaspora yok.
Temel sorun nedir sizce?
Eğitim?
Ekonomi?
Korku?
Yoksa tümü mü?
Eğitimi ele alalım. İlkokuldan başlayıp askerliğe kadar ki dönemde emir komuta
zincirinde eğitim alan bir insan çevresiyle sağlıklı iletişim kurabilir mi? Zor. Gak
dedin mi tokat yiyorsun, guk dedin mi tekme. Dayakla, yasaklarla,
tabularla dolu bir geçmişe sahip olan bilgiye nasıl ulaşacak? Ulaşsa bile nasıl
bunun değerlendirmesini yapacak?
Temel politika şu. Çevrendeki herkes senin düşmanındır. Bu devlet politikası
aşağı doğru mahalleye, sonra sokağa kadar gelir.
Bir ülkede yaşıyorsunuz ve bu ülkeye tüm komşu ülkeler sizin düşmanınız. Batıdan
başlarlarsak; Yunanistan, Bulgaristan, kuzeyde; Rusya, doğuda; Gürcistan,
Ermenistan, İran güneyde; Irak, Suriye, Kıbrıs Rum kesimi. Bir tane dost ülke
var mı? Aslına bakarsanız hepsi dost ancak beyinlerimize kazınmış olan nedir?
Rus domuzu, Ermeni dölü, Yunan tohumu... Bunlar çocuklumuzda sıkça duyduğumuz
olağan küfürlerdi. Yani evinizin kapısından çıktığınızda bir tek komşunuz size
dost değil. O nedenle zaten ''Türk'ün Türk'ten başa dostu yoktur'' neden atasözü
gibi olmuştur dersiniz?
Tüm bunların devamında çocukluğunuzdan beri bilinçaltınıza işlenen bu korku;
artık büyüdüğünüzde dengesizleşmenize, ağresifleşmenize yol açıyor. Kolay değil
çevreniz düşmanlarla dolu. Az stres mi? Sonra paranoyalar başlar doğal olarak.
Yıllar önce Karadeniz sahillerinde bir vatandaş bir kuş ölüsü buluyor. Ayağında
metal bir bilezik ve metal bileziğin üstünde bazı rakam ve harfler kodlanmış.
Komünizmin bir kış ayında Türkiye'ye geleceği yıllar. Vatandaş jandarmaya haber
veriyor. Hiç unutmam. Hürriyet gibi dev bir gazete bile manşet atmıştı. 9 sütuna
manşet: Ruslar gizli şifrelerini göçmen kuşlarla gönderiyorlar.
Cahil halk, eğitimsiz. Elbette kıyametler kopmuştu. Bir ahmak gazete
yöneticisinin, başka bir ahmak yayın yönetmeni aracılığıyla yaptığı haber
toplumda korku saldı. Ruslar lanetlendi. Sonrada anlaşıldı ki, göçmen kuşların
göç yollarını araştıran bilim adamlarının kuşları izleyebilmeleri için
ayaklarına taktıkları bilgi bilezikleriydi bu şifreler.
Şimdi çoğunuz gülümsemişsinizdir. Böyle saçma sapan habere kim inanır diye.
Fazla değil bundan 20-25 yıl önce insanlar buna inanıp elçilik bastılar.
Neden? Çünkü zır cahildiler. Kuşların bilimsel olarak göç yollarını izlemenin ne
olduğunu bilmiyorlardı ki. Daha doğrusu bu ne kadar saçma bir şeydi. Kuşlar göç
eder, sana ne? Araştırıp ne yapacaksın? Kültürümüzle ne alakası var!
Televizyondaki belgeseller aracılığıyla toplumun büyük bir bölümü bunu
öğrendiler de Ruslar temize çıktılar.
İşte korku böyle bir şeydir. Cahil insan korkaktır. Korktuğu içinde, her
söylenene inanır ve anlam
veremediği her şeyden korkar. Resimden korkar, müzikten korkar, romandan korkar,
şiirden korkar. O nedenle de her şeyin altında korkması gerekli şeylerin olduğu
inancı pekişir. Sorgulayamaz.
Peki biz ne yapmalıyız?
Aslında çok basit.
Bu cahillere, kuşun ayağına takılı halkanın bilimsel amaçlı olduğunu
anlatmalıyız.
Bu cahillere, ''çevrendeki tüm ülkelerle sen dost olursan onlar da senle dost
olur''u anlatmalıyız.
Bu cahillere, sen başka bir halka küfrettiğinde, başkasının da senin halkına
küfretme hakkı vereceğini anlatmalıyız.
Bu cahillere, sen başka bir inancı yok sayarsan, başkaları da senin inancını yok
sayma hakkına rıza göstermek gerektiğini anlatmalıyız.
Bu cahillere, korkulardan kurtulmanın en pratik ve kolay yolunun; bol bol
okumak, kendini eğitmek, geliştirmek olduğunu anlatmalıyız.
Kısacası bu cahilleri, cahillikten kurtarıp akıllarını kullanmalarını sağlamak
için uğraşmalıyız. Yoksa her zaman bir iki madrabaz çıkıp, komplo teorileri
üretecektir. Bunlar da korkuyla kafalarını çıkarıp dünyaya bakamayacaklardır.
Madrabazlarla uğraşmak zor iştir. Çünkü ne ahlaki sınırları vardır ne insani.
Cahillere dert anlatmak daha da zor.
İşin trajik bir yanı da ekonomidir. Bu korku grubunun biraz analizini
yaparsanız, ekonomik anlamda zorluklar yaşayan kesim olduğunu görürsünüz. O
denli kötü bir ekonomik çıkmazdadırlar ki, kendilerinden başka herkesin para
karşılığı satılabileceği saplantısına kapılırlar. Aslında bu bilinçaltlarındaki
baskının dışa vurumudur. Ev kirasını ödeyemeyecek duruma gelmiş cahil bir
insana, ''bu adam para için din değiştirdi'' dendiğinde ona hemen inanma
eğilimine girer. Çünkü kendini rahatlatan çok önemli bir veridir bu. Öyle ya
kendi ev kirası ödeyememesine karşın para için din değiştirmemiştir. Şunu sormak
aklına gelmez ''yahu para için din değiştirene kim para verir''... Burada önemli
olan kendi rahatlamasıdır. Elbette bu geçici bir rahatlama olacağından,
madrabazların dönem dönem bu tür haberler çıkararak bu insanları rahatlamaları
bir görev haline gelecektir.
Amerika'daki thamadem şaşırıyor, Türkiye diasporası neden böyle diye.
İşte bu nedenlerle thamadem, bu nedenlerle...
SonSöz: Çerkes, ayıbından utanana insan
denildiğini bilendir. (Kuban)
|