İnsanoğlu’nun doğasında vardır; sahip olduğu
varlıkların ve değerlerin kıymetini kaybettikten sonra anlar.
Sağlığı bozulunca vücudu kıymetlidir veya bir büyüğünü
kaybettiğinde onun kendisi için ne kadar değerli ve önemli
olduğunu anlar. Elbette elindeki değerlerin kendisi için ne derece
önemi olduğunun hep farkındadır, ancak bu konuda yani elindekileri
kaybetmemek konusunda ne yazıktır ki gereken önemi göstermez. Bu
konuda hep bir bahanesi vardır.
Kültürel değerlerde, belki de (ve hatta bence kesinlikle) sahip
olduğu en önemli hazinedir bir insan için. Dil bir insan için
konuşma ve anlaşma aracı ise, kültür’de toplumlar için anlaşma,
konuşma aracıdır. Toplum kültürü ile kendini ifade eder, varlığını
korumaya çalışır.
Kültür’ün önemi saymakla bitmez, burada da bunu anlatacak değilim
zaten. Anlatmak istediğim kültürümüzle ne kadar ilgili olduğumuz,
ona ne kadar değer verdiğimiz.
Hep söyleriz, dernekler ve vakıflarda görev alanlar hep gönüllülük
esasına göre çalışırlar diye. Yani kimse bu işlerden para
kazanmaz. Herkes hayatında bir şeylerden fedakârlık yapıp,
derneklerde ki veya vakıflarda ki faaliyetlere katılır. Acaba
gerçekten bu böyle midir? Yani faaliyete katılan herkes bir
şeylerden fedakârlık mı eder? Yoksa boş zamanlarında mı bu tür
faaliyetlere katılır? İsterseniz önce fedakârlık nedir? İle bu
soruların cevaplarını irdeleyelim.
Fedakârlık (Özveri): Bir amaç ve gerçekleştirilmesi istenen bir
şey uğruna menfaatlerinden vazgeçme, her türlü tehlikeyi, zorluğu,
yorgunluğu göze alma… olarak tanımlanıyor sözlüklerde.
Yani fedakâr demek, bir amacı gerçekleştirirken, işinden,
zamanından vs. birçok şeyden vazgeçmek demek. Şimdi kendimize şu
soruyu sormalıyız. Biz gerçekten fedakâr mıyız?
İnsanın hayatta önceliği neyse onun için fedakarlık gösterir.
Yani, eğer önceliği işi ise, hayatını işine göre düzenler ya da
sağlığı ise öncelikli olan buna göre düzenleyecektir hayatını.
Elbette fedakarlık demek hayatın gerekliliğini sağlayacak
unsurların birine öncelik tanıyıp diğerini unutmak demek değildir.
Ancak eğer isterse bir insan her şey için zaman bulabilir.
Üniversite yıllarımda derneğe insanları çekmek için sürekli yeni
bir şeyler yapmaya çalışırdık. Ancak ne yaptıksak ta bir türlü
sayıyı artıramadık. Kimi zamanının olmadığını, kimi derslerini
bahane ederek gelemeyeceklerini söylüyorlardı.
Derslerini bahane eden bir arkadaşıma günde kaç saat ders
çalıştığını sorduğumda verecek cevap bulamayınca beni terslediğini
hep gülerek ama içim buruk hatırlarım.
Eee, önceliği kültür, dernek olmayınca insanın ister istemez
bahanesi de çok oluyor.
Bu ve buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Şimdi yukarıdaki
soruyu bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Gerçekten Fedakâr
mıyız?
Bizim 140 yıldır diasporadaki sorunumuz belli. Biz fedakâr
değiliz. Elbette içimizden fedakârlar çıkmıştır. Bu toplum ve bu
kültür için gereken fedakârlığı gösteren insanlarımız vardır. Ama
bunların sayısı ne kadardır ki.
Birçoğumuz boş zamanlarımızda dernek faaliyetlerine katılıyoruz.
Boş zamanlarda faaliyetlere katılmakla, fedakârlığı ayırmak
gerekli. Fedakâr olmadıkça, mehter yürüyüşü yapmaya devam ederiz.
Herkesin kendini sorgulaması gerekli… |