...................
...................
ÇERKES MASAL(CI)LARI

18.02.2006

ELBEG Murat Duman
...................
...................

Kitaplığımı karıştırırken yıllar önce alıp okuduğum, kendime kızmamı, kendimden utanmamı sağlayan bir kitap ilişti gözüme. 1998 yılında Okyanus Yayıncılık tarafından yayımlanan ve çevirisini Yaşar Bağ’ın yaptığı “Çerkes Masalları”. 160 sayfa olan kitapta 36 masal bulunmakta.

Kitabı ilk okuduğumda şaşırmış, kızmış, utanmıştım. Yok yok, bu kitabın kötü oluşundan, değersiz oluşundan değil. Bilakis kitapta son derece keyifle okunan masallar yer alıyor.

Anlatmak istediğim, kitabın beni kızdıran, utandıran farklı bir yönü. Ancak bundan ne hikayeleri derleyenin ne de çevirmenin suçu var. Suç tamamen bize ait. Zaten kızdığım da utandığım da kendime.



Sayın Bağ, kitabın ön bilgi kısmında çeviri sırasında yararlandığı kaynaklardan bahsetmiş. Yararlandığı bu kaynaklardan birçoğu Kuzey Kafkasya’da derlenmiş yapıtlar. Buraya kadar her şey tamam. Okuduğumda şaşırdığım, kendimden utanmamı sağlayan kısım ise yararlandığını belirttiği ikinci kaynak.

Şöyle diyor Yaşar Bağ, haklı bir şekilde sitemkar;

Yararlandığım ikinci kaynak, Anadolu’da derlenmiş Çerkes Masalları’dır. Türkiye’de Çerkes dili ve ona bağlı olarak sözlü kültür ürünleri hızla unutulmakta, yani yok olmaktadır.


Türkiye’de Çerkesce bilen Çerkes aydınlarının yapamadığını, Kafkasya’daki Kabardey-Balkar Üniversitesi’nde folklor araştırması bölümünde görevli ve Kabardey bölgesinde uzun araştırmalar yapmış olan bayan Jeyne Thamokoe yaptı. Jeyne, 1996 sonbahar ve 1997 yaz aylarında Türkiye’ye geldi. Kendisi Türkçe bilmemektedir. Anlatıcılarla Çerkesce (Adigece) diyalog kurdu, anlatılanları Çerkesce olarak kasetlere aldı.

Jeyne, bu kayıtları yapabilmek için, Çerkeslerin yoğun olarak oturduğu Kayseri’nin Uzunyayla bölgesine gitti. Evlerde misafir kaldı. Köylerde masal bilen yaşlıları konuşturarak kayda geçti. Ayrıca, köylerden Ankara ve İstanbul’a göç etmiş olan yaşlıları da bularak onları da konuşturup kayda geçti. Bu anlatılarda masallardan başka fıkra, öykü, söylence, efsane, destan, ağıt, şarkı ve türküler de bulunmaktadır. Jeyne’nin doldurmuş olduğu kasetler yirmi civarındadır.

Jeyne ile kaybolmakta olan sözlü kültür ürünlerinin derlenip kayıtlara geçirilmesi konusunda uzun sohbetlerimiz oldu. Bazen karamsar, bazen iyimser olduk.

Jeyne’nin bana vermiş olduğu kaset kopyalarından seçerek Çerkesce’den Türkçe’ye çevirdiğim ve kitaba koyduğum yedi masal şunlardır: (…)”


Sayın Bağ’ın bahsettiği 7 masal’ın 3’ü 1996 yılında Pınarbaşı- Kırkpınar Köyü’nde, 4’ü ise 1997 yılında Ankara’da derlenmiş.

Anlatıcılardan biri tanıdık; Kuşha Fikri. Yanılmıyorsam kendisi hala hayatta. Allah ona sağlıklı ve uzun ömürler versin. Yine yanılmıyorsam Uzunyayla’da yapılan ilk şenlikte, festival thamadesi seçilmişti.



Kuşha Fikri ve onun gibi anlatıcılardan çevremizde hatta kimi zaman çok yakınımızda onlarcası var. Kuşha Fikri’nin yaşadığı yere bugün en uzak kişinin ulaşması için en kötü şartlarla bir gün gerekli. Yani en uzak kişiye bir günlük mesafede.

Türkiyeli Çerkesler için bir utanç tablosu aslında bu kitap. Yolun neresinde oluşumuzun bir göstergesi. Ne acı bir tablo.

Kafkasya hakkında bilmediği halde konuşmaktan çekinmeyenler içinse bir ibret tablosu bu kitap. Hani o beğenmediğimiz (!) Kafkasya’dan bir araştırmacı geliyor, size en fazla bir günlük mesafede olan bir büyüğümüzden masallar, öyküler, hikayeler derliyor, sonra bu derlemeler Türkçe’ye çevrilip yayımlanıyor.



Yıllardır herkesin ağzında aynı söylem; bu kültür bitiyor. Bitmeye bitiyor, onu artık herkes biliyor ama bitmemesi için ne yapılmalı onu söyleyen yok ya da söyleyen varda dinleyen yok.

Bu tıpkı tencerenin içinde kaynayıp taşan sütü seyredip wunafe yapanların durumuna benziyor.

    - Aaa! Bakın süt taşıyor.
    - Evet evet, gerçekten taşıyor.
    - Ben size söylemiştim bu süt taşar diye.
    - Ocağı da batırır bu.

Biride çıkıp “yahu kardeşim ya altını kıs ya da tencereyi kaldır ocaktan” demez, aklına gelirde üşenir, kendisine yaptırırlar diye söylemez.

Yıllardır derneklerde hep aynı çalışmalar yapılır. Hep aynı çalışma grupları kurulur. Tiyatro Grubu, Ekip Grubu, o grubu, bu grubu…

Kimse çıkıp ta birde “Araştırma ve Derleme Grubu” kuralım demez ya da aklına gelirde malum sebepten söylemez. Ben şimdiye kadar hiçbir dernekte böyle bir grup oluğunu duymadım. Neden olsun ki. Bizim tek ve doğru bildiğimiz kültürel faaliyet Tiyatro, Ekip, Tartışma-Kaynaşma-Tanışma toplantıları. Gerisi hikaye!



Yakında tencerenin içinde hiç süt kalmayacak. Benden söylemesi.

Gerçi hepiniz biliyorsunuz da…

İşte malum sebep…