...................
...................
DİYALEKTİK ÇERKESLİK

06.05.2006

ELBEG Murat Duman
...................
...................

Ferhat Ünlü’nün “Dil İdealizmi ve Diyalektik Cambazlık” (*) adlı makalesini okuduğumda aklıma ilk gelen Çerkesler olmuştu. Belki bilinçli, belki de farkında varmadan “Diyalektik Çerkeslik” yapıyorduk sanki.

Fransızca bir sözcük olan diyalektik, gerçekliği ve onun çelişmelerini incelemeye yarayan ve bu çelişmeleri aşmayı sağlayan yolları aramayı öngören akıl yürütme yöntemi, eytişim (TDK) olarak tanımlanır. 

Ünlü ise makalesinde bize diyalektiğin başka bir yönünü anlatıyor. Ünlü diyalektiğin bir dil cambazlığı olduğunu eğer yanlış kullanılırsa kendisini kullanan dili bile yok edeceğini savunur.

Diyalektiği biraz daha anlamak için Ünlü’den birkaç paragraf aktaralım ve asıl konumuza geçelim.

“Diyalektik güvenli bir sığınaktır insanoğlu için. Sağlam konsepti, harmonisi ve gücü kadar yanılsamalı büyüsüyle de çeker bizi. (…)”

“Öyle güçlüdür ki diyalektik, kendini yersizce kullanmaya çalışan zihinlere bile tüm olanaklarını sunar. Sloganlar bütünü haline getirilmesinin, ters yüz edilmesinin ya da gizemlilik maskesi altında 'asıl anlam'dan soyutlanmasının dahi bir önemi yoktur kendi nazarında. Bir felsefi yöntem olarak kullanıma çok uygun ve cömerttir çünkü...”

“…Güzel konuşma adına asıl söylenmek istenenden başka bir şey söyleme... karşısındakine durmadan sorular sorarak bilmediğini sanan birine bildiğini, ya da bildiğini sanan birine bilmediğini ispatlayan Sokratik yöntemle birleşir. Sert, kritikçi, polemiksel bir üslubun kolaylıkla kendi karşıtına dönüşebileceğini iyi bilir diyalektik. Zaten kendisi de; bir şeyin karşıtıyla etkileşerek başka bir şeye dönüşümünün teorisidir.”



Peki, nedir diyalektiğin bizimle alakası.

Ünlü, diyalektiği anlatırken geçen hafta yoruma başlık olarak kullandığım Adorno’nun “Yanlış Hayat, Doğru Yaşanmaz” sözünü örnek gösterir. Bu gibi sözlerin yorumlanırken yalıtılmaya açık olduğunu, bu gibi sözlerin kendi karşıtının ya da ters yüz edilmiş benzerinin karşı çıkışına hazır olduğunu söyler.

Çok doğru bir tespit. O halde son günlerde yaşanan tartışmalar ve kullanılan sloganlarda yukarıda ki söz gibi kendi karşıtını doğurup sonuçsuz tartışmalara sürükleyebilir bizi.



Bilindiği gibi Dünya Çerkes Birliği (DÇB) 7. Olağan Genel Kurulu’nu İstanbul’da yapacak. Tartışmalar da bu noktada başlıyor zaten.

Samsun Birleşik Kafkasya Derneği, DÇB Ortadan Kaldırılmalıdır başlığı ile internet ortamı ve derneklere göndererek bir duyuru yayınlıyor. Diyalektik bir dil kullanıyor. Gerekçe olarak da, DÇB’nin Rus destekli olduğunu, DÇB üyelerinin bir kısmının Rusya’nın eski bürokratlarından olduğunu bir kısmının da KGB üyesi ajan olduğunu söylüyor.

Diyalektiğin bir dil cambazlığı olduğunu söylemiştik. Şimdi biri de kalkıp BKD Ortadan Kaldırılmalıdır diyebilir. Hatta BKD üyelerinin eski diplomatlar, askerler ve beklide istihbarat üyesi olduğunu söyleyebilir.

DÇB üyelerinin bazıları ajan olabilir mi? Evet olabilir.

BKD üyeleri içinde ajan olabilir mi? Evet olabilir.

Hatta KAFFED içerisinde, taşra derneklerinde, vakıflarda da bu olabilir.

Yukarıdaki soruların cevabı hayır da olabilir.



Tıpta bir gerçek vardır; hastalığa doğru teşhis koyamazsanız tedavisi de bir o kadar güçsüzleşir. Bazen de imkansız hale gelir.

Diasporada (Türkiye diasporası) şimdiye kadar yaşanan gelişmeler bir gerçeği ortaya çıkarmıştır. Türkiye de yaşayan Kafkas kökenliler arasında üçlü bir bölünmüşlük mevcuttur. Bkdciler, Vakıfçılar ve Federasyoncular.

Eskiden dönüşçü-kalışçı, sağcı-solcu olan Çerkesler artık üç farklı düşüncededirler ve bu bir gerçektir.

Bu aşamada şöyle bir soru çıkıyor. Hangisine inanacağız, hangi görüşü benimseyeceğiz. Hangisi daha doğru?

Bu da bir başka yazının konusu olsun…