Ferhat Ünlü’nün “Dil İdealizmi ve Diyalektik
Cambazlık” (*) adlı makalesini okuduğumda aklıma ilk gelen
Çerkesler olmuştu. Belki bilinçli, belki de farkında varmadan
“Diyalektik Çerkeslik” yapıyorduk sanki.
Fransızca bir sözcük olan diyalektik, gerçekliği ve onun
çelişmelerini incelemeye yarayan ve bu çelişmeleri aşmayı sağlayan
yolları aramayı öngören akıl yürütme yöntemi, eytişim (TDK) olarak
tanımlanır.
Ünlü ise makalesinde bize diyalektiğin başka bir yönünü anlatıyor.
Ünlü diyalektiğin bir dil cambazlığı olduğunu eğer yanlış
kullanılırsa kendisini kullanan dili bile yok edeceğini savunur.
Diyalektiği biraz daha anlamak için Ünlü’den birkaç paragraf
aktaralım ve asıl konumuza geçelim.
“Diyalektik güvenli bir sığınaktır insanoğlu için. Sağlam
konsepti, harmonisi ve gücü kadar yanılsamalı büyüsüyle de çeker
bizi. (…)”
“Öyle güçlüdür ki diyalektik, kendini yersizce kullanmaya çalışan
zihinlere bile tüm olanaklarını sunar. Sloganlar bütünü haline
getirilmesinin, ters yüz edilmesinin ya da gizemlilik maskesi
altında 'asıl anlam'dan soyutlanmasının dahi bir önemi yoktur
kendi nazarında. Bir felsefi yöntem olarak kullanıma çok uygun ve
cömerttir çünkü...”
“…Güzel konuşma adına asıl söylenmek istenenden başka bir şey
söyleme... karşısındakine durmadan sorular sorarak bilmediğini
sanan birine bildiğini, ya da bildiğini sanan birine bilmediğini
ispatlayan Sokratik yöntemle birleşir. Sert, kritikçi, polemiksel
bir üslubun kolaylıkla kendi karşıtına dönüşebileceğini iyi bilir
diyalektik. Zaten kendisi de; bir şeyin karşıtıyla etkileşerek
başka bir şeye dönüşümünün teorisidir.”
Peki, nedir diyalektiğin bizimle alakası.
Ünlü, diyalektiği anlatırken geçen hafta yoruma başlık olarak
kullandığım Adorno’nun “Yanlış Hayat, Doğru Yaşanmaz” sözünü örnek
gösterir. Bu gibi sözlerin yorumlanırken yalıtılmaya açık
olduğunu, bu gibi sözlerin kendi karşıtının ya da ters yüz edilmiş
benzerinin karşı çıkışına hazır olduğunu söyler.
Çok doğru bir tespit. O halde son günlerde yaşanan tartışmalar ve
kullanılan sloganlarda yukarıda ki söz gibi kendi karşıtını
doğurup sonuçsuz tartışmalara sürükleyebilir bizi.
Bilindiği gibi Dünya Çerkes Birliği (DÇB) 7. Olağan Genel
Kurulu’nu İstanbul’da yapacak. Tartışmalar da bu noktada başlıyor
zaten.
Samsun Birleşik Kafkasya Derneği, DÇB Ortadan Kaldırılmalıdır
başlığı ile internet ortamı ve derneklere göndererek bir duyuru
yayınlıyor. Diyalektik bir dil kullanıyor. Gerekçe olarak da,
DÇB’nin Rus destekli olduğunu, DÇB üyelerinin bir kısmının
Rusya’nın eski bürokratlarından olduğunu bir kısmının da KGB üyesi
ajan olduğunu söylüyor.
Diyalektiğin bir dil cambazlığı olduğunu söylemiştik. Şimdi biri
de kalkıp BKD Ortadan Kaldırılmalıdır diyebilir.
Hatta BKD üyelerinin eski diplomatlar, askerler ve beklide
istihbarat üyesi olduğunu söyleyebilir.
DÇB üyelerinin bazıları ajan olabilir mi? Evet olabilir.
BKD üyeleri içinde ajan olabilir mi? Evet olabilir.
Hatta KAFFED içerisinde, taşra derneklerinde, vakıflarda da bu
olabilir.
Yukarıdaki soruların cevabı hayır da olabilir.
Tıpta bir gerçek vardır; hastalığa doğru teşhis koyamazsanız
tedavisi de bir o kadar güçsüzleşir. Bazen de imkansız hale gelir.
Diasporada (Türkiye diasporası) şimdiye kadar yaşanan gelişmeler
bir gerçeği ortaya çıkarmıştır. Türkiye de yaşayan Kafkas
kökenliler arasında üçlü bir bölünmüşlük mevcuttur. Bkdciler,
Vakıfçılar ve Federasyoncular.
Eskiden dönüşçü-kalışçı, sağcı-solcu olan Çerkesler artık üç
farklı düşüncededirler ve bu bir gerçektir.
Bu aşamada şöyle bir soru çıkıyor. Hangisine inanacağız, hangi
görüşü benimseyeceğiz. Hangisi daha doğru?
Bu da bir başka yazının konusu olsun… |